Mihriban ve Mahrem Şiirler
Her zaman güncel, siyasi ve içtimaı meseleler konusunda kalem oynatmamak lazım dedik ve bugün edebiyat, şiir ve sanatın özel hayata yansımasına değinelim istedik.
Mona Roza ve Mihriban, Türk edebiyatının “mahrem şiirleri” olarak girmişti gönül dünyamıza.
Sezai Karakoç'un adına Mona Roza şiirini yazdığı, Cemal Süreya'nın uğruna soyadından bir harf eksilttiği Muazzez içindi tüm dizeler. Edebiyatımızın destansı ve bir o kadar da gizemli şiirlerinden biri de Mihriban şiiri oldu.
Musa Eroğlu tarafından bestelenen ve günümüze kadar onlarca sanatçı tarafından seslendirilen Mihriban, toplumumuzun topyekûn gönül yangını oldu.
Şu dizelere sahipti gönüllerde yangın olup kor ateşe dönüşerek keskin kılıca dönen türkü:
“Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban!
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban!
Yâr deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban!
Rivayet odur ki Abdurrrahim Karakoç, gençlik yıllarında âşık olur. Karşılıklıdır da bu sevda. Karakoç'un ailesi gençlerin arasındaki bu sevgiyi, evlilik ile tamamlamak ister. Fakat kızın ailesi, yaşı küçük olduğu gerekçesiyle karşı çıkar. Daha sonra da kızın başka biriyle nişanlı olduğunu ileri sürerler. Ailesinin bu evliliğin olamayacağını bildirmesiyle Karakoç, imkânsız aşkına yazar Mihriban'ı.
Sevdiğiyle mektuplaşırken kaleme almıştı Mihriban'ı. Fakat şiirde geçtiği gibi ne genç kızın adı Mihriban'dı ne de saçları sarıydı. Bu Karakoç'un ona takmış olduğu sembol bir isimdi sadece.
Aradan her ne kadar zaman geçse de asla ismini açıklamadı usta şair. Dile düşürmedi sevdiğini. Onun sevdası böyle naifti işte. Ter temiz ve masumdu onların mektuplaşması. Bir röportajında şu cümleleri kurmuştu:
“O bana mektup yazardı, ben ona yazamazdım. Yaşadığı şehirde bir gazete çıkardı ben o gazeteye şiirler yazardım. Herkes şiir diye okurdu ama Mihriban bilirdi ki kendine mektuptur onlar.”
Kim bilir ne duygular yazdırdı Karakoç’lara Mona Roza ve Mihriban şiirlerini…
Her şey gibi, sevdayı ve tertemiz duyguları da çok kolay tükettiğimiz bu çağda var mıdır böyle sevgiler ya da var mıdır herkesin şiir ve yazı diye okuduğu ancak muhatabının bunu kendisi için yazılan mektup ve metinler olarak bildiğini.
Bildiğimiz bir şey var ki işte bu mektuplardan birinde Karakoç "artık unutalım bunları" dedi. Bunun üzerine "unutmak kolay mı?" diye cevap geldi.
"Unutmak kolay mı?" deme
Unutursun Mihriban'ım”