MEYDAN MUHAREBESİNİN FAKTÖR VE AKTÖRLERİ
18 Ağustos'taki hain terör saldırısına dair hafızalarda kalan en önemli olay binlerce insanın yaralılara kan bağışında bulunmak için hastane kapılarında yığılmasıydı
18 Ağustos’taki hain terör saldırısına dair hafızalarda kalan en önemli olay binlerce insanın yaralılara kan bağışında bulunmak için hastane kapılarında yığılmasıydı. Bu acıyı kalbinde hisseden herkes ortak olmaya çalıştı Elazığ’a... Örneğin, daha 24 saat geçmeden Malatya’dan bir otobüs dolusu taraftar grubu kan vermek için şehrimize geldiler. Rekabet her gün olabilirdi, ama birlikteliğe esas bugün ihtiyaç vardı. Manşetlerde Elazığ ile Malatya arasındaki buzların erimekte olduğu yazıyordu. Doğruydu, tam zamanıydı.
***
Saldırının üzerinden 1 ay geçmişti. Malatya’da oynanan Y.Malatyaspor-Gaziantep B.B. maçını izlemek için Malatya İnönü Stadına gittim. Maraton tribünlerinde “Elazığ’ım Geçmiş Olsun” pankartı açılmıştı. Fotoğrafını alıp, iki komşu şehir arasındaki kader birlikteliğine katkı vermek amacıyla sosyal medyadan paylaştım. Olumlu tepkilerle birlikte “Hocam ne gerek var biz kendi işimize bakalım” ayarında mesajlar da aldım. Hoşgörüyü elden bırakmadan 1 ay öncesini hatırlattım bu arkadaşlara… Ezeli rakibimiz olabilirler ama bu durum onların sadece 45 dakika uzağımızda etle tırnak gibi olduğumuz gerçeğini değiştirmez dedim. Ticari, sosyal ve beşeri ilişkilerimizin yoğun olduğu bir komşu kentin attığı bu adımın kıymetini anlatmaya çalıştım. Ligin ilerleyen haftalarında transfer yasağı ve hakem hataları gibi saha dışı etkenlerin üzerimize karabasan gibi çökmesiyle ve -12 puan cezasının kritik Malatya derbisinden bir gün öncesinde açıklanmasıyla duygusal yükümüz taşınmaz hale gelmişti. Her ne kadar 10 puan toplamış ve ligin iyi takımlarından biri olduğumuzu herkese kabul ettirmiş olsak da peşi sıra gelen bu haberler hem takımı hem de taraftarı Malatya maçı öncesi aşırı motivasyona sürüklemişti. Hafta başındaki Futbol Masası programımızda ve maçın ön analizini yaptığım bu köşemde tansiyonu düşürmek ve tüm dikkatleri saha içine çekmek için büyük uğraş verdim. Yerel basınımız da benzer şekilde haberler yaparak, taraftarı stada çekmeyi ama sağduyuyu elden bırakmamayı öğütledi sürekli olarak…
***
Hafta içinde Malatya’daki bir televizyon kanalına Elazığ’lı taraftar grubu temsilcisi de konuk olarak katıldı. Fair-Play ruhunu ekranlara yansıttılar. -12 puan cezası üzerine Malatya’nın bazı internet sitelerinden destek haberleri yapıldı. Tam aksine Elazığ ve Malatya’daki bazı kitleler ise yangına körükle gitmeyi yeğlediler. Sosyal medya üzerinden karşılıklı atışmalarla nefret kültüründen beslenmeyi tercih ettiler. Tansiyonu olabildiğince yükselterek kendilerini değerli kılmak istediler. Onlara göre var olmak, racona uygun davranmaktan geçerdi. Küfürleşmelerin ardı arkası kesilmedi. Peki, sorumlu merciler ne yaptılar? Bu kişileri toplayıp yapmayın etmeyin dediler mi? Yoksa perşembenin gelişini izlemekle mi yetindiler? Mesela Y. Malatyaspor yönetim kurulu deplasman bileti alan taraftarlarıyla toplantı yaptı mı? Onları maça nasıl hazırladılar? Elazığspor yönetim kurulundaki sorumlu kişiler hafta boyunca buna benzer girişimlerde bulundular mı? Maç gününde yaşananlar bu soruların cevabını ziyadesiyle verdi!
***
Sevgili Erkan Uşengül ile stad önü canlı yayınını yaptığımız sırada Malatyaspor taraftarlarını taşıyan otobüsler geldiler. Meşaleler ve ses bombalarıyla inildi. Gruplar halinde tribün kapısına kadar yürüdüler. Bizler bu anları Kanal Fırat ve Kanal E izleyenlerine canlı olarak aktardık. Elazığ seyircisinin giriş yaptığı 16 Nolu kapalı tribün kapısıyla deplasman tribünün kapısı arasındaki mesafe 5 metre... Bu hatlar seyyar demir bariyerlerle ayrılmıştı ve orada az sayıda güvenlik görevlisi vardı. Kapının önünde yığılmalar başlayınca taraftarlar arasında sözlü sataşmalar başladı ve şişeler havalarda uçuştu. Basın mensubu arkadaşlar o bölgedeki araçlarını uzaklaştırmak zorunda kaldılar. İçeride ise durum farklı değildi. Fadime çoktan kaleye geçmiş, Müslüm gol atmak için penaltı noktasındaki yerini almıştı. Gerginliğin üst seviyede olduğu daha en başından belliydi. Tribünlerdeki tablo sahaya yansımadı çok şükür. Maçın geneli temiz geçti. Son dakikada gelen golle mağlup olduk. Golden sonra Y.Malatyaspor teknik direktörünün yapısına uygun aşırı tepkisi, kendisi aleyhine tezahürat yapan kapalı tribünü büsbütün ayaklandırınca, tüm stadyum sinir patlaması yaşadı. O dakikadan sonra gelişen olaylar hakkında bazı sorular sorarak yazımı bitirmek istiyorum. Öncesiyle sonrasıyla senkronize bir sabotaj şeklinde cereyan eden Doğu Derbisini siz değerli okurların vicdanlarına paslıyorum. Esasında söyleyecek çok şey var. Eksiklerim olabilir. Ve hiçbir nedeni ileri sürerek de Y.Malatyaspor’un galibiyetini gölgelemek istemiyorum. 10 kişiyle kazandılar ve kazanan her zaman haklıdır.
Deplasman taraftarlarının stada toplu giriş yaptığı kapının önünde neden en başından sıkı tedbirler alınmadı? Taşkınlık olmayacağı mı öngörüldü?
Ev sahibi takım taraftarlarının didik didik arandığı bir günde deplasman tribünlerine ses bombası sokulmasının sorumluları kimlerdir?
Golden sonra deplasman tribünlerinden saha içine atılan atkıyı alıp kamuflajının içine sokan emniyet görevlisi bu gergin ortamın bilincinde değil midir? Değilse neden oradadır?
Y.Malatyaspor teknik direktörü İrfan Buz’un böyle hassas bir atmosferde oynanan derbi maçında vücut dilini aşırıya kaçırarak zaten yaralı olan rakibine ve tribünlere duyduğu saygının ölçütü nedir?
Rakip 10 kişi kalmışken topu rakibimize verip sahamızda beklememiz, futbolcularımızın ne şiş yansın ne kebap psikolojisinden mi kaynaklıdır yoksa kulübenin hamle hataları mı bu sonuca yol açmıştır?
Maçtan sonra statta kalan deplasman taraftarlarının sahaya inip başlama noktasına bayrak dikmelerini kim açıklayacak? Bu stadın görevlileri ve emniyet mensupları zaafiyet mi göstermişlerdir yoksa başka bir hesap mı vardır?
Her iki takım yönetim kurulundaki ilgili kişilerin maçın dostane geçmesi yönünde taraftar gruplarına telkinleri veya yaptırımları olmuş mudur? Bundan sonrası için ne gibi önlemleri olacaktır?
İçinde bulunduğumuz durumu, memleketimizdeki söz sahibi insanların ve camiamızdaki bazı isimlerin, “Bir Savaş Mücadelesi” şeklinde tanımlamaları, taraftarımızda ve takımımızda aşırı motivasyona yol açmış mıdır? Bu psikoloji Cumartesi gecesine etki etmiş midir?