MEVZU, ETEK ÇEKİŞTİRMEK Mİ?
Ülkemiz son günlerde bir hayli hararetli ve hareketli olaylara sahne oluyor. Malumunuz kangrene dönüşmüş yaralarımız var bizim. Kadın cinayetleri, en önemli sorunlarımızın başında geliyor.
Geçtiğimiz hafta içerisinde dört kadın katledilmişti. Son yaşanan o elim olaylarda bir kez daha gördük ki "kadına şiddet" söylemleri artık "kadın cinayetleri" olarak maalesef ki dozajı artan yeni bir formata büründü. Tabi hal böylesine vahim olunca sessiz kalmak olmaz, olmamalı da.
Son zamanlarda kadın meclisleri adıyla bir gurup, epeyce bir boy göstermeye başladı. Bu kez 1 yıl önce 5 Ocak 2020’de kaybolan Gülistan Doku'nun yaşama hakkı savunuculuğunu yapmak üzere ilimiz Öğretmen Evi önünde on kişiyle arzı endam ettiler.
Gülistan’a ne oldu diye soruyorlar? Gülistan kaybolmadan hemen önce görüştüğü baş şüpheli ile tartışdığı, sonra aynı kişi tarafından iki kez alı konulduğu ortaya çıktığı iddia edilmiş!.. Kimse onlara bir açıklama yapmamış sorular yanıtlanmamış! Tabi açıklamalara bakınca faturanın yetkililere özellikle de baş müsebbip görülen hükümete kesiliyor yine...
Kadın Meclisleri denen bu oluşum sanki Sözcü Gazetesi’nin yerel versiyonu ve sesi! Beyanlar aynı! İsnat aynı! Ve maalesef ki icraat da aynı!..
Asıl amaç, samimi olarak kadın cinayetlerini bitirmek ya da meçhul kayıpların sonlanmasına dikkat çekmek anlaşılabilirdi belki.
Hele de daha geçen gün CHP Muğla milletvekilinin katledilen Pınar Gültekin'in davası için babasına söylediği iddia edilen “Onlar da mağdur, gelin siz bu davadan vazgeçin” gibi vicdanları yaralayan ve ahlaki olmayan sözleri üzerine Sözcü ile Bayan Kadın meclisleri hiçbir duruş sergilememişken!.. bu olayı unutturmak için ve hükümete yüklenmek için devletin tüm imkânları ile canlı-cansız bulmak üzere tüm imkanlarını seferber ettiği Gülistan üzerinden vurun abalıya!...
Onların kim olduğu da hangi zihniyetin aveneleri oldukları da gün gibi aşikâr. Fakat ülkemizin bitmeyen tükenmeyen yarası olan kadın cinayetlerinin özel çığırtkanlıklarıyla böylesine "nesne" edilmesi ikinci bir yara oluşturdu bizlerde.
Bu ülkede can veren her bir kadın yaşamdan hunharca koparılırken sizlere nesne olmayı inanın ki istemiyordu. Tıpkı şu an hayatta olan kadınlarımızın istemediği gibi!
İnsanların mahrem hayatına müdahil olabilme durumu hiçbir hükümetin tekelinde olabilecek bir şey değildir. Ve günah keçisi ilan edilecek tek merci de devlet politikası değildir.
Devletimizin acilen Kadın Politikalarını yasalarını kanunlarını kültürel değerlerimizle örtüşen milli bir sözleşme oluşturması ve hayata geçirmesi gerçeğini asla yadsımıyoruz.
Bu konuda adım atan STK’lar da ne yazık ki konunun özüne değil durdukları yere, temsil ettikleri misyona göre tavır takınmalarıdır.
Bir kısım STK, kayıtsız şartsız yandaş olurken, önemli bir STK’da muhaliflik üzerinden duruş sergilemektedirler.
Bu ülkede sivil toplum kuruluşunun yandaş olma tutumları ile kronikleşen toplumsal sorunlar çözülemedi ve de çözülemeyeceğini bizler anlamaktan sıkıldık, keşke onlar da bir anlayabilseler.
Sivil toplum örgütlerinin siyasetin yakın oldukları cenaha hizmet ediyor olmaları, özne olan insana değer katma eylemi olamadı olamaz da.
Artık bu ülkede kronikleşen sorunlarımız için topyekûn atan sahih ve samimi yüreklere ihtiyaç var. Eğer dün bir kadının hakkını savunmak için yola koyuluyor ise, A'dan Z'ye tüm sivil toplum kuruluşları omuz omuza olmalıydı. Asıl meselemiz de bu zaten.
Bu konu ne sağ ne de solda durup etek çekiştirerek ortadan kaldırılabilecek bir mevzu değil!..