MENKİBELERİMİZ
Tarihimizin derinliklerinde tüm zamanların, eskimeyen hayat felsefesini taşıyan, nice cevherlerimiz mevcut
Tarihimizin derinliklerinde; tüm zamanların, eskimeyen hayat felsefesini taşıyan, nice cevherlerimiz mevcut.
Nasrettin Hoca’lardan tutun, Behlül dane’lere kadar,
Behlûl Dânâ hazretleri daima Harun Reşit’in yakınında bulunur, çeşitli sebeplerle fırsatı buldukça manevi mesajlarını verirdi ona.
Bir gün Behlûl Dâne hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş gibi Harun Reşidin huzuruna çıkar. Harun Reşit sorar.
- Bu ne hâl Behlûl, sen nereden geliyorsun böyle! ! !
- Cehennemden geliyorum hükümdarım.
- Ne işin vardı senin cehennemde yahu?
- Ateş lazım oldu da, biraz ateş almaya gittim.
- Peki, getirdin mi bari?
Hayır efendim getiremedim. Cehennemin görevlileri ile görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada verilecek ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler. Der.
Yine bir gün Harun Reşit acele bana Behlül’ü getirin diye ferman eder.
Gidenler bakarlar ki boş bir mezara uzanmış yatıyor Behlül Dane, sağına soluna çaka çaka kaldırırlar apar topar,.seni padişah istiyor diye.
Behlül sitem ede ede kalkar; ne güzel saltanatım vardı, bırakmadınız ki biraz devran süreyim, bir saraydaydım, hizmetçilerim, envai yiyecekler, içecekler ki sormayın gitsin der.
Sitemi aynen Harun Reşit’e iletirler, Harun Reşit Behlül’e çıkışır yahu Behlül gördüğün altı üstü bir rüyaydı ne saf ne akılsız adamsın sen der.
Behlül; ben gözlerimi açtım uykudan uyandım, sen gözlerin yumunca uykudan uyanacaksın der.
Manevi boyutları kavranamayan, hikmetli sözlerin sahipleri sadece Harun Reşit için mi söylemişler bu sözleri.
Yoksa hepimiz için mi ?
“Ab-u danedir böyle gezdirir yer yer seni
Çıksan arşı alaya da bu yer yine yer seni “
(Ab-u dane –ekmek, su)
Bu sohbeti de Yunus’umuzla bağlayalım.
Ah Ölüm
Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Kiminin başında biter ağaçlar
Kiminin başında sararır otlar
Kimi masum kimi güzel yiğitler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Toprağa gark olmuş nazik tenleri
Söylemeden kalmış tatlı dilleri
Gelin duadan unutman bunları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus derki gör takdirin işleri
Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Başları ucunda hece taşları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus Emre
Ramazanın feyzinden inşdigerah hepimiz yararlanırız, şaşaalı iftar sofralarını babamızın kesesinden kursak ne çok makbule geçer gerçi ya.
Allah’ım riyalardan koru bizi ,” el sırtı çayır çimen” lerde geviş getirip, otlayanlardan eyleme bizleri.
Amin…