MASALLAR

Çocukluğumuzun yaşama dair ilk öğretileridir masallar…

Varlığımızın derinliklerine ulaşabilmenin sırlarını bulmuş olmalarındandır, belki de… Onları unutmak zor, hat

MASALLAR
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Çocukluğumuzun yaşama dair ilk öğretileridir masdigerar…

Varlığımızın derinliklerine ulaşabilmenin sırlarını bulmuş olmalarındandır, belki de… Onları unutmak zor, hatırlamak ise oldukça kolaydır.

Gerçekler fazlasıyla sertlik, fazlasıyla zorluk içerebilir… Masdigerar, sertliğin, acının, zorluğun nazik ama bir o kadar da sarsıcı söylemleridir…

Belki de gerçekleri söylemenin dolaylı, ancak en kolay yoludur masdigerar…

 

                                                               *****

Uzun ve soğuk kış gecelerinin en büyük keyfiydi babaanneyi dinlemek… Ayak dibine yumulup, ağzından çıkanları zihnimize kazırcasına…

Bir keresinde ölümcül hastalığa yakalanmış bir Kral’ı iyileştirmek için çare arayan evlatlarının maceralarını anlatmıştı.

“Ülkenin birinde üç prens kardeş yaşarmış...” diyerek, tüm dertlere şifa olacağı söylenen Ab-ı hayatı bulmak için yola koyulan kardeşlerin hikâyesini...

Yola ilk çıkan büyük ağabeydi… Atına atlamış yol alırken yolun kenarında bir cüce belirmiş, nereye gittiğini sormuştu büyük ağabeye... Cüceye cevap vermeye tenezzül etmeyerek yoluna devam eden büyük ağabeyin, bu kendini beğenmiş tavrına karşılık, cüce de gittikçe daralan bir dağ geçidi hazırlamış, büyük ağabey orada sıkışıp kalmıştı...

Büyük ağabey geri dönmeyince ortanca kardeş yola çıkmış, o da yolda cüceyle karşılaşmış, ağabeyi gibi davranınca, akıbeti de aynısı olmuştu...

Bir zaman sonra en küçük kardeş de ab-ı hayatı bulmak için yola koyulmuş, yolculuğu esnasında ağabeyleri gibi cüceyle karşılaşmıştı… Ama O, ağabeylerinin aksine durup, hangi yöne gitmesi gerektiği konusunda en ufak bir fikri olmadığını, babasının ağır hastalığını ve hayat suyunu aradığını anlatmıştı cüceye...

Cüce, “Ben hayat suyunun nerede olduğunu biliyorum.” diyerek, oldukça karmaşık bir yerde olan Ab-ı Hayat’ın yerini söylemiş, bu zorlu yolu nasıl aşacağını anlatmıştı en küçük kardeşe...

 

Babaanne hikâyenin sonunu şu sözlerle bağlamıştı.

“Sakın ha! cüceydi, meczuptu, deliydi diye insanları kibirlenip küçümsemeyin… Şu sonsuz evrende biz neyiz? Bir nokta bile değiliz.”

 

Kibirlenip, kendini üstün görmek tüm canlılardan… Büyük düzeni görmezden gelmenin, insanı tıkanıp kaldığı bir çıkmaz sokağa nasıl mahkûm ettiğini vurguluyordu bu masal… Ölene dek, dar bir geçitte sıkışıp kalan insanların…

 

                                                              *****

Önemini yitirmeyen bir leylek hikayesi vardır, aynı konuya dair… Sıcak bir yaz günü, su ihtiyacını gidermek için yuvasından havalanmış isimsiz bir leyleği küçümsemenin, hor görmenin hikayesi…

Devam edeyim.

Çevresinde bir su kaynağı bulmaya çabalarken, testisinden su içen ak sakdigerı bir ihtiyar görür, sevinir leylek… Yere koyunca testisini ihtiyar, süzülüp alçalmaya başlar. Sevinçle testiye yanaşır. Tam gagasını testiye sokacakken öyle bir darbe yer ki, ayaklarından biri kırılır, can havliyle uzaklaşır oradan… Varıp, şikâyet eder kadıya, ak sakdigerıyı… Mahkemenin sonunda kadı kararını açıklar. Kısas kuralı, ak sakdigerının ayağının kırılmasını ister… Leylek bu karara sitemle itiraz eder ve şöyle der;

“Ayağı kırılmasın, sakalı kesilsin… Ben onun ak sakalına kandım.”

*****

Kötü bir davranışa maruz kalıp ya da haksızlığa uğrayıp yeri göğü feveran edenleri görünce leyleği hatırlarım hep… Bir de çöldeki bedevinin hikayesini…

 

Çölde seyahat ederken susuzluktan ölmekte olan bir adama rastlamış da devesinden inip insanlık gereği su vermiş bedevi… Ne acıdır ki suyu içen adam bedeviyi ittiği gibi deveye atlayıp kaçmaya başlamış… Bedevi arkasından bağırmış adamın…

 

“Tamam deveyi çalıyorsun, çalmasına da sakın bu olandan kimseye bahsetme. Eğer bu yaptığını anlatırsan, insanlar bir daha çölde yardıma muhtaç birini görünce yardım etmezler.”

*****

Gerçekleri söylemenin en kolay yoludur masdigerar…

Onları unutmak zor, hatırlamak ise oldukça kolaydır.