MAĞDURİYETİ BİLENLER DAHA SAYGILI OLMALI

Eskiden sağ muhafazakâr kesim ikinci sınıf muamelesi görürdü

MAĞDURİYETİ BİLENLER DAHA SAYGILI OLMALI
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Eskiden sağ muhafazakâr kesim ikinci sınıf muamelesi görürdü. En haklı itirazlar, en meşru talepler bile irtica yaftasının kurbanı olurdu.

            Konuşmak, hakikatin ortaya çıkmasını beklemek neredeyse mümkün değildi. Sloganlarla düşünmeye alışmış toplum sert tepkiler gösterirdi.

            Bir kesim kendisini cumhuriyetin gerçek sahibi gibi görürdü. Bu kendisini toplumun efendisi gibi gören zihniyet yüzünden toplumda ayrışmalar hiç bitmezdi.

            Sistem sanki kendi vatandaşını mağdur etmek üzere kurulmuştu…

            Mesela sistem Refah Partisi’ne sadece 11 ay dayanabildi. Öyle sert tepki gösterildi ki, 11 ay kadar kısa sayılabilecek bir sürede yapılan ekonomik reformlar kimsenin umurunda olmadı. Öyle ki, hiç konuşulmadığı için şu an ben bile o süreyi reform diye anlatıyorum! Aslında somut hiçbir veriye dayanmıyor tespitim. Neyse, mevzu başka…

            Derken artan mağduriyetlerden bir büyük başarı hikâyesi ortaya çıktı. Merkez sağ Ak Parti etrafında kenetlendi. Cumhuriyet tarihimizin en uzun süren tek başına iktidar olma sürecine hep birlikte şahitlik ettik.

            En uzun süre derken, seçimle kazanılan iktidar süresinden bahsediyorum. Yoksa CHP’nin tek parti iktidarı daha uzundur.

            Ak Parti iktidarının yaşadığı kırılma anları, travmalar bu yazının konusu olmamakla birlikte, Ak Partililerin de karşıtlarına benzemeye başladığını düşünüyorum. Şöyle ki;

            Bir referandum sürecine daha girdik. Sistem mi değişecek yoksa rejim mi değişecek tartışmalarında kantarın topuzunun kaçtığını düşünüyorum. Hayırcı bloğa karşı orantısız güç kullanılıyor.

            CHP zihniyetinden pek fazla haz etmediğimi düzenli okuyucularım bilirler. Ama CHP ile PKK arasında illiyet bağı kurmak haksızlığın ötesinde hakarettir, iftiradır…

            Muhafazakâr sağ geleneğin iktidar sarhoşluğuna girmesi ülkeyi uçuruma götürür. İsteyen evet der, isteyen hayır der.

            Mesele kimin ne dediğinde değil. Mesele kimin dediğini biliyor olmasıdır veya söylediğini ne kadar anlıyor olmasıdır.

            Düşünmeye, temel hak ve özgürlüklere, hukuk devleti ilkelerine göre değil de siyasi meşrebe göre verilen kararlarla karşı tarafı zan altında bırakmak da nedir?

            Kimin ne dediğine değil de, savunduğunuz şeyi ne kadar bildiğinize biraz kafa yorun bence…

KEŞKE MİZAHI TERCİH ETSEK

            Nefret ve düşmanlıklara ne çok alışmışız ama. Kavga etmeden kendimizi ifade etmeyi unutmuşuz.

            Şu referandum sürecinde sağlıklı tartışmayı becerebilsek keşke. Herkes argümanlarını ortaya koyabilse, kimse kimseyi ötekileştirmese, hakaret etmese, ülke sevdası üzerinden rol çalmaya kalkmasa…

            Herkesin ordinaryüs düzeyinde bilgi sahibi olduğu sıkıcı bir ülke olalım da demiyorum canım!

            -Üstat fikrinize saygılıyım lakin önerinizin rasyonel olduğunu düşünmüyorum… Filhakika, e=mc2 önermesinde Albert Einstein’in de dediği gibi….

            -Hiç öyle düşünmemiştim üstat! Vdigera mı!...

*****

            Tamam, çok da başarılı bir diyalog olmadı belki ama araya biraz mizah serpebiliriz. Birbirimize komik göndermeler yapabiliriz. Evet diyen hayırcıya, hayırcı evetçiye asgari nezaket kurdigerarı çerçevesinde takılabilir.

            Pek ümidim yok ama tarihe notumu düşmüş olayım…