MADE İN SYRİA

Biliyorum bu yazımı okuyan bazı okurlarım beni merhametsiz, duyarsız ve bencil birisi olarak değerlendireceklerdir

MADE İN SYRİA
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Biliyorum bu yazımı okuyan bazı okurlarım beni merhametsiz, duyarsız ve bencil birisi olarak değerlendireceklerdir.

         Asla…  

Ben ne duyarsız, ne merhametsiz ve nede bencil birisiyim.

Yunus Emre’nin deyimi ile  “Yaratılanı severim yaratandan ötürü” Ancak bu sözü önce kendi vatandaşlarım için geçerli kılardım.  

         Aksaray’da dilenip Eminönü’nde sadaka vermezdim.

         Birilerine yardım edeceksem ki o yardım Allah rızası olursa o yardıma önce akrabalarımdan, sonra komşularımdan daha sonra milletimden başlarım.

          Gösteriş için kılımı bile kıpırdatmaz ve oldukçada sorumlu davranırım.

         Taşıyamayacağım yükün altına girmezdim.

                                                    ***

Geçtiğimiz gün gazetelerde Başbakan Yardımcısı ve AKP hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş’un kendisi için övünç kaynağı saydığı bir beyanını okudum.

Sayın Kurtulmuş diyor ki!..

“Şimdiye kadar Suriyeliler için 8 (sekiz) milyar dolar harcadık ‘of ‘ bile demedik.”

          Ne kadar güzel ve kadar hayırlı bir iş değil mi?

         Tıpkı üniversite mezunu milyonlarca gencimiz asgari ücretle de olsa iş bulamazken Suriyeli kardeşlerimize yasa çıkarıp iş verdiğimiz gibi hayırlı ve bir o kadarda gereksiz bir iş.

 

                                                    ***

 

         Kim ne derse desin, kimin yardımseverliği tutarsa tutsun ben iki milyonu aşkın Suriyelinin başıboş bir mayın gibi ülkemizde dolaşmalarını kabullenemiyorum.   

Gün gelecek bunlar bu ülkenin başına dert olacaklardır.

Suriyelilerin milletimize karşı atalarından kalan kinleri vardır.

En önemlisi bu insanların genlerinde Türk sevgisi değil, Türk düşmanlığı vardır.

Nitekim bazı il ve ilçelerimizde Suriyelilerle halkımızın karşı karşıya gelmesi, nahoş hadiselere meydan verilmesi bunların ileride toplumsal olaylara muhakkak sebep olunacağının bir işaretidir.

Çünkü bunlarla hiçbir ortak yanımız yoktur.

 

                                          ***

 

Sayıları iki milyonu aşkın bu insanların aşı ve işi yoktur. Eğitimi kültürü yoktur. Barınacak yuvaları sağlıklı ortamları yoktur.

Bizim de bunların insanca yaşamasını sağlayacak gücümüz yoktur.

Ne olacak peki?..

Dilenmekle iki milyon insanın sağlığı, eğitimi, geçimi, nafakası sağlanamaz. Bu gibi nisanların yaşadığı bir toplulukta yoksulluk denilen felaket her türlü kaosu da beraberinde getirecektir.

Ne yaparsanız yapınız akıbet asla hayrolmaz.

Türk ve Yunan sahillerinde toplanan Suriyeli kadın erkek ve çocuk cesetleri de bu tezi doğruluyor.

Demek ki biz bunların sadece vebdigererini üstleniyoruz hepsi o kadar.

Nitekim başta petrol milyarderi Arabistan olmak üzere zengin Avrupa ülkelerinin hiç birisi bizimkisi gibi kapılarını sonuna kadar açıp bunlara “buyur” dememiştir.

Çünkü böylesine devasa bir göçe ev sahipliği yapmak sorumluluk gerektirir, imkân gerektirir, disiplin gerektirir.

 

                                           ***                

 

Çok değil birkaç sene gerilere gittiğimizde Suriye’nin başımızın en büyük belası olan PKK’ya ne kadar destek verdiğini baba Esat’ın APO denilen caniyi ülkesinde çok uzun süre ağırladığını, oğul Eset’inde önceleri kardeşimiz sonrasında düşmanımız oluş sebeplerini bilmeyenimiz yoktur. 

Düne kadar Suriye denilince akla kanunsuzluğun ve kaçakçılığın geldiği gibi Türkiye’de cinayet işleyenlerin sığındığı bil ülke geliyordu.

Bugün Suriye ayaklarının üzerinde durabilseydi aynı ortam devam ederdi. Çünkü Suriye tarihin hiçbir döneminde Türk milletinin dostu olmamış Türk milletinin yanında yer almamıştır.

Bu gerçekler tarih aynasında her zaman gördüğümüz gerçeklerdir.

Bu gerçekler ışığında hiçbir şekilde tanımadığımız, bilmediğimiz iki milyonu aşkın Suriyeliye hiçbir zorunluluğumuz ve mecburiyetimiz olmamasına rağmen onlara kapılarımızı açmamız hangi aklın mahsulüdür onu da anlamış değiliz.

Hani bizi kimsenin içişlerine karışmıyorduk?