KONUŞMASAN DAHA İYİ!
Bir siyasetçi, hele hele iktidar partisine mensup bir siyasi neden konuşur? Partisinin ve kendisinin hizmetlerini anlatmak, varsa birtakım eleştiriler ve yükselen sesler bu konuda halkı aydınlatmak aynı zamanda bilgilendirmek için…
Milletvekilinin tavrı da tarzı da budur ve bu olmalıdır. İktidar milletvekili iseniz hizmetleri getirmek yetmez, gelen hizmetlerin şehrin ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığı gibi halktaki yansımalarını da bilmek ve buna göre vaziyet almak durumundasınız.
Ancak tüm bu bilindik ve olması gereken kurallar, Ak Parti Milletvekili Zülfü Demirbağ için tümüyle bir faraziyeden ibaret. Demirbağ’a göre, halkın ne düşündüğü ve ne dediği çok önemli değil. Kendisinin ne düşündüğü ve bu düşüncelerini dile getirirken kullandığı kelimeler, üslup ve her şeyden önemlisi de kendisini rahatlaması ve mutlu olması önemli.
Yeni değil bu üslup Demirbağ’da, eskiden beri hep böyleydi. Ve biz yine tarihin tekerrür etmesinden ve “Kanı bozuk, ihanet 19 virüsü” söylemlerinden aylar önce, yokuş aşağı inen freni boşalmış kamyon gibi kurduğu yanlış cümlelerden dolayı kendisine uyarı yapmış ve “keşke hiç konuşmasan” demiştik.
Tabi bu dost tavsiyesi bile eminiz ki kızdırmış ve öfkelendirmiştir sayın vekilimizi. Hatta bu kızgınlıkla hakaretamiz cümlelerden nasibimize düşmüştür o günlerde birkaç galiz ifade. Canı sağ olsun.
Demirbağ’ın yanında ve yakınında olan birkaç aklı evvelin “iyi ki böyle söyledin sayın vekilim, sen cesur ve harbi adamsın, diğer vekillerin söylemediğini sen korkusuzca söylüyorsun. Bakma sen birkaç hain ve densizin ifadelerine. Çoğunluk seni takdir ediyor” cümleleri ile kanatlanan ve uçuşa geçen sayın vekilimiz, sonunda zücaciye dükkanına giren fil misali ortalığı dağıttı ve bir daha asla onarılamayacak, yapıştırılamayan değerli eşyaları tuzla buz etti.
Söylediği sözleri ve ithamları yeniden yazmaya ve moralinizi bozmaya gerek yok. Her yerde ve bugünkü manşetimizde detaylıca okuyacaksınız.
Bir dönemler işyerlerinde “müşterimiz veli nimetimizdir” diye bir tabela asılıydı. Dükkan sahibi müşterisine verdiği değeri, “siz benim nimetlere ulaşmamın sebebisiniz” der ve nezakette, saygıda asla kusur etmez, onları mübarek ve aziz bilirdi.
Milletvekilleri de milletin vekilidir. Yani millet, onlara “al bu yetkiyi ve git benim ve şehrimizin haklarını koru ve hizmet getir” diyerek dört yıllığına vekalet verir.
Seçim öncesi halkıyla hemhal olup, seçildikten sonra ulaşılmaz ve burnundan kıl aldırmaz milletvekillerini çok gördü bu şehir ama kendini seçen halka, “sen seçtin, seçmeseydin kardeşim” diyen bir vekili de ilk defa gördü.
Aslında çok yönüyle ele alınması ve sosyolojik analiz ve seçmen tercihlerinde “parti mi şahıs mı önemli?” paradoksuna pencere açacak bu problem, Demirbağ’ın bu cümlesinden, bugünden sonra daha da çok gündemimizde olacak gibi.
Seçmene fırça ve azar, ne şeker hastalığı, ne siyaset, ne vekil-asıl, ne töre, ne saygı sevgi, ne nezaket ne de insani olarak savunulacak bir konu değildir.
Size hasbelkader verilmiş bir görev varsa bunu değerli ve anlamlı bilip gereğini en güzel şekilde yerine getirmek varken, hiçbir gerekçe ve mazeretle izah edilemeyecek cümlelerin kurulması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a büyük haksızlık ve yüktür.
Hastalığınız, eli doluluğunuz ve sorumsuzluğunuz, kendinizi layüsel görüp, sizlere pervasız cümleler kurmaya ve insanlara hakaret etme gibi bir hakkı vermez.
Hele hele milletin gönlünde taht kurmuş, Türkiye ile birlikte tüm ümmetin sorunlarını sırtına yüklenmiş bir dünya lideri olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisine mensup bir milletvekilinde asla şık durmaz.
Naçizane tavsiyemiz, sizlerin konuşmaya meraklı biri olduğunuz gerçeğinden hareketle şudur:
28 Şubat sürecinde sizler gibi ölçüyü kaçıran milletvekillerine merhum Erbakan Hoca’nın “konuşmak isteyen gitsin dağda, ormanda istediği kadar konuşsun bağırsın çağırsın. Ama kameralar karşısında kimse konuşmasın” tavsiyesinden hareketle sizlerin bu merakınızı ve hasletinizi Erbakan’ın da işaret etiği mekanlarda yerine getirmenizdir.
Eminiz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan da sizlerden bunu isteyecektir.