Kadını Güçsüz Göstermek Şiddeti Azaltmaz Daha da Arttırır

Tamer ÖREN - Av. Rabia Sıla ERDEM, 'Toplumda sürekli olarak ' kadına şiddet önlenemiyor, önlenemez' diyerek kadınların güçsüz savunmasız insanlar olduğu algısının oluşması kadına şiddeti azaltmaz aksine daha da arttırır' dedi.

Kadını Güçsüz Göstermek Şiddeti Azaltmaz Daha da Arttırır
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Kadın şiddet ve kadın cinayetleri ülkemizde maalesef her geçen yıl daha artıyor. 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de ise %25 artarak 409 kadın cinayeti işlendi. Sadece geçtiğimiz Şubat ayında 47 kadının şiddet görüp cinayete kurban gitmesi bu utanç tablosunun vahametini ortaya koyuyor.  Avukat Rabia Sıla ERDEM ile kadına şiddeti,  bu konuda yasaların yeterli olup olmadığını ve şiddet önlemek için ne tür adımlar atılabileceğini konuştuk.

Kadına Şiddet Nedir?

  Şiddetin kadını erkeği fark etmez her türlüsüne karşı olduğumuzu belirterek ve engellenmesi adına hem önlemlerin hem yaptırımların artırılması gerekir. Zira günümüzde sadece kadın değil erkekler de hem aile içi hem dış faktörlerden dolayı şiddete maruz kalabiliyor. Ekonomik ve psikolojik baskılar zamanla erkeğe karşı da şiddet halini alabiliyor. Ancak erkekler kadınlara nazaran bununla başa çıkmasını bir nebze de olsa öğrenebiliyor. Bu sebeple kadına şiddete, sebeplerine ve şiddetin önlenmesi çalışmalarına daha fazla değinmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Kadına şiddetten, sadece fiziksel şiddet anlaşılmamalıdır. Fiziksel şiddetin yanında psikolojik şiddet, cinsel şiddet, ihmal ve ekonomik istismar da kadına karşı şiddetin bir başka tezahürüdür. Kadınlar aileleri tarafından zorla evliliklere maruz kalmakta, eğitim hakkı, sosyal hakları engellenmektedir.

Bu şiddetin temelinde ne yatıyor?

Kadına şiddetin veya aile içi şiddetin temelinde psikolojik sorunlar, ahlaki eksiklikler ve bozukluklar, eğitim seviyesi ve toplumun gelişmişlik düzeyleri gibi sebepler yatar. İşsizlik, düşük eğitim seviyesi gibi kültürel-ekonomik nedenler, yetersiz arkadaş çevresi ve akraba ilişkileri, ahlaki eksiklikler gibi sosyal yapı yetersizliğinden kaynaklanan sosyal destek etkeni, erkeğin kadından üstün görülmesi gibi geleneksel davranışlardan oluşan psikososyal nedenler de kadına şiddetin sebepleri olarak sayılabilir.

Kadına şiddet beraberinde ne gibi sorunlar doğurur?

Ruh ve beden sağlığı bozulan bireylerin zamanla insani ilişkileri de zedelenir. Bu bir zincir halinde tüm topluma yayılır. Aile içi şiddet içerinde büyüyüp yetişmek zorunda kalan çocukların ne kendilerine ne de topluma faydalı olması beklenemez. Dahası bu çocuklar sevgi ve saygıdan yoksun bir ortamda yetişecekleri için toplumsal etik değerlere yabancılaşırlar ve hatta ileride potansiyel suçlu olmalarının bile önü açılmış sayılabilir. Çünkü böylesi ortamda yetişen çocukların şiddete meyilli olması kaçınılmaz bir sondur.

Ayrıca toplumların bazı ahlaki ve kültürel değerlerinin zaafa uğraması, şehir hayatının yoğunlaşması ve insan kişiliğini çepeçevre sarması sonucu toplumların temeli olan aileyi yıkıma götüren aile içi şiddet ve boşanma olgusu birey, toplum ve hukuk açısından gittikçe daha önemli bir hal almıştır. Aile içi şiddetin bir başka yol açtığı sorun ise günden güne artan boşanma davalarıdır. Şiddetin kapısını araladığı her aile artık hem manen hem de hukuken dağılma noktasına gelmektedir. Aile Mahkemelerinde gördüğümüz davaların neredeyse tamamı aile içi şiddete, şiddetli geçimsizlik gibi sebeplere dayanmaktadır. Eşlerin birbirlerine uyum sağlamalarının evlilikte temel unsurdur ve şiddet de bu uyumun en baş düşmanıdır. Boşanmanın getirdiği özellikle kadın açısından ciddi psikolojik, sosyal, ekonomik ve hukuki sorunlar bulunmaktadır. Toplumumuzda halen özellikle boşanmış kadınlar hoş olmayan bazı ima, tutum ve davranışlara maruz kalmaktadırlar. Toplumsal sorunları aşmanın öncesinde şiddet mağduru kadınlar psikolojilerindeki sorunları aşamamakta, yeniden evlenmeye, insani ilişkiler kurmaya korkuyla yaklaşmaktadırlar. Netice olarak da toplumun temel taşı olan aile kavramı yok oluyor. Temeli sağlam olmayan bir yapı ise devrilip yıkılmaya mahkumdur.

Bu konuda yapılan yasal çalışmalar neler ve ne tür tedbirler alınabilir?

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi uluslararası alanda bölgesel olarak hazırlanmış ilk Avrupa Konseyi Sözleşmesidir. Mayıs 2011’de Türkiye tarafından İstanbul’da imzalandığı için İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaktadır. 25 Kasım 2011’de TBMM’de kabul edilen bu sözleşme 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun da temellerini oluşturmaktadır. 6284 sayılı Kanun ile şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Kanun ile barınma, geçici maddi yardım, rehberlik ve danışmanlık hizmeti, korunma, kreş yardımı, iş yerinin değiştirilmesi, eşinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi, tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması, tanık koruma gibi koruyucu tedbir kararları mülki amir ve hakim tarafından alınabilmekte olup konuttan uzaklaştırma, İşyerine veya konuta yaklaşmama çocuk ile ilişkinin düzenlenmesi, yakınlarına veya çocuklarına yaklaşmama, iletişim araçlarıyla rahatsız etmeme, alkol uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmama gibi önleyici tedbir kararları hakim tarafından alınabilmektedir. Söz konusu tedbir kararlarından bazıları gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ilgili kolluk amirlerince de alınabilmektedir. Kolluk amiri tarafından alınan tedbir kararı kararın alındığı tarihi takip eden iş günü içinde tedbir kararının niteliğine göre mülki amirin veya hakimin onayına sunulmaktadır. Mülki amir tarafından kırk sekiz saat içinde, hakim tarafından yirmi dört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden ortadan kalkar. Kanun kapsamında verilen tedbir kararları ilk defasında en çok altı ay için verilebilmekte olup şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı hallerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine süresinin veya şeklinin değiştirilmesine kaldırılmasına ya da aynen devam etmesine karar verilebilir.

Kadın ve çocukların şiddet ve istismarı bildirmesi için ALO 183 Şiddet Hattı kurulmuştur. ALO 183 şiddete uğrayan veya uğrayanları görüp, bilip, duyan her vatandaşın ücretsiz şekilde ihbarda bulunup bilgi alabildiği bir hattır.

 Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında kurulmuş ve yürüteceği hizmet ve faaliyetler söz konusu kanun ile düzenlenmiş olan kuruluşlardır. ŞÖNİM gerekli uzman personelin görev yaptığı ve tercihen kadın personelin istihdam edildiği, şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını tek kapı sistemi ile yedi gün yirmi dört saat esasına göre yürüten, insan onuruna yaraşır etkili ve süratli hizmet sunumu sağlayan, kadının ekonomik, psikolojik, hukuki ve sosyal olarak güçlendirilmesi odaklı merkezlerdir.

ŞÖNİM’ler şiddet mağduru kişilere; barınma, geçici maddi yardım, rehberlik ve danışmanlık, hayati tehlikenin bulunması halinde koruma altına alınma, kreş yardımı ve hukuki, tıbbi ve istihdama yönelik destek gibi konularda hizmet vermektedir.

ŞÖNİM’ler ayrıca şiddet uygulayan/uygulama ihtimali bulunan kişilere mahkeme kararlarının izlenmesi ve uygulanması, eğitim ve rehabilitasyon programlarına yönlendirme, sağlık kuruluşunda muayene veya tedavi için yönlendirme, meslek edindirme kurslarına yönlendirme gibi konularda hizmet vermektedir.

Türkiye’nin tüm illerinde ŞÖNİM merkezi henüz bulunmamaktadır. Ancak ilimizde ŞÖNİM bulunmakta ve hizmet vermektedir. ŞÖNİM bulunmayan illerde ise; 6284 Sayılı Kanun’un 1.Geçici Maddesinde ŞÖNİM’lerin kuruluş işlemleri tamamlanıncaya kadar merkezlerin görevlerinin Bakanlık tarafından belirlenen birimlerce yerine getirileceği hükmü yer almış olup, Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmeliği 2. Geçici Maddesi ile bu görev Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüklerine verilmiştir. Bu merkezlerin oluşturulması, sadece şiddete uğrayan değil şiddeti uygulayan/uygulayabilecek durumda olanlara yönelik de hizmet veriyor olması oldukça önemli ve fayda sağlayabilecek olup yaşanan vakaların en aza indirilmesi ve ortadan kaldırılması için etkinliklerinin ve denetimlerinin artırılması, Bakanlık ile koordinasyonlu bütüncül çalışmalarının artırılması gerekmektedir.

Toplumda sürekli kadının zayıf ve yardıma muhtaç olarak gösterilmeye çalışılması sizce doğru mu?

Tüm bunları konuşmak çözüm üretmek adına elbette önemli. Bunların ortaya çıkması faillerinin cezalandırılması elbette elzem. Fakat şunu da belirtmem gerekir ki; sürekli “kadın şiddet görüyor, kadın tacize tecavüze uğruyor, yine önlenemedi, önlenemiyor, önlenemez.” diyerek sadece şikayet edip dert yanmanın kadını bütünüyle savunmasız aciz varlıklar gibi göstermeye de istemsiz olarak sebebiyet verdiğini de düşünmekteyim. Çünkü bu algı insanların zihnine yerleştikçe kadını savunmasız olmaya, kendinden fiziksel ya da maddi anlamda kadın-erkek fark etmez daha güçlü olanların merhametine mahkummuş gibi algılamaya başlıyoruz ki bu da çok sakıncalı bir durumdur. Çünkü böyle bir algının oluştuğu bir ortamda hangi kanun düzenlenirse düzenlensin, hangi önlem alınırsa alınsın bu vahim olayların önüne geçilemeyeceği düşüncesine insanlar sürüklenebilirler, bir çaresizlik algısı oluşabilir. Bu sebeple kadına şiddetin vahim tablolarından ziyade kadına haklarının hatırlatılmasının, eğitimler verilmesinin, kadının güvencelerini bilmesinin ve kendini güvende hissetmesinin sağlanmasının ve bunların konuşulmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Veda Hutbesinde “Kadınlar size Allah’ın Emanetidir.” Buyuruyor Hz. Muhammed (sav). Bunun bilinciyle yetişen, lafzı değil özü içine sindirmiş bireylerin duyarlılığını arıyor, kadınlarımız ve ailelerimiz için şiddetten uzak bir dünya diliyorum.