K O N G R E

Geçtiğimiz pazar günü Ankara Arena'da AKP'nin senaryosu daha önce yazılan, aktörleri daha önceden belirlenen bir kongresi yapıldı

K O N G R E
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Geçtiğimiz pazar günü Ankara Arena’da AKP’nin senaryosu daha önce yazılan, aktörleri daha önceden belirlenen bir kongresi yapıldı.

         Bu kongrede hedefte başkanlık, gönülde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan vardı.

         Gerisi teferruattı.

         Salonun her tarafında Recep Tayyip Erdoğan gözüküyordu. Hatta onun masajı okunduğunda sanki İstiklal Marşı okunuyormuş gibi bütün salon ayakta idi.

         Bu kongreye kimileri sadakat kongresi, kimileri yarı başkanlık veya başkanlık kongresi derken kimileride partili cumhurbaşkanı kongresi diyordu.

         Bize göre de bu kongre Recep Tayyip Erdoğan’a duyulan bir bağlılık ve sadakat kongresiydi. Çünkü salonun her tarafında Recep Tayyip Erdoğan vardı.

Tıpkı bizim yıllar önce her yerde ve her zeminde Recep Tayyip Erdoğan’ı gördüğümüz gibi… Bizde yıllar önce yaşadığımız her günün her karesinde Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı görüyorduk. Bu görüşümüzü de Elazığ Nurhak Gazetesinde yayınladığımız 26 Mayıs 2014 tarihli yazımızla belirtmiştik.

Aradan iki sene geçti ama hiçbir şey değişmedi.

Karıştırdık arşivimizi ve bulduk o yazımızı.

Buyurun birlikte okuyalım o yazımızı;

 

                           GALİBA BEN ÜŞÜTÜYORUM

 

         Bana hakkınızı helal ediniz sevgili okurlarım.

         Çocuklarım, arkadaşlarım, komşularım, dostlarım.

         Bana hakkınızı helal ediniz…

         Galiba ben üşütüyorum.

         “Üşütüyorum” deyince bedenen üşüttüğümü sanmayınız kafayı üşütüyorum.

                                                    ***

         Geçen gün evde vakit namazlarından birisini kılacağım seccademi serdim baktım televizyonda Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor. Konuşmaktan öte maşdigerah esip gürlüyor.

Hanıma seslendim.”Hanım hanım şu televizyonun sesini biraz kıs da namazımı kılayım” dedim.

          Hanım:

         “Ne televizyonu televizyonlar kapalı” deyince;

         “Olur, mu yahu başbakanımız konuşuyor ya” dedim.

Tepesi attı hanımın.

         “Ne konuşması, ne başbakanı, her iki televizyonda kapalı sen gaipten sesler mi alıyorsun nedir? Yoksa bunuyor musun” deyince içime bir ürperti düştü. Çünkü Başbakanımızın sesini uyurken de duymuştum da sesin komşu televizyonlarından geldiğini sanmıştım.

         Bu durum beni daha da korkuttu…

         Bütün bunlar erken bunamanın ayak sesleri olmasın dedim.

          “Gerçekten gaipten sesler mi alıyorum” Endişesine kapıldım. Yoksa…  “Sahiden ben bunuyor muydum? Neden her yerde her zaman başbakanımızın sesini duyar gibi oluyorum.” Şüphesine kapıldım.

 

                                                    ***

 

         Çünkü son günlerde başbakanımızın her yerde ve her zeminde sesini duyuyorum.

Okurken, uyurken, yürürken onun sesiyle kendime geliyorum.

“Ey CE-HA-PE’nin Genel Müdürü, Ey Bahçeli, ey Esed” diye haykırışlarını duyuyorum.

         Bakıyorum yoldayım, bakıyorum gecenin bir saati yatağımdayım.

         Yine aynı ses, bu kez “Benim başörtülü bacıma” diyerek söze giriyor...

         Televizyonlar kapalı, radyo kapalı peki nereden geliyor bu ses?...

         Hanım haklı galiba ben bunuyorum.

         Zaten bunadığımı birkaç ay önce kadim dostum Mithat Yılmaz’da söylememiş miydi?..

         Söylemişti…

         “Sende beyin yok arkadaş, sen bunuyorsun” dememiş miydi?..

 

                                                    ***

 

         Biz yine kendimize dönelim.

         Birkaç gün önce yine evde ikindi namazını kılıyorum. Namazı bitirdim içimde bir sıkıntı, içimde bir şüphe ”Yahu ben ikindinin farzını mı kıldım sünnetimi? Diye düşündüm bir süre kendi kendime. Yine hanımdan medet umdum.

         “Yahu hanım” dedim.

         “Ben ikindinin farzını mı kıldım sünnetini mi?” deyince hanım zemberekten boşalır gibi…  “Allah senin sonunu hayreylesin be adam hakikaten sen bunuyorsun. Ne bileyim ben senin kıldığın namazın farzını sünnetini, dünde abdestin olup olmadığını sormuştun” dedi ve der demez de zor attı dışarıya kendini…

         Bu ifadeler benim erken bunama hastalığına tutulduğumu tescil ediyordu.

 

                                                    ***

 

         Kalktım oturdum koltuğuma. 

Bir müddet yabancı gözlerle baktım duvarlara…

Çocuklarımın resimlerine, benim yarım asır önce çektirdiğim resmime baktım. Ne resmim bana benziyordu nede ben resmime…

“Şu televizyonu açayım da bakayım neler oluyor bu yanardöner coğrafyada” diye düşündüm.

Uzandım kumandaya,

Ekranda yine başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan bu kez okyanuslar ötesine sesleniyordu “Ey Pensilvanya” diyordu. Ey Pensilvanya senin inine gireceğim” diye gürlüyordu.

                                          ***

Kandigerarda gezineyim dedim sanki bir dönemin tek kanalı gibi her kanalda başbakan…

Televizyonun, uydunun, radyonun bütün fişlerini çektim. Alamadım hırsımı şarteli indirdim fırladım dışarı. Sanki gidecek yerim varmış gibi attım kendime sokaklara...

Epeyce yürüdüm kendi kendine konuşan insanların gezdiği sokaklarda.

Hala başbakanımızın sesi çınlıyordu kulaklarımda…

Yine kızmıştı birilerine, yine kavga yapacak birilerini arıyor, birilerine meydan okuyordu. “Çıkarın cübbelerinizi öğle gelin…” diyordu.

                (Elazığ Nurhak Gazetesi 26 Mayıs 2014)