İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN!

Satranç, geçmişi 5 bin yıl öncesine dayanan kadim bir zekâ oyunudur

İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN!
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Satranç, geçmişi 5 bin yıl öncesine dayanan kadim bir zekâ oyunudur. Öyle ki, dünya satranç şampiyonlarının deha düzeyinde zekalara sahip olmaları satrancın zekâ oyunu sayılmasının en belirgin ispatıdır. Bu dünya şampiyonlarının bazıları aynı zamanda dünyanın önde gelen bilim insanlarıydılar… Örneğin, Emanuel Lasker matematikçi ve filozoftu… Dr. Max Euwe matematik doktorası sahibi bir matematik hocasıydı. Mikhail Botvinnik, bilgisayar alanında çok değerli bilimsel çalışmalar yapmış mühendis kökenli bir profesördü.  

Satrancın zekaya dayalı bir oyun olması, çocuk-yaşlı, kadın-erkek her yaştan ve her cinsiyetten insanı cezbetti. Böylelikle değişen dünya koşullarına karşın binlerce yıllık geçmişe sahip bu oyun; kurdigerarı bile değişmeden dimdik ayakta kaldı. Belki de önemini yitirmeyen yegâne oyun oldu insanlık tarihinde… Yüzlerce kitap yazıldı satranç hakkında… Dünya klasikleri arasına girmiş Stefan Zweig’in yazdığı bir de roman… Okullarda temel ders olarak okutulmaya da başlandı… zaman israfıdır denilip haram sayıldığı da…

Aslında ahlaki öğretileri oldukça fazla olan bir oyundur satranç. Her şeyden önce sabırlı olmayı öğretir insana… Sabırla düşünürsünüz hamleleri… Daha da önemlisi rakibinizin hamlesini sabırla beklersiniz saatler boyu belki de günler… Karşınızdaki insanı çocuksa eğer küçümseyemezsiniz-dünya şampiyonlarının çoğu çocukken bu başarıyı sağlamışlardır çünkü. Yaşlı diye güçsüz, takatten düşmüş olarak değerlendiremezsiniz. Saygıyla ve sabırla oynarsınız oyununuzu…

Hiç bilmeyenler için satranç basit bir oyun sanılabilir. Nihayetinde on altı taşın hareketini bilmek yeterli sanılır. Taşın hareketlerini öğrenince bunun yeterli olmadığı görülür… Açılışları, defansları, kombinezonları vbg. Çok iyi bilmek gereklidir devamında… Saatlerce çalışmak, sonsuz olasılıklar içinde en doğrusunu bulmak gerekir. Çünkü hiçbir oyun birbirini tekrar etmez.

Kritik bir eşik vardır satranç oyununda… Sabredip aşılırsa bu eşik; satranç ustası olma yolunda önemli bir yol kat edilmiş olur. Ve usta bir satranççı için en az on kişiyle aynı anda farklı tahtalarda oynamak hiç de zor olmaz… Kısa süre zarfında ve anlık kararlar eşliğinde yaptığı hamlelerle üstesinden gelebilir hepsinin…

Tüm bu anlattıklarımdan şuraya varmak istiyorum. “İşletme Yönetimi” dersinde iyi bir yöneticinin özelliklerinden bahsederken dersin hocası, usta satranççı-usta yönetici örneklemini sunmuştu ve on binlerce çalışanı olan bir şirketin tepe yöneticisinin (CEO) özelliklerinin usta satranççının özellikleriyle birebir örtüştüğünü ifade etmişti. “Dışardan bakıldığında bilmeyenler için bir şirketi ya da holdingi veyahut şehri, ülkeyi yönetmek çok kolay görülebilir.” demişti. Ancak işin içine girildiğinde karmaşık ve kaotik bir yapının olduğunu, kritik eşiği aşınca ustalaşan yöneticinin; tıpkı bir satranç ustası gibi, özellikle aynı anda karşılaşacağı onlarca problemi vereceği anlık kararlarla sorunsuz çözebileceğini belirtmişti… Önemli bir vurgu daha yapmıştı hoca… “Sakın unutmayın!” demişti. Bu anlattıklarım gelişmiş ülkelerdeki yönetici profiline örnektir. Bizim gibi az gelişmiş ülkelerin yöneticileri tavla ustalarına benzerler… Şans faktörü ön plandadır onlar için… artarda düşeş atıp, kaybedeceği oyunu kazanan oyunculardan farkları yoktur onların…”

                                                        *****

“Umarım satranç bilidir, yeni atanan Vali Beg” dedi, Sakdigerı Mustafa ve devam etti. Bilmeli ki! düne kadar sokaklarda tablacılık yapıp “Hıyarrr, hıyarrr!” diye bağırırken milli piyangodan haksız kazanç elde edip, medya patronluğuna soyunan kolaycıların oyununa gelmeye… Hele devlet memuru olup unvan aşırma kolaycılığını köşe yazılarındaki yağlayıp pullamayla alacağını zanneden yeni yetme topal eşeklere ise asla… Ha bir de biri daha var onu da söliyem rahat edem! Bu efendi, Feti amed Brütüs.  Bir derneğin başkanıymış… Dernek üzerinden unvan kapma kolaycılığına kaçmış, istediğini alamayınca da giden vali begin, arkasından atıp tutmaya başlamış… lastikçi feyzi babayı da kıt aklıyla küçümsemiş… Edepsizlik etmiş…  

Vali beg, ahan bunları bilsin projeler sonraki iş. Evvel zedelenen insanlığı onarsın memlekette…

Zaten büyüklerimiz de ele söylemi mi?

 “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!”