İÇİMİZDEKİ BAHAR
Tabiatın yeşerdiği, rengârenk çiçeklerin açtığı, kuşların böceklerin kelebeklerin uçuştuğu, nehirlerin çağlay
Tabiatın yeşerdiği, rengârenk çiçeklerin açtığı, kuşların böceklerin kelebeklerin uçuştuğu, nehirlerin çağlayanların coştuğu aylardır bahar ayları. Nisan yağmurlarının ardından açan güneşin, yaprakların üzerinden damlamak için toplanmış su taneciklerinin aylarıdır bahar ayları. Bir an önce meyve vermek için çiçek açmış ağaçların, yerden çıkmak için çırpınan kış uykusuna yatmış sürüngenlerin, kısa süre sonra ölmeyecekmiş gibi daldan dala konmak için kanat çırpan kelebeklerin aylarıdır bahar ayları. Gül goncasına konmak için çırpınan bülbülün, annelerinin peşlerinden süt emmek için koşan kuzuların aylarıdır bahar ayları. Aydınlık, ferahlık, ve tüm güzelliklerin yaşanabileceğinin habercisidir bahar ayları.
Bahar aylarında yaşanan bu coşku ve diriliş misali, ülkemizin güzel insanları olarak hep birlikte uyanalım ve dirilelim. Birlikte uyanalım ve dirilelim ki gönüllerimizdeki samimi ve sıcak duygularımızı, zihinlerimizdeki art niyetsiz ve ön yargısız fikirlerimizi, birbirimizle paylaşalım, bir sevgi köprüsü kuralım aramızda. Yıllarca içimizde biriktirdiğimiz güzellikleri, keşfettiğimiz cevherleri karşılıklı paylaşalım.
Yazılar yazalım gazete köşelerinde, yazalım ki kelimelerle yolculuk edelim duygu dünyalarımıza. Şiirlerle varalım aşk deryalarına. Nisan yağmurlarında aşk için ıslanalım. Hikâyeler yazalım yaşanmaları için. Kültürümüzü, inancımızı ve sanatımızı sırtlayalım yokuşlarda. Hem suya hem de sabuna dokunalım gerektiğinde. Yüreğimizle düşünüp, aklımızla hissedelim adeta. İçimizdeki “ben”in ötekisini bulalım. Bulalım ki, kimseyi “ötekileştirmeyelim”.
Bir bahar kartpostalı gibi haydigererimizi sunalım birbirimize. İçimizde büyüttüğümüz sabır tohumlarını başak renginde yeşertmek için gönlümüzdeki vahaları sürelim. Yok olmaya yüz tutmuş, veda etmiş erdemleri davet edelim yeniden. Eşref saatlerinde bulalım ilahi hikmetleri. Birbirimizi perçinleyelim insanlık değerlerine. Bazen “hayali düşmanla savaşan Donkişot”, bazen “Dante gibi ortasında olalım ömrün”. Bazen “Mevlana dergâhındaki çömez mürid, bazen Himalayalardaki, Ferrari’sini satan “bilge” olalım. Temizlenelim birbirimizin ruhunda. Metrikslerde arayalım gerçekleri. İdeler aleminden, yaşadığımız yere ışınlanalım.
Uzlaşalım demokrasi gemilerinde. Kirletilmemiş beyinlerimiz aydınlarımız olsun. Uzun kış gecelerindeki karanlıklardan, baharın aydınlık gündüzlerine çıkalım. Kendi modernizmimiz olsun kültür ve inanç deryalarımızda.
Bestelenmek için yazılmamış şarkı sözlerinde buluşalım. “Piyano tuşları üzerinde tepinen kedileri” eleştirelim. “Ülkesine dönmek için inleyen Ney’in” semazenleri olalım. Birbirimizin Şemsi, birbirimize “can veren pervaneler” olalım.
Tarihin arka odalarında çevrilen dolapları gün yüzüne serelim. Fatih’te, Yavuz’da Abdülhamit’te, Vahidettin’de buluşalım. Hayreddin Paşa’nın deryasında levend, Kanuninin coğrafyasında tebaa olalım.
Hazar Gölü’nün yakamozlarında yüzelim. İmam Efendi, Hacı Hulusi Bey ve daha nice manevi zatla şereflenen Harput’tan Türkiye’ye bakalım. Kucaklayalım Anadolu’yu Gakkoş sevecenliğiyle. Çedene kahvesinin kokusunda, cevizli orciğin, badem şekerinin tadında buluşalım.
Yıllarca karanlıkta kalmış duygularımızı güneşin yedi rengiyle yıkayalım. Eleğim sağmanın altından geçelim, insan olmak için. Eşrefi Mahluk olan insanda buluşalım. İnsanda buluşalım ki kalabalıklar içerisinde, yalnız gezen insan olmayalım.
Hülasa içimizdeki baharı yansıtalım birbirimize. Yaşamak isteyip de yaşayamadığımız haydigererimize, berrak gök mavisinin kümelenmiş beyaz bulutlarına binerek ulaşalım. Aradığımız gerçeği yanı başımızdaki birbirimizde bulalım. Velhasıl varlıkta yoklukta buluşalım.