HEY GİDİ ELAZIĞ HEY

Zaman zaman eski günlere giderim

HEY GİDİ ELAZIĞ HEY
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Zaman zaman eski günlere giderim.

Okuduğum okullara, gezdiğim sokaklara, oturduğum parklara,

Bir şeyler ararım oralarda,

Gelişen, büyüyen, güzelleşen şeyler.

Görünce sevinir görmeyince de “Eyvah” derim.

Geçtiğimiz gün yazı arşivime girdim. Beş bine yakın köşe yazım içerisinde bir yazı dikkatimi çekti merakla okudum kendi yazdığım yazıyı ve derinden bir “ahh” çektim.

Çünkü o günden bu güne hiç değişmeyen aksine geriye giden, yıpranan, yaşlanan bir şehir gördüm.

Buyurun birlikte okuyup birlikte değerlendirelim söz konusu o yazıyı;                  

 

                 1067 RAKIMLI “0” BAKIMLI BİR ŞEHİR

 

          “Biz bu şehrin evladıyız.

         Biz bu şehrin havasını teneffüs ettik, sularında serinledik. Biz bu şehirde okuduk, bu şehirde torun torba sahibi olduk. Bizim bu şehirde dipdiri hatıralarımız, sevdiklerimize ait mezar taşlarımız var.

          Bizim bu şehre borcumuz var.

          Bu şehir bizim.

         Biz bu şehrin iklimini soluduk, tozunu toprağını yuttuk.

         Biz bu şehirde ülkemize ve milletimize hizmette bulunduk.

          Ama hiçbir zaman ve hiçbir zeminde bu şehirle ilgili bu kadar büyük bir hayal kırıklığına uğramadık.

          Kimileri bu şehir için “Şöyledir, böyledir.” dese de inanın inanmadık.

                                                       ***

         Bu yüzden biz bu şehrin sorunlarını onlarca, yüzlerce yazdık.

         Eskiden yazdığımız yazılar yetkililer tarafından okunur, gereği yapılmak üzere ilgili kuruma gönderilir, oradan gelen cevabi yazıyla konu bizlere aktarılırdı. Biz de aldığımız cevabi yazıyı okuyucularımızla paylaşır, onları bilgilendirirdik.

          Gün geldi memleketin hiçbir sorunu ile ilgilenmeyen ilgililer yazılanlarla da ilgilenmediler. Biz yazdık, biz okuduk. İşte bu yazımız da ilgilileri ilgilendirmeyen, bizim yazıp da bizim okuduğumuz yazılardan birisidir ve bu yazımız Şair Eşref’in dediği gibi “numarasız gözlük” gibidir. “Ben bu yazının burasında varım.” diyenler alıp gözüne takabilir, kullanabilirler.

 

                                  ELAZIĞ NEREYE GİDİYOR?

 

         Elazığ rayından çıktı.

         Elazığ yaşanılır şehir olmaktan çıktı.

          Elazığ Gakkoşlar diyarı, kültürün, şiirin, edebiyatın başkenti olmaktan çıktı. Elazığ mertliğin otağı, yiğitlerin yatağı olmaktan çıktı.

          Eşi emsali bulunmayan, Türkiye’nin en saygın şehri Elazığ’ı aldılar yerine başka bir şehir koydular.

         Birazı Tunceli, birazı Bingöl, birazı Muş, birazı Diyarbakır, birazcığı da Elazığ olan bol karışımlı bir aşure yaptılar.  

         Atatürk’ün ismini verdiği bu şehir kimilerine göre Elaziz, kimilerine göre Elazık oldu. Bize göre de bu güzelim şehre çoook yazık oldu.

                                                      ***

         * Elazığ sahipsiz.

         * Elazığ’da yatırım yok.

         * Uluova, Kuzova ve Altınova gibi üç devasa ovaya sahip, dört bir yanı suyla çevrili Elazığ’da ziraat bitti, tarım yok, hayvancılık yok.

         * Kahveler tıklım tıklım, aş yok, iş yok.

         * Her gün onlarca işyeri kapanırken kılını kıpırdatan yok.

         * Bacası tüten gözle görülür bir fabrikası yok.

         * Caddeleri, sokakları tıklım tıklım dolu, nereye gittiği, niye gittiği belli olmayan üretimden uzak başıboş bir insan seli…

         Elazığ’dan kaçan kaçana…

                                                       ***

         Gün geçtikçe Elazığ bir sorun yumağı haline geliyor. Teknolojinin altın çağını yaşadığı zamanımızda ne yazık ki şehrimizdeki trafik ışıkları bile hâla tam olarak yanmıyor.

          Şehrin bazı yerleri sanki Elazığ değil.

          Akıl tıkandı, trafik tıkandı,

          Yol yok, yordam yok.

                   Kaldırım işgdigereri kangren oldu önü alınamıyor. Belediye işgalcilere teslim olmuş vaziyette. Çalışanları bilmem kaç aydır maaş alamıyor.

         Cadde üzerinde otobüs durağı, durakta bekleyen taksiler, işgal altında kaldırımlar. Duraklar otobüslere, kaldırım insanlara, cadde arabalara geçit vermiyor.

Kapalı çarşıya girilmiyor.

Zabıtalar kahvede okey oynuyor.

PTT önü ve arkası yaz-boz tahtası yapılıyor, yıkılıyor. Boyacıdan seyyar satıcıdan, tablacıdan geçilmiyor geçebilene aşk olsun.

Emek taksi önü tam bir labirent. Kimseye söz söylenemiyor. Burası da Şehit İlhanlar Caddesi gibi oto kiralayanların denetim ve kontrolü altında.

Sanırsınız kurtarılmış bölge, hiç bir yasa uygulanmıyor.

         Esnaf vatandaşa, vatandaş da esnafa güvenmiyor.

                                                       ***

         Bürokrasi tam anlamıyla tıkalı bir durumda, hizmet çarkı dönmüyor.

         Özürlüler gününde özürlülerle ilgili binlerce vaadi sıralayan bürokrasimizde % 84 özür gurubundaki bir özürlünün 2022 sayılı yasayla ilgili bir işi vilayet binasında bile altı ayda sonuçlandırılamıyor.

         Buda hizmet çarkının kırık olduğunu gösteriyor.

         İstisnalar kaideyi bozmasa da bazı iş yerleri sigortasız işçi çalıştırıyor.  

          İşten çıkardığı personelinin içeride kalan aylıklarını vermediği gibi tazminatını da ödemiyor. Denetim yok, kontrol yok. Sanki Köle İsaura’ların yaşadığı kölelik devri.

         Resmi kurum ve kuruluşlarımızda ise “Bugün git, yarın gel.” geleneği devem ediyor.        

         Buna rağmen tak almayan, taltif edilmeyen, ödül verilmeyen kurum ve kuruluşlar yok gibi, hepsi ödüllük, hepsi taklik.

                                                       ***        

         Bazı Elazığ sevdalısı gazeteci ve köşe yazarlarını tenzih etmekle birlikte ilimizde şakşakçı bir basın var.

Olayların üzerine gitmeyen, görmeyen, yazmayan bir basın.

“Bana değmeyen yılan bin yaşasın.” diyerek yılana bile dua eden bir basın.

Kimilerinin kuyruğuna takılıp giden susturulmuş bir basın.

Kalemini sadece göze girmek, sadece övebilmek için kullanan bir basın. 

İşte bir zamanların efsane şehri Gakkoşlar diyarı Elazığ bu…

Şimdi bana diyeceksiniz ki “Be hey arkadaş nedir bu kadar karamsarlık? Bu şehirde hiç mi iyi şeyler olmuyor?”

         Dedik ya sözümüz meclisten dışarı. Oluyorsa da istisnalar kaideyi bozmuyor.         

                                                       ***

         Malatya Malatya deyip duruyoruz. Malatya Büyükşehir oluyormuş. Niye olmasın ki?

Malatya eğitimi ile Sanayisi ve ticareti ile milleti - vekili ve bürokratı ile

Yapılanması ve kalkınması ile üniversitesi ve basını ile ipi göğüslemiş bir şehir.

Malatya’yı kıskanmak yerine Malatya gibi olmamız gerekiyor.

Onlar gibi seçmesini bilmemiz, onlar gibi siyaseti öğrenmemiz gerekiyor.

Önümüzde bir genel seçim var. Bu seçimde bize atama yoluyla, ısmarlama vekiller değil, bizi bizden iyi bilen, bu şehrin tozunda toprağında büyümüş, bu şehrin mekteplerinde okumuş, önünü görebilen, sorumluluğunu bilen, gelecek vaat eden genç ve dinamik vekiller gerekiyor.

          Netice olarak kandırmacılara inanmayalım sevgili okurlarım. 1067 rakımlı “0” bakımlı, bol palavralı bu şehirde işler iyi gitmiyor. “

          Mehmet Şükrü Baş Elazığ Nurhak Gazetesi 27 Kasım 2010

                                                       ***

         Noktasına virgülüne dokunmadan sayfama taşıdığım bu yazıya sizlerin söyleyecek bir sözü var mı, yok mu bilmiyorum sevgili okurlarım.

         Bu yazı kaleme alındıktan sonra aradan altı sene gibi kocaman bir zaman geçmiş. Bu zaman zarfında bu şehirde istisnalar kaideyi bozmasa da gözle görülür önemli bir gelişme yaşanmamış. İnsanlarımıza aş ve iş kapısı açılmamış, insanlarımızın refahını ve mutluluğunu artıracak her hangi bir oluşum ne yazık ki oluşmamış.

         “Çağ atladık, büyüdük, geliştik nutukları haricinde yaprak kımıldamamış bu şehirde… 

Ve bu şehir hızla geriye çok gerilere gidivermiş.

         Ne diyelim… Demek ki kaderimiz böyle imiş.