HAYATIN TEKRARI YOKTUR

Bugün yarın derken günler geçip gidiyor

HAYATIN TEKRARI YOKTUR
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Bugün yarın derken günler geçip gidiyor. Geçen zaman değil biten bizim ömrümüzdür. Bizim hayat anlayışımızda şu gerçek var: Bazı şeylerin geri gelmesi iadesi veya tekrarı belki mümkündür ama hayatın tekrarı yoktur. Zamanla doğru orantılı olan ibadetlerin kazası olmadığı gibi; ancak tövbe edilir ve bir daha geri dönmemek üzere söz verilir ve pişmanlık duyulursa telafisi mümkün olur. Her an bizim için kıymetli bir zamandır ve dolayısıyla önemli bir imkandır.

Bu imkanları çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Çünkü biz zamanla yarışmak zorundayız. Biz her halimizle imtihandayız ve bu imtihanı başarıyla sürdürmemiz gerekir. Varlıkla imtihan olduğumuz gibi yoklukla da imtihandayız. Varlık şükrü yokluk da sabrı gerektirir. Değil mi ki imanın yarısı sabırda yarısı da şükürdedir.

Bütün mesele geliyor imana dayanıyor zira iman en büyük bir imkandır. İman bir eylemdir. İnanmak yaşamaktan daha zordur. İman bir hayatın veya bir anlayışın bir görüşün kabul edilip edilmeme meselesidir. Duyu organlarının , aklın ve vahyin kabul ettiği doğruladığı gerçeklere ya İman edersin yada işin kaynağını kabul etmeyip inkar edersin. Çünkü ilmin kaynağıdır bunlar. Bu kaynaklar vasıtasıyla önemli olan güzel olanı keşfetmek ve kabul etmek… onunla hayat bulmak hayatı onunla tatmak onunla kendini geleceğe taşımak. İmtihanın sırrı burada. Onunla mutlu olmak, ebedi mutluluğa onunla varmak ve o umutla geleceğe bakmak ve kendini taşımak…

İmtihan da başarı sağlamanın tek yolu çalışmak. Planlı, istikrar içinde, çaba ve gayret metotlu ve devamlılık şart. Hakikatte güzel olan iyi, doğru ve yararlı olmaktır. Güzel bir söz, güzel bir iş, güzel bir ders gibi…

Eskimeyen eski dönemlerde din güzeldi. Bütün güzellikler, iyilikler, doğrular ,faydalar hep ondan kaynaklı hep onda mevcuttu. Dinin düşmanları içten çoğaldı, dıştan destek gördü ve din hayatın dışına itildi. Din hayattan, hayatta dinden koparıldı. İnsanlık hepten kayboldu. Onun yerine felsefe konuldu. İnsanlık çıkmazları oynadı ve adı konulmamış bir model oluştu. Ne dünya hayatına bir model oldu ne de ahiret hayatına bir kapı araladı. Daha sonra bilgi oldu ondan sonra yönetim ve siyaset oldu.

Referans olarak din alınmayınca yani Allah’ın koyduğu yasalar hayatın dışına itilince insanlık ciddi bir bocalama yaşadı. Kavgalar gürültüler bir türlü dinmedi. İnsanlık belini doğrultamadı. Allah’ın dininden bağımsız yaşamaya çalışmaları onları baği yaptı kendilerini tavut olarak ilan ettiler. Hakka ve hakikate karşı baş kaldırmaları onları en süfli bir seviyeye indirdi. Kendilerini, siyaset ve idarelerinin ilahlaştırdılar. Allah’tan bağımsız yaşamaya çalıştılar veya yaşadıklarını zannettiler. İşte bu saplantı ve sapkınlığın İşte bu nankörlük dolayısıyla körlük onların hayatlarına Mal oldu. Hakikati inkara kendilerini şartlandırarak kafir oldular. Yani ya hakikate kapalı kaldılar ya da hakikati kapatmaya çalıştılar. Böyle bir süreci yaşayan insanlık çok kötü ve zor bir süreçten geçti. Tarihte bu durum Müslümanları çok etkiledi. Sahipsiz kaldılar ve bikes oldular. Ezildiler.Tarihin derinliklerinde kaybolup gittiler. Şehirlerini kaybettiler. Medeniyetlerini kaybettiler. Devletlerini kaybettiler. Kimliklerini kaybettiler. Kişiliklerini yitirdiler. Asil ve dik duruşlarını da unuttular. Din gidince; nezaket, haya, tevekkül, merhamet, adalet, sabır, tefekkür, sadakat, dua, kanaat, göz yaşı ve saygı kayboldu gitti. Dolayısıyla Müslümanlar hem şartların gerisinde kaldılar hem de zamanın ardında…