Halka rağmen, halk için…
Ülke gündemini sıklıkla meşgul eden sorunlardan biri de toplumun çekinmesine, aile yapısının bozulmasına, kötü örneklerle neslin olumsuz etkilenmesine ve ahlaki değerlerin yok olmasına sebep olduğu için gündüz programlarının kaldırılması.
Televizyonda gündüz kuşağında yayınlanan programlar için daha önce de uyarı yapan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin'den sert bir uyarı daha geldi. Şahin Meclis'te bilgi verirken söz konusu programlarla ilgili olarak 2021 yılından bu yana 26 bin 998 şikâyet geldiğini ifade etti.
Bu oranın toplam şikâyet oranının yüzde 13,4'ünü kapsadığını belirten Şahin, "Gündüz kuşağı programını 'muhalif' veya 'muhalif olmayan' bütün kanallar yapıyor. Gündüz kuşağı programları en çok reyting alan programlar, en çok para getiren programlar, en çok izlenen programlar, en çok da şikayet edilen programlar. Biz yöneticiler ile toplantılar yaptık. Ama iki üç ay yapıyorlar, uyarılarımıza dikkat ediyorlar, sonra diyorlar ki: 'Reytinglerimiz düştü, izlenmiyoruz, tekrar buraya döneceğiz.' Bu demek değildir ki izlenilmek için her şeyi yapalım." diye konuştu.
RTÜK olarak bu programlar için ilke kararları yayınladıklarını belirten Şahin, en son eğer ki çaresiz kalır isek bunu kaldırma yönüne veyahut da bunu toptan yok etme, ortadan kaldırma yönüne gitmemiz gerekiyor diye düşünüyorum dedi.
RTÜK Başkanının açıklamasında çok önemli birkaç gerçek var. Birincisi bu programlardan şikâyetçi olanların oranı sadece yüzde 13. Geriye kalan şikâyetler hangi konularda yapılıyor gerçekten merak ediyoruz. İkincisi ve daha vahimi toplumu ifsat eden bu programlar en çok şikâyet edilmekle birlikte en çok izlenen programlar.
Anlayacağınız hem şikâyet ediyoruz fakat en çok da bu programları izliyoruz. Bu konu, psikolog, sosyolog ve aile danışmanlarının konusu ve gerçekten bilimsel araştırma gerektiren önemli bir mevzuu. İnsanlar evde okuma ya da kendine ve topluma faydalı bir şeyler üretme gibi bir faaliyet içinde olmayınca, her an farklı bir ifşaat, açıklama, hareketlilik ve heyecan olunca insanlar bu programları izleme gibi bir zafiyet gösterebiliyorlar.
Karşılıklı atışma, hakaret, laf sokma, küçümseme, kahraman ve dürüst gibi gösterilen insanların aslında nasıl fecaatler işlediğine dair sürpriz gelişmelerin yaşandığı bu programlar, insanların “merak” güdüsünü kamçılıyor olabilir. Dolayısıyla da bu programlar izleyici rekorları kırınca TV kuruluşları bu programlarda ısrarcı olabilir. Zira RTÜK Başkanının da dediği gibi bu programlara ciddi bir reklam alıyorlar.
İşte tam da burada bazı şeylerin demokrasinin ruhuna ve özelliğine aykırı olarak “halka rağmen ama halk için” ilkesinin uygulanmasına ihtiyaç var.
Devletler, nasıl kendi bağımsızlığını ve milli bütünlüğünü korumak için yasalar çıkartıyor ve sert müeyyideler uyguluyorsa, toplumu koruma adına da halk istese,, televizyoncular “ne yapalım halk bunları istiyor” dese bile sert önlemler almalı ve zararlı gördüğü bu programları yasaklamalı.
Devlet, bugün sırf halk istiyor ve TV’ler para kazanıyor diye bu programlara müsamaha gösterirse, bozulan toplum yapısının bir yansıması olan şiddet, hırsızlık, durduk yere cinayet, kamu malına zarar, yeni nesillerin hedeflerinin başka ve özellikle ulvi gayeler yerine süfli emellere gitmesinin faturasını çok daha ağır faturalarla ödemeyi de göz almış demektir.
Bu konuda bedeli ne olursa olsun öncelikle birey ve devleti oluşturan toplumdur. Toplumu kurtarırsak devle daha güçlü ve sağlam olur.
Özetle diyoruz ki bazı konularda halka rağmen adım atılmalı. Tabi bunu da yine halk için yapmalı.