Göğe Baş Uzatmış Kale Palu Kalesi
Palu kalesi de bu ilçenin en büyük simgelerinden biridir
Palu kalesi de bu ilçenin en büyük simgelerinden biridir. İlçeye yapılan turistik ziyaretlerin temelinde de Palu kalesini görmek yatar. Murat nehrinin ortadan ikiye ayırdığı Palu’nun adeta muhafızlığını yapan Palu kalesinin ihtişamı bütün şehri adeta kaplıyor. Evliya çelebinin ifadesi ile ‘’göğe baş uzatmış bir kale’’ dir. Urartu krdigerığına ait kaya mezarlar, tapınaklar, tüneller ve su sarnıçları vardır kalenin içinde ve günümüze kadar ulaşmışlardır. Urartu kralı Menua tarafından yaptırılan taş kitabe ise en dikkat çeken eserdir. Çivi yazı ile yazılmış taş olan kitabe Palu Kalesi’nin kuzeybatısında yer alan 3.40 metre x 1.50 metre boyutlarında ve 0.30 metre derinliğinde bir oyuk içerisinde iki bölümden oluşuyor. Taş yazıt Urartuların batıya yaptığı seferler hakkında bize bilgi veriyor. M.Ö. 804 yılında Urartu Kralı Menua Fırat`ı geçerek Palu`yu fethetmiştir. Kitabede, Palu`nun adının “Şebeteria” olduğu bilgisini vermektedir ve Asurlular`ın elinde bulunan Alziyurdunu ele geçirdiğini, Şebeteria, Huzana ve Şupa`yı topraklarına içine katarak, Şebeteria`da ihtişamlı bir tapınak yaptırdığını, Meletia (Malatya) şehrine haraç vermek şartıyla anlaşma yaptığını açık bir şekilde kitabede anlatılmıştır. Bölgede bir başka örneğinin bulunmaması ve Van Kalesi’ndeki Urartu yazıtının tahrip olmasından dolayı okunamaması, bu taş yazıtı daha da önemli kılmış.
Urartulardan sonra Palu, yine bölge tarihi itibariyle İskitler, Medler, Persler, Partlar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Müslüman Araplar, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Büveyhoğulları, ve Mervaniler hakimiyetinde kalmıştır.Selçuklu akınlarından sonra Çubukoğulları, beylik temelini Palu´da atmış ve Palu, beylik merkezi olmuştur. Yine Belek Gazi Palu´yu kendine beylik merkezi olarak seçmiştir. Harezmîler, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular, Safeviler hâkimiyetinde kalan Palu, Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı hâkimiyetine "Palu Hükümeti" statüsünde imtiyazlı olarak girmiştir. Palu bu imtiyazlı statüsünü tanzimat dönemine kadar devam ettirmiştir.