GERÇEKLERİN BİR GÜN ORTAYA ÇIKMAK GİBİ KÖTÜ BİR HUYU VARDIR
Yeşil bir zemin üzerindeki meşin yuvarlağın ve onun peşinden sürüklenen yirmi iki insanın yeryüzündeki büyük kitleleri tribüne ve ekran başına bağladığını fa
Yeşil bir zemin üzerindeki meşin yuvarlağın ve onun peşinden sürüklenen yirmi iki insanın yeryüzündeki büyük kitleleri tribüne ve ekran başına bağladığını fark ettiğim 1986 Dünya Kupasından bu yana futbolu takip ediyorum. İşlerimden, ailemden ve arkadaşlarımdan aşırdığım vakitlerimi ligleri ve turnuvaları izleyerek geçiriyorum. Masum bir oyun olduğuna dair inancımı kaybetmeme en büyük sebep olarak gördüğüm Türkiye futbolu, yönetenlerin rant ve çıkarları arasında sıkışan, kurumsdigerıktan uzak, sistemsiz ve öz kaynaksız izole bir organizasyon tanımından başka bir şey ifade etmiyor benim için… Bu kaotik coğrafyada futbolu yorumlayanlar, yazanlar ve çizenler; sahanın içinden ziyade ona direkt ve dolaylı şekilde tesir eden krizlere, idari ve mali bunalımlara da dokunmak zorunda kalıyorlar. Bunalımlı tablo süreklilik arz edince her birimiz sahanın içinden hızlı adımlarla uzaklaşıyoruz. Kendimizi endüstriyel futbol yarımadası olan Premier ligini, halka arz olmuş camiaların beşiği La Liga’yı ya da stadyumlarının doluluk oranı tam kapasiteye yakın olan Bundesliga’yı izleyerek avutuyoruz. Süper’inden birincisine, birincisinden en amatörüne kadar memleketimizdeki futbol oyunu takipçileri için ruhsal yorgunluk sebebi ve karamsarlık demek…
***
Elazığspor’un hali hepimizin malumu… Geçmiş yıllarda yapılan transfer hovardalıkları ve mali disiplinsizlikler şu günlerde kulübün faks makinasına ceza tebliğleri ve yaptırımlar olarak geri dönüyor. Sezonu kurtarma adına plansız ve öngörüsüz bir şekilde popülist yaklaşılan memleketimin takımı, ciddi bir travma halinde... Birkaç gün önce -6 puan cezasının gündeme gelmesi bunun açık bir göstergesi… Serdar Gürler transferinin yetiştirme ücretinin kulübüne ödenmemesi ve transferi yapılan diğer oyuncuların taksitlerindeki gecikmeler başımızı ağrıtmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Selçuk Cengiz Öztürk bir basın açıklaması yaparak mevcut durumun sorumlusu olarak Sedat Karataş ve yönetimini işaret etti. Kendilerinin kulübü devraldığı tarihte bu enkazı kabul ettiklerini söyleyerek... Geçtiğimiz sezon futbolcuların antreman ve maç sonu boykotlarını, faturası ödenmeyen tesislerin durumunu hepimiz içimiz acıyarak izlemiştik. Yeni yönetimle birlikte geçmişe dönük borçların ödenmeye başlandığını, futbolcu alacaklarının temizlendiğini duyuyor ve geleceğe daha umutlu bir şekilde bakmaya çalışıyorduk. Gelinen noktada transfer yasağı devam eden, puanları silinen ve küme düşürülme iddiaları duyulmaya başlanan bir kriz ortamı yaşıyoruz. Mevcut yönetim yaklaşık 10 milyon TL harcayarak takımın kendi içindeki sıkıntılarını bitirmeye gayret ederken, dışarıdan gelen alacaklılar ve yeni senetler içinden çıkılması zor bir yükü beraberinde getirdi. Bir deliği kapatırken diğer taraftan başka bir delik açılıyor. Hepimizin bildiği gibi Serdar Gürler, Deniz Yılmaz ve Onur Ayık transferlerinden kulübün kasasına büyük bir miktar nakit girişi oldu. Naklen yayın, bahis ve reklam gelirlerini de dâhil ederseniz iyi yönetilmesi halinde sıfıra yakın bir borçla devir teslim yapılabilirdi. Elbette aklımızda birçok soru işareti var. Ama caddede ve pazarda en çok konuşulan mevzu Serdar Gürler’in satışından elde edilen para ile yetiştirme bedelinin neden daha önce ödenmediği… Tıpkı diğer geçmiş transfer taksitlerinin neden zamanında temizlenmediği gibi… Velhasıl parasını ödeyemeyeceğiniz futbolcuları alırsanız veya parasını ödeyebileceğiniz imkânlarınız oluşmuşken bunu yapmazsanız kahir ekseriyetiniz bu olur. Konuyu daha fazla uzatmadan muhataplarından gelecek açıklamaları ve belgeli ispatları beklemenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Sevgili Aykut Kocaman Fenerbahçe’ye yapılan şike operasyonu döneminde taraftarlarından sabırlı olmalarını isterken tarihe de küçük bir not düşmüştü “Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır”.
***
Dün gece olağanüstü halin getirdiği ekstra motivasyonla sahaya çıktı futbolcularımız… Sürülen kadro, maç tahtasına çizilen taktik ve içerideki oyun doğruydu. Çıplak gözle izlediğim Manisa maçına oranla daha organize ve iştahlı gördüm takımı… Kalkan’ın sakatlıktan dönmesiyle Çağrı orijinal mevkisine kaymıştı. Geçen haftanın şanssız ismi Çağlar Şahin Akbaba yerini Serdar’a bırakmıştı. Ümit’in yerine Kenan soyunmuştu. Rakip geçen haftadan farklı olarak Tunahan’ın yerine Jansen’i tercih ederek daha hücumcu bir formatla sahadaydı. Ligin favorilerinden Sivas’ı 4’leyen Fuat Çapa’nın ekibini merak ediyorduk. İlk 10 dakikalık bölümde Bolu, sonraki 10 dakikalık bölümde ise topu ayağında tutan Elazığspor’du. Tam işleri yoluna koymuşken Serdar’ın havuza tokatladığı topu Poepon affetmeyince geriye düştük. Golden hemen sonra maça sol tarafta başlayan Tom sağa, Berk ise sola geçti. Bu kanat rotasyonundan sonra ilk yarının sonuna kadar Kayalı ve Tom yaptıkları ikili oyunlarla rakibin sol tarafını nakış gibi işlediler. Berk, Çağrı ve Kenan ile pozisyonlar bulduk ama son vuruşlar iyi olmayınca devreye mağlup girdik.
***
İkinci yarıya ritmini bulmuş takımı değiştirmeden başladı Ogün hoca… Buna karşılık 52 dakika boyunca Tom’un karşısında dağılan Özgür’ün yerine Renato’yu aldı Fuat Çapa… 46 ve 65’de Tom ile Kayalı’nın sıfıra inerek yaptıkları çizgi ortalara altı pasta dokunan olmadı. Takım boyunu kısaltmış rakibi iyice geriye yaslamıştık. Topları Tom’a indiremediğimiz zamanlarda yüksekten Kenan’a oynayıp Murat ve Çağrı ile duvar hücumlar yapmaya başlamıştık. Traore ve Onur hariç geride kalan tüm oyuncular istekli ve arzululardı. Rakip, sahamızı bile tehdit edemiyorken olmadık bir karambol pozisyonunda kalemizde ikinci golü gördük. Golden sonra moral olarak düşsek bile öne oynamaya devam ettik. Sahada olmayan Traore’nin Ömer’le değişmesi mantıklıydı. Tom’un kanadını iyi kullanmaya devam etmesiyle tek kaleye çevirdik maçı… Final vuruşlarında başarılı olamayınca oynayan değil skoru yapan takım sahadan galip ayrıldı. Hafta içi tesislerde kesilen kurban ile akıtılan kan da gol orucumuza çare olmadı. Milli takım arasında 3. bölgede yeni taktik değişiklikler üzerine çalışılması gerekiyor. Sezon öncesi hazırlık kampının başından bu yana oynadığımız tüm maçlarda sadece 1 gol bulabilmemiz esas arızanın nerede olduğunu gözler önüne seriyor.