Gerçek Başarı 'Ödülsüz ve Cezasız' Kazanılmalı

Nisa Yılmaz/ Kişisel Gelişim Uzmanı ve Eğitim koçu Şebnem Bıçak, okul döneminde aile, çocuk ve okul ilişkisinin başarıyı önemli ölçüde etkilediğini söyleyerek bu dönemde motivasyonun nasıl sağlanacağı konusunda bilgilendirdi.

Gerçek Başarı 'Ödülsüz ve Cezasız' Kazanılmalı
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Hayatımızın her aşamasında öneme sahip olan, geçmiş ve gelecek yaşamımızı şekillendiren başarı hakkında bilgiler veren Bıçakçı, başarının en önemli etkenin motivasyon olduğunu söyledi. Bıçakçı, okul döneminde öğrencilerin aileleri ve öğretmenleriyle kurduğu ilişkinin başarıyı olumlu veya olumsuz yönde etkilediğini ifade etti. Çocuklarının başarılı olmasını isteyen ailelerin, çocuklarını iyi tanıması gerektiğini söyleyen Bıçakçı, ödül ve cezada aşırıya kaçılması halinde başarısızlığı getireceğini söylüyor.

*Okul döneminin yaklaştığı şu günlerde Eğitim koçu ve öğretmen olarak okul, aile ve öğrenci üçgeninde sizinle başarı üzerine konuşmak istiyorum. Sayın Bıçakçı, başarı nedir?

Evet, Eylül ayı okul başlangıcı demek. 18 Eylülde okullar açılıyor. Herkes okul başlangıç tarihine göre tatilini, işini programlıyor ve yaklaşık 9 aylık eğitim süreci başlayacak.

Anasınıfları, teog sınıfları, üniversite sınavlarına hazırlanan hâlihazırda öğrenciler, mezun öğrenciler ve hatta üniversite öğrencileri hemen hemen hepsi Eylül’de başlayacak maratona. Bu maraton hem zihinsel, hem duygusal bir maraton.

*Peki, başarılı olmak istememizin asıl sebebi nedir? Neden başarılı olmalıyız?

Sağlıklı başarı, bireyin kişisel özelliklerini destekler. Özgüven, özsaygı, özdeğer gibi bireyi sağlıklı olarak güçlendiren özelliklerini destekler. Diğer sağlıksız başarı da ise birey kendinden utanmamak için başarı kılıfıyla kendini iyi gibi göstermeye çalışır. Sağlıksız başarıda birey çoğunlukla ‘’En olma çabasındadır. Bu ‘’EN’’ olma çabası üzerine çalışılmalı. Bir ebeveyn olarak neden böyle bir duygu ve düşünceye sahibim?  diye düşünmeli birey. Çocuğun hedefi mi yoksa ebeveynlerin hedefi mi? bu belirlenmeli. Eğer ebeveynin hedefi ise bunun sebebi; ebeveynlerin kendi hayatında gerçekleştiremediği başarı duygusunu çocuk üzerinden tatmin olabilir. Bir de şu var; ebeveynler kendisi başarılı ama başarısızlığa tahammülleri mi yok? Benim çocuğum ağlamaz, benim çocuğum en başarılı, benim çocuğum en…  doyumsuzluğu mu?

Eğer durum buysa bu durumla dürüstlükle yüzleşip işte tam da bu noktada bu duygu üzerine çalışılmalı. Bir ebeveyn olarak neden böyle bir duygu ve düşünceye sahibim? Diye düşünmeli birey.

*Birde başarı için motivasyonun etkisini sormak istiyorum. Kendimizi ve çocuğumuzu motive edebiliyor muyuz?

Evet, bu cidden yerinde bir soru oldu. Çocuklara çalışsınlar diye söylediğimiz yada kendimize yaptığımız motivasyon mu motivasyonsuzluk mu?  Bunu belirlemek gerekir. Motivasyon için çok önceden tanımlanan, okullarda uygulanan ya da kendimiz yaptığımız ve zararlı olduğu için çok da işe yaramayan sadece kısa süreli anlık işimizi çözdüğümüzü zannettiğimiz durumlar ‘’Ödül ve Ceza’’ sistemi. Ödülün ne olduğunu biraz açalım isterseniz. Ödül; bir beceri kazandırmak için bir şarta bağlı olarak verilen ve kişi tarafından cazip görülen maddi değeri olan ya da sosyal bir değeri olan pekiştireçlerdir.

Ödüller çoğunlukla başarı için verilmeye çalışılsa da aslında özü itibariyle çalışma eyleminden uzaklaştırır. Bir dış motivasyon olarak verilen ödül çocuğun iç dinamiklerine zarar vermekte. Zira verilen ödüller genellikle maddi materyaller olduğundan çocuk ruhunu maddi materyallere muhtaç bırakmakta. Örneğin “Sınavını kazanmazsan tablet yok” dediğinizde koşulla çalışmak çocuğu çalışmaktan uzaklaştırır. Çünkü koşulla çalışmak çocuğun ruhuna zarar verir. Dış motivasyona alışan çocuk koşula bağlı çalışmayı alışkanlık edinmiş olur. Yani burada öğretilen; çocuğa ders çalışmak olmuyor. Maalesef burada çocuğa öğretilen, motivasyona bağımlılıktır.

En doğru olan çocuğun kendi harçlıklarını biriktirerek almasıdır. Bu durumda çocuk emek vermeyi öğrenir. Burada önemli olan çocuğa çalışmayı emek vermeyi öğretmektir. Böylece motivasyon iç kaynaklı olacaktır. Birde sohbetimizin başında ifade ettiğimiz sosyal ödüller var. Bunlarda; cesaretlendirme, takdir etme, övme gibi davranışlar.  Sosyal ödüllerde övgüye bağımlılık ve onay alma ihtiyacı yarattığı için tehlikeli.

Kısaca özetleyecek olursak çocuk ödülle çalıştırılmaya çalışılınca (psikolojik baskı) öğrenci ödüle bağımlı hale gelecektir. Performansı artsa dahi bireysel olarak beklentisiz çalışamayacak hale gelecek. İlerleyen dönemlerde ödüller artık çocuğa cazip gelmeyecek ve çalışmayacaktır. Birde şu var ki bu da ciddi bir durum eğer çocuk bir işi yapıyorsa o iş için ek ödül vererek o işi, çalışmayı hiç yapmayacak hatta soğuyacaktır. Ödül bu anlamda ceza halini alacaktır. Mesela bir çocuk kitap okumayı seviyor diye düşünelim. Sevdiği halde ona ödül verdiğimizde kitap okuma davranışından uzaklaşmasına sebep olabilir bu ödül. Bir anaokulunda çalışan öğretmen arkadaşımın anlattığı, tam da sohbetimize örnek olacak bir olay, paylaşmak istiyorum.

Öğretmen Okulda dişlerini fırçalamasını istediği için öğrencilere kağıt dağıtmış ve çocuklardan kağıt üzerine her diş fırçalayışlarında yıldız yapıştırmalarını istemiş öğretmen. Bir öğrencisi de dişlerini fırçalamamasına rağmen kırtasiyeden yıldız alarak kağıdına yapıştırmaya çalışmış. Bunu gören öğretmen çocuğa ceza verip kızıyor. Aslında burada öğretmen çocuğun içselleştiremediği davranıştan çocuğu ödül vaadi ile uzaklaştırıyor. Çocuk davranışı öğrenemediği için öğretmen ikinci bir yanlışla öğrenciye ceza veriyor. Bakın bu olayda küçücük bir çocuğun ödül verilerek bir beceri kazandırılmaya çalışılırken değerler noktasında ona nasıl zarar verildiğini görüyoruz.

*Bu durum ilerleyen yaşlarda bize zarar veriyor mu?

Evet, çalışma hayatında çalışanlar kendi görevlerini yaparken dahi ödül ve ceza sistemine ihtiyaç duyuyor. Ek ikramiye ya da performansları düşünce işten çıkarılma korkusu gibi sürekli dış motivasyonlarla çalışma davranışlarının kontrolüyle çalışıyorlar. Buda aslında çocuklukta yanlış motivasyonla çalışmaya alışmış kişilerin öğrenilmiş davranışlar. Yani yanlış, zayıf bir temel üzerine bina edilmeye çalışılan toplumsal bir oluşum.

*Peki, neler yapmalıyız?

Evet, yapacaklarımızın maalesef kısa bir formülü yok. Çocuğa öncelikle doğru model olacağız. Tutarlı olacağız, başarıyı çocuğun tatmasına imkân sağlayacağımız öğrenme imkânları oluşturacağız, onlarla net konuşacağız, davranışlarımız net olacak, hala bunlarla yol kat edemiyorsak çocuğa ceza değil bedel ödetilmeli. Biliyoruz ki tüm ebeveynlerimiz çocukları için çok iyi niyetli. Yine aynı şekilde tüm öğretmenlerimizde çocuklar için canla, çocuklarımıza güçlü bir ışık olalım.

 

*Aileler ve öğrenciler için oldukça değerli bilgiler verdiniz, son olarak sizin eklemek istedikleriniz?

Özetle güvenli bir ailede güven ilişkileriyle iletişim kurulan saygı sevgi çerçevesinde bina edilmiş bir okulda çocuklar öğrenir. Yatırımımızı çocuklarımıza yapalım. Saygı, sorumluluk, bilinçli eğitim, özsaygı ve özgüvenle donanmış aileler ve öğretmenlerle başarılı vatansever özgüvenli bireyler muhakkak yetişecektir. Başla ve tüm iyi niyetleriyle çalışıyor. Bunu kabulle yola çıkarak ben diyorum ki bu iyi niyete yeni bilimsel becerilerimizi de ekleyelim ve aslında toplum mühendisleri olarak ebeveyn ve öğretmenlerle bu harika gençliğe. Ben teşekkür ederim. Yeni eğitim öğretim hayatında tüm öğrenci aile ve eğitimcilere başarılı ve sağlıklı bir yıl temenni ediyorum. Sevgiler.