EVİMİZ DEĞİLDİ YIKILAN…
6.8 ile sarsılmak, yıkılmak, enkazın altında can vermek, ya da geride kalıp da yıllarca sana sığınak ve barınak olmuş, acı tatlı hatıraların olmuş evinin yıkıldığını gözyaşları ile izlemek…
Yıkılan elbette ne sadece şehir ne de evimizdi. Yıkılan ve çöken bir yakın tarih ve bu tarihe eşlik eden tüm anılarımızdı.
Yıkılan binaların enkazı arasından sahiplerinin kurtaramadığı albümlerdi yüreğimizi parçalayan. Onca anılarla birlikte o anıları tescilleyen ve geleceğe taşıyacak olan belgeler de yok olmuştu artık.
Resimlerin enkazdan kurtarılması iyi mi yoksa daha mı kötü olurdu diye düşünüyor insan bir an. Öyle ya, anıların ve bunları resmeden fotoğrafların ne anlamı olacaktı ki bugünden ve bundan sonra.
Belki hiç hatırlanmak bile istenmeyecek bu geçmiş. Belki unutmak hata çok hızlı unutmak için belgelerin de yok olması gerekiyordu.
Eğer geriye kalan her bir resim geçmişin acılarını ve hüzünlerini yaşatacaksa bizlere onları yok etmek belki de en iyisi. Bizi geçmişin mutlu günlerine götürecekse ve bizler o günleri artık yaşama ihtimalini asla bulamayacaksak yok olmalı o resimler.
Kalmışsa o toz duman arasından, kurtarabildiysek o hengâmede birkaç resim ve hatıra emaresi, hemen atmak ve tüm geçmişin izlerini silmek gerek.
Yeni acılara kapı aralamaması ve yeni sahillere yelken açmak için bunu yapmak en doğrusu.