DÜŞESİN DE GÖRESİN

                                        &n

DÜŞESİN DE GÖRESİN
TAKİP ET Google News ile Takip Et

                                                                                   

Bu, bir atasözü.

Atasözleri, zaman içinde söylenmiş, tutulmuş, pekişmiş ibret verici duruma gelmiş seçkin sözlerdir.

Örneğin, “Oku da adam ol” sözü keskince atasözlerimizden biridir.

Babanın biri, ele avuca sığmaz oğluna, sürekli, “Adam ol” dermiş.

Oğlan, okumuş, sonra sonra paşalığa kadar yükselmiş.

Sonra da kendisine sürekli “Adam olamazsın” diyen babası aklına gelmiş. Eh, koskoca bir paşadır bu. Muhafızlarını çağırmış, “Tez elden gidin, falan yerde, falan adresteki adamı bana getirin.” diye buyruk vermiş. Muhafızlar gidip o adamı, yani babasını apar topar getirmişler.

Paşa, karşısına çıkarılan babasına:

“Tanıdın mı beni, sürekli adam olamazsın oğlun işte!” der.

Babası, daha olgunca bir tavır takınarak “Ben sana, paşa olamazsın, demedim, adam olamazsın dedim. Gene de adam olamamışsın. Adam olsaydın, öyle muhafızları gönderip, suç işlemiş birini getirir gibi getirtmezdin beni. O sözümü yine tekrarlıyorum, adam olamamışsın!” şeklinde hoşça ve insanca bir söylenişte bulunur.

İnsanoğlu bu. İnsanoğlunun nerede duracağı, ne yapacağı; kimlere, nasıl, ne şekilde davranacağı hiç de belli olmaz.

Bir de “Düşesin de göresin” atasözü vardır. Bu da yerini bulmuş seçkin sözlerimizden biridir.

Bir bakınız, bugün politika dünyasında olup bitenlere.

Şu Bülent Abiye, yani Bülent Arınç’a bakınız. Nasıl köşeye sıkıştırıldı. Nasıl atılıp gidildi. Nerede ise AKP’nin ikinci sırada adamı idi. Şu kadar yıldan beri politikada büyük yeri olan bir kişi idi. Onun için koca Genel Kurmay Başkanları bile içerilere atılmış, nasıl ve ne biçim suçlanmışlardı. Oğlunun düğünü dillerde dolaşıp duruyordu. AK Partililer biri birlerini çiğnercesine o düğüne koşmuşlardı. Ne oldu ise, birinci adamla arası açıldı. Tek adam küser de ötekiler küsmez miydi? Sonunda tümü de Bülent Abiye cephe aldılar. Ve ağabeyinin ölümünde taziyesine bile gitmediler. Yalnız kaldı Bülent Abi. Üstelik seçim bölgesindeki saygınlığını da bir anda kaybetti. Bizde politika buydu. Politika herkes size saygılı olduğu sürece sürer. Bir düştünüz mü, her şey biter. Bülent Abi de şimdi düşmüş, ikinci adam olmaktan çok uzaklaşmıştı.  

Şu yaşa gelinceye kadar biz neler gördük neler…

Bir süre, biz de bu politikanın bulanık sularında yüzüp durmuştuk.

Diyebilirim ki en çok da iyilik yaptığımız, ekmek sahibi ettiğimiz kimselerden zarar gördük. Bunlardan sadece birini anlatayım da dinleyin. Elazığ’da MİRO adında Sarıkamışlı ve Bitpazarı’nda bardak bardak süt satan biri vardı. Süte su katmadan yatmazdı. Yakaladığımız zaman da, “Vdigerahi Bey, su katmasam içmiyorlar. O vakit de bir şey kazanamıyorum.” Bu, Miro’nun oğlu Kumkapılı bir yakınımızla evliydi. Onu da işçi olarak belediyeye almıştım. Orduevi’nin etrafını genişletirken Aytaçlar’a doğru meydanda açıkta kalan Orduevi mutfağı ve tuvaletleri de işletmek üzere bu Miro’ya vermiştik. Bu yetmiyormuş gibi, bir de açılan meydanın bir kısmını Sarıkamış dolmuşlarını kaldırmak için gene MİRO’ya vermiştik.  Ne zaman ki seçimler yaklaştı, seçimlere girdik; 27 Mayıs İlkokulu’ndaki seçim sandıklarını kontrole gittiğimizde Miro’yu, karşımızdaki adaylardan birinin müşahidi olarak orada görmüştüm.

Sonraları bir gün, karşılaştığımızda “Nasılsın Beyim?” deyince, “Ben iyiyim. Sen nasılsın, Miro? Seçim günündeki o durumun ne idi?” diye sorunca, “Ne yapayım, oğlumu belediyede işe aldın. Orduevi’nin altındaki tuvaletlerin işletmesini bana verdin. Ayrıca, Sarıkamış arabaları için de meydanın bir kısmını bana tahsis ettin. Düşündüm, daha fazlasını isteyemezdim. Bu defa da karşı adayın yanında yer almaya çalıştım.” Dedi. Sen de haklısın, Miro. Sana da bu yakışırdı” dedim ve orada ayrıldık.

 Böyle birçok benzer olaylarla karşılaştık. Yalnız, ünlü Sıtkı Ustamızın oğlu Nuri Önal’ı bunlardan saymıyorum. O, Ticaret Odası Meclis Başkanlığına kadar yükselmiş, her görüştüğümüzde elimi öpmekten kendini alamamıştır. Saygı ve sevgisini yitirmemiş insanlarımız da vardır.

Evet, “Düşesin de göresin.” Ne güzel demiş büyüklerimiz. Şimdilerde gençler arasında da kendini bilen saygısını gösteren çok insanlar var. Şöyle bir her gün Çerez 23’ün önünden geçerken meşhur Çankaya Simitçisi’ne uğrar ve birşeyler almaya çalışırım. Geçen gün, uğradığımda kapıdan bir genç, “Hocam, yazılarınızı okuyorum, çok da hoşuma gidiyor.” deyince, genç Çankaya Simitçisi bir kez de bizden bahsedilsin Hocam, demişti. Evet, Elazığ’da şimdilerde bu işi yapan birçok simitçiler bulunuyordu. Bunlardan biri de meşhur Çankaya Simitçisi idi. Ünlü Çankaya’mızın ismini taşıdığından haydi ona da bir merhaba diyelim ve sözümüzü burada noktalayalım.  Arada bir bu yazılarımızı yazan Şener Bulut’la R. Mithat Yılmaz’a, ünlü Dayıhan’ımıza teşekkür etmeden geçmeyelim.