Dünyada Zengin Olmak Varmış!
Hemen yazımın başında belirteyim ben hukukçu değilim lakin İstanbul 12
Hemen yazımın başında belirteyim ben hukukçu değilim lakin İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Beşiktaş'ta bir polis memurunun şehit olması, birinin de ağır yaralanmasıyla sonuçlanan kazaya karıştığı iddiasıyla yargılandığı davada 6 yıl 3 ay hapisle cezalandırıldıktan sonra tahliye edilen Rüzgar Çetin ile ilgili vicdanımı muhasebe ettiğimde ‘dünyada zengin olmak varmış’ ibaresini kullanırsam yanlış olmaz her halde…
Verilen ceza miktarı, tutuklulukta geçirdiği süre, mağdurların şikâyetlerinden vazgeçmesi göz önüne alınarak oy çokluğuyla tahliye edilmesi kararına elbette itiraz eden olmaz kaldı ki olsa da kanunlar esasında bir şey tutturamaz. Tabiri caiz ise ‘alan memnun, satan memnun’
Zaten yapılan itirazlar sonucunda sanık Rüzgar Çetin'in yeniden tutuklanması talebini reddetti. Sadece sanık hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulmasına hükmetti.
Buradan şunu net ifade etmeliyim ki elbette ülke gündeminde baş sıralarında yer alması ve yaşanan o kadar sorunlarımız arasında bunu da haber olarak servis etmeleri ne garip değil mi? Ülkemizde adalet mekanizmasını icra eden kişiler elbette kanun ölçüsünde hükümlerini vermişlerdir. Lakin vicdan olarak bu aynı mıdır derseniz tartışılır…
Şunu net ifade etmek istiyorum, ülke gündemini sulandıracak sansasyon haberlerden prim yapan kartel magazin habercilerin de hesap vereceği bir gün vardır elbette. Ama hükümetimizin de bu konuda kanunlar nezdinde bir kez daha gözden geçirmesi gereken konu başlıkların olduğu kanısındayım. Bu arada aklıma gelen bir hikâyeyi müsaadenizle paylaşmak istiyorum…
Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal,
-Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş.
Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.
-O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?"
Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış.
- Tamam, servetin yarısı senin, demişler.
- Aman, demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?
Hülasa, hayatını ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alınacak şey değildir.