DİRİLİŞ
'Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
“Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.”
Mehmet Akif Ersoy’un kaleminden dökülen bu dizeler Çanakkale’de yaşanılanları en sade ve en net şekilde özetliyor bize. Ancak ne yazık ki şu anda içinde bulunduğumuz durum bu dizelerde bahsi geçenlerden farksız değil. Şekil değiştirse de farklı yöntemler kullansa da bize bu zulmü yapanlar Mehmet Akif’in dizelerinde adı geçenlerdir. Aynı şekilde o gece kendini kurşunlara ve bombalara siper eden elinde bayraktan başka bir şey olmayan şehitlerimiz ve gazilerimiz de Çanakkale’de kısıtlı imkânlarla vatanını savunanlardan farksız değil.
Eminim Mehmet Akif şimdi sağ olsaydı eskiden olduğu gibi haykırırdı bu hainlerin yüzüne;
Şu darbe nedir? Var mı ki dünyada eşi?
Vatan hainlerinin yükleniyor dördü beşi.
Hainliğin adı FETÖ olarak kazındı tarihin o kara sayfalarına. Kendi vatanına ihanet etmek için fırsat kolladı bu güruh. Yıllarca sinsice bekledi ve zamanı gelince tereddüt etmeden döndürdü namlusunu kendi milletine; Fatih’in, Seyit Onbaşı’nın, Hasan Tahsin’in, Mustafa Kemal’in nesline. Ülkemizi, bayrağımızı, namusumuzu, birlik ve beraberliğimizi hedef alan kim varsa unutmasın ki bu topraklarda yaşayanlar aziz bir neslin devamıdır ve de bu topraklarda Fatihler, Ulubatlı Hasanlar, Seyit Onbaşılar, Hasan Tahsinler asla bitmeyecektir. Kanıt isteyen varsa tankın altına canını siper eden abimizin gözlerine baksın!
Şimdi gelelim meselenin özüne... 90’lı yılların en meşhur söylentileriydi Amerika’nın ülkemizi ele geçirme isteği. O zamanlar henüz tam anlamıyla idrak edemesem de şimdi daha net anlıyorum. Bugün yaşadıklarımız o söylentilerin aslında ne kadar gerçek olduğunu ispatlıyor bize. Ülkemiz siyasi tarihine bakıldığında akıl tutulması yaşamayan herkes çok kolay anlayacaktır. Truman Doktrinleri, Marshdiger Yardımları, darbeler, muhtıralar, zehirlenen veya asılan liderler... Artık o 90’lı yılların söylentilerine kulak verilerek üstüne gidilme zamanı gelmedi mi? Bu milletin kaybedecek bir dakikası bile yoktur. Şöyle ki: O karanlık 15 Temmuz Gecesi’nde sosyal medyada yer alan haberlere bir türlü inanasım gelmedi. Mümkün değildi bana göre. Ta ki Fatih Tezcan’ın yaptığı paylaşımları görene kadar. O gece sokağa çıkın diye haykıran hatta sokağa ilk çıkanlardan biri olan Fatih Tezcan evet. Bütün bu olanlardan önce ‘acaba aşırı duygusal mı davranıyor’ diye haksızlık ettiğim gazeteci. Anlatmak istediği bir şey vardı, bu darbe FETÖ’nün yani TSK içine sızmış bir avuç cuntacının ortaya koyduğu ama arkasında üst akıl bulunan bir girişimdi. Fatih Tezcan daha ilk anlarda “FETÖ ve CIA darbe yapıyor sokağa çıkın” derken işin ciddiyetini de gözler önüne koymuştu. CIA’nın Nijerya Bankası aracılığıyla Türkiye’ye para ulaştırdığı iddiası ve İncirlik’te yapıldığı iddia edilen 12 sır toplantı daha niceleri... Bunları göz ardı etmemek mümkün değil.
Bütün bu yaşananlardan sonra herkesin çıkarması gereken dersler var. Önlemek mi tedavi etmek mi daha kolaydır? Tabi ki önlemek... Biz şuanda bir tedavi aşamasındayız ve bu tedavi devam ederken oluşabilecek yeni durumları da önlememiz gerekiyor. Özellikle meydanları boş bırakmadan ve amacını saptırmadan demokrasimize sahip çıkmamız gerekiyor.
Bunların ne kadar cani olabildiğini gördük. Bunun içinde herkesin şapkasını önüne koyup bir düşünmesi lazım. Diriliş diyoruz ya... Artık somut adımlar atmamız gerekiyor. İçimizdeki bu illeti söküp atmamız ve yolumuza devam etmemiz lazım.
Bu dirilişin başkenti neden Elazığ olmasın? Biz yıllarca bu şehirde Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Sağ, Sol hep beraber yaşamadık mı? Üç tarafı suyla çevrili olan her ırktan, kökenden ve mezhepten insanın beraberce yaşadığı, adeta Türkiye’nin bir minyatürü olan Elazığ, bu dirilişe öncülük etmesin de kim etsin?
Çağrım Elazığ’ın kanaat önderlerine, STK’lara, basına, esnafa ve tüm vatandaşlarımıza... Bizi ayrıştırmak ve bölmek için farklılıklarımızı kullananlara inat bizler birlik olalım ve farklılıklarımıza bakmadan demokrasi nöbetimize devam edelim. Özellikle farklı kesimlerden, siyasi partilerden oluşan insanların ortak düzenleyeceği faaliyetler yapılması lazım. Bu doğrultuda yapılacak olan her türlü etkinliğe canla başla katılacağımdan kimsenin şüphesi olmasın. Önce Türkiye’ye sonra tüm dünyaya birlikte ne kadar güçlü olduğumuzu gösterelim!