Depremzedeler Hangi Hukuki Haklara Sahip?
Nisa Yılmaz/ Av. İzzettin Demir, Elazığ'da meydana gelen 6,8'lik depremin ardından yaraların daha hızlı sarılması ve depremzedelerin sahip olduğu hukuki haklar ve cezai işlemler hakkında bilgilendirme yaptı.
Av. Demir yaptığı açıklamada; Elazığ’da meydana gelen depremden dolayı büyük üzüntü duyuyor, hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet ve başsağlığı diliyor, yaralıların da biran önce sağlığına kavuşmalarını temenni ediyorum. Her zaman önce can sonra canan. Depremin ardından bizler de yaraları sarmaya gayret gösteriyoruz. Bir hukukçu olarak depremde zarar görenlerin ne yapması gerektiği konusunda bir açıklama yaptık” dedi.
DEPREMDE ZARAR GÖRENLERİN HAKLARI VE CEZAİ SORUMLUK HALLERİ
“Meydana gelen deprem felaketleri ile karşılaşan vatandaşlar, maddi ve manevi her türlü zararlarının karşılanması için bir kısım hukuk yollarına müracaat edebilirler. Bu hususta zarar gören vatandaşların müracaat edebilecekleri hukuk yolları kısaca aşağıdaki şekilde özetlenmiştir.
Depremin neticesinde binanın yıkılması sonucu meydana gelen ölüm yada yaralanmalarda binaların proje müellifi mimar ve mühendisler, binaları inşa eden müteahhit ve yükleniciler, yapı denetim kuruluşu aracılığı ile yapılan bir yapı söz konusu ise bu kuruluşların sorumluları hakkında maddi ve manevi tazminat talepleri Borçlar Kanunu 49. maddesine göre haksız fiil sebebiyle açılmaktadır. Bunun dışında eser sözleşmesi hükümleri gereğince sonradan çıkan gizli ayıptan dolayı ilgili kişilerin hukuki sorumlukları bulunmaktadır. Hasar gören binada birden fazla kişinin sorumluluğu mevcut ise, bu kişiler kusurları oranında müştereken sorumlu olacaklardır. Ev/arsa/bina sahibinin müterafik (Bölüşük) kusuru varsa hakkaniyete uygun bir indirim yapılmalıdır. Hasar gören yapıda birden fazla kişi, şirket, müteahhittin sorunluluğu varsa, kendi aralarında birebirlerine rücu edebilecekleri gibi, dava açıldığında da açılan davayı sorumlu olduğunu düşündükleri kişilere ihbar etmeleri gerekecektir. Bu kişiler açısından dava arkadaşlığı bulunduğundan, hepsine karşı birlikte husumet yöneltilerek dava açılabilecektir. Zarar gören binanın konut sigortası olmasına rağmen sigorta şirketi yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınıyorsa sigorta şirketine karşı da açılacak davada husumet yöneltilmelidir.
İlgili kişilerin hukuki sorumluluğu sadece ölüm yada yaralanma halleri ile sınırlı olmayıp, binadaki yıkım yada hasar sebebi ile uğranılan diğer zararlar da tazmin sorumluluğu kapsamındadır. Zarar gören yapı emsali bir yapının ikamesi için ödenmesi gereken emsal kira bedeli de; ayıplı yapıdaki ayıbın makul sürede giderilmesi süresince talep edilebilecektir. Manevi tazminat talepleri de bu kapsama dâhildir.
Binalarını kendileri inşa eden depremzedeler de, binanın bir proje ve onay prosedüründen geçilerek inşa edilmesi halinde prosedürde hatası bulunan mimar veya mühendisler, denetim kuruluşu sorumlusu ile onay mercii olan idari yetkililer ile ilgili olarak, görevli mahkemede dava açma hakkına sahiptir.
Haksız fiil davalarındaki zaman aşımı Borçlar. Borçlar Kanunu 72. maddesine göre zarar görenin, zararı ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde zararı doğuran haksız fiilin işlenmesinden itibaren 10 yıldır. Deprem sonucu yıkılan binalar sebebi ile açılan tazminat davalarında Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararları ile zamanaşımının başlangıcını zararın meydana geldiği tarih olarak kabul edilmektedir.
Deprem sonrası zarar gören kişilerin malvarlığını kısmen veya tamamen yitirilmesi durumunda meydana gelen zararın tespiti için taşınmazın bağlı bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemelerine müracaat ederek zarar tespiti yaptırmaları önerilir. Zarar tespiti yapılırken özellikle hasar gören kısımların resimlerinin çekilmesi, kamera kayıtlarının yapılması, tespit sırasında taşınmazda meydana gelen her türlü hasarın kayıt altına alınması önemlidir. İyi bir zarar tespiti yapılabilirse, ana tazminat davası aşamasında yapılacak keşif süreci belenmeksizin zarar gören yapının tamiri, tadilatı, yenilenmesi yapılabilir. Aksi takdirde doğrudan dava açılması asıl görevli mahkemenin zarar tespiti için keşif yapmasını beklemek, zarar gören taşınmazın tamiratı ve tadilatını geciktirebilecektir. Depremden zarar görenler; 4539 sayılı Yasa ve 6100 Sayılı HMK hükümleri gereğince adli yardım hakkından da faydalanabileceklerdir.
Deprem neticesinde meydana gelen ölüm yada yaralanmalarda binayı yapan müteahhidin ve diğer süjelerinde cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır. Burada suç tarihi, binanın yıkıldığı tarihtir.
Ceza Hukuku açısından, deprem sonrası yıkılan binalarda müteahhidin cezai sorumluluğunda "Taksirle Ölüme veya Taksirle Yaralamaya Neden Olma" suçlarının incelenmesi gerekir. Kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı ile başka bir kimsenin hayatına son vermesi, "Taksirle Ölüme Neden Olma" suçunu oluşturmaktadır. Bu suç Türk Ceza Kanunu'nun 85. maddesinde; "Taksirle Yaralama" suçu ise 89. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu suçlarda cezai sorumluluğu saptarken öncelikle, müteahhidin yıkılan binanın yapımında taksir niteliğinde bir kusurunun olup olmadığı ve bu taksirli fiil ile binanın yıkılması arasında bir nedensellik bağı olup olmadığı belirlenmelidir.
Deprem neticesinde meydana gelen ölüm yada yaralanmalarda suç tarihi, binanın yıkıldığı tarihtir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 4.3.2003 tarihli 2002/314E-2003/15K sayılı kararı)
İdare Hukukunda sorumluluk İdarenin kusurlu sorumluluğu ve kusursuz sorumluluğu olarak iki şekilde ortaya çıkar. İdarenin kusurlu sorumluluğu, kamu hizmetinin hiç işlememesi, geç işlemesi ya da kötü işlemesi hallerinde söz konusu olur. Hizmet kusuru olarak değerlendirilen bu hallerde idarenin sorumluluğu bulunmaktadır. İdarenin kusursuz sorumluluğu ise sosyal devlet ilkesinin sonucu olarak, faaliyetleri artan idarenin, kusuru olmasa bile faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması halinde zarardan sorumlu tutulması durumudur. İdare bünyesinde tehlike barındıran faaliyetlerinden kaynaklanan zarardan kusuru olmasa dahi sorumludur. Bazı durumlarda ise İdarenin, fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi gereğince kusursuz sorumluluğu söz konusu olur.
Binasını kendisi yaptığı halde zarar görenler deprem öncesinde deprem ve yapı güvenliğine uygun bir kentleşme, zemin seçimi, denetim yükümlülüğünü yerine getirmeyen Şehircilik ve Çevre Bakanlığı, Valilik ve ilgili belediyelere karşı tazminat davası açılabileceklerdir. Zarar tarihinden itibaren 1 yıl içinde ilgili idarelere yazılı başvuru yapılarak maddi ve manevi tazminat talebi iletilmelidir. Bu taleplerin yazılı reddi veya talep hakkında 60 gün içinde cevap verilmemesi halinde talep zımni olarak reddetmiş sayılacağından bu süreyi takip eden 60 gün içinde, yetkili idare mahkemesinde açılacak dava ile maddi ve manevi tazminat talep edilebilir. Bina yapım işlemi malik dışında başka bir kişi ya da kurum tarafından yapılmış olsa dahi, bu inşaatı yapanlar, zarar görenlere ödemiş oldukları maddi ve manevi tazminat giderleri karşısında ilgili idari kuruma müracaat ederek zararlarının karşılanmasını talep edebileceklerdir.
Kamuoyunda "imar affı " olarak bilinen, 2981 sayılı Yasa'ya da değinmekte yarar vardır. Bu yasa ile imar mevzuatı dışına çıkan yapılara belirli koşullarla yapı kayıt belgesi verilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, yıkılan ya da hasar gören binalarda, 2981 sayılı Yasa uyarınca başvuru yapılarak yapı kayıt belgesi alınmış olması halidir. Yapı kayıt belgesi verilirken, binanın dayanıklılığına ilişkin gerekli koşulları taşıyıp taşımadığı hususunun incelenmemiş olması durumunda, İdarenin hizmet kusurunun varlığı kabul edilmelidir. Şayet bina sahibinin de bu hususta kusuru varsa denkleştirişi adalet ilkesi gereğince tazminat oranları belirlenmelidir.
Depremde zarar gören kişilerin meydana gelen zararlarının tahsili için başvurmaları gerek bir kısım yol ve yöntemler bulunmaktadır. Bu alternatiflerden en hızlı çözüm alınacak olan yol ise; şayet zarar gören taşınmazın sigortası mevcut ise, ilgili sigorta şirketine başvurularak meydana gelen zararın tazmininin talep edilmesidir.
6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu gereğince, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binalar içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile doğal afetler nedeniyle devlet tarafından yaptırılan veya verilen kredi ile yapılan meskenler zorunlu deprem sigortasına tabidir.”