Demokrasinin Kara Günü: 28 Şubat
Özel Haber: Demokrasi, özgürlükler, eğitim ve inanç hürriyetinin askıya alındığı, sermayenin renklere ayrılıp dışlandığı ve aktörleri tarafından bin yıl süreceği ifade edildiği halde halkın güçlü iradesine çarpıp birkaç ayda yerle bir olan 28 Şubat Porstmodern Darbesi'nin 25. yıldönümünde, Merhum Başbakan Erbakan verdiği mücadele ile ölümsüzleşirken, 28 Şubat'ın anlı şanlı aktörleri nefretle anılıyor.
Kağan İnal-Tuba Turhan/Üniversite öğrencilerinin okullara sokulmadığı, dini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanların adeta kamusal alandan silindiği, var olan toplumsal düzeni korku ve tehlike mantığına endeksleyen kararların kâğıda döküldüğü ve demokrasi tarihine “kara bir gün” olarak geçen 28 Şubat darbesinin yıldönümü.
Hakimiyet Gazetesi olarak 25. yılını geride bırakan darbe sürecinin hafızalarda bıraktığı izleri sizler için derledik.
MGK BİLDİRİSİ İLE HÜKÜMETE PARMAK SALLANDI
28 Şubat süreci, Milli Görüş'ün efsane lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın başbakan, Tansu Çiller'in Dışişleri Bakanı olduğu 28 Şubat 1997'de olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başladı. İrticaya karşı başlatıldığı iddia edilen bu süreç, ordu ve bürokrasi merkezli süreçti.
Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve bu kararların uygulanması sırasında Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan bir süreçte yaşananlar, post-modern darbe olarak da adlandırıldı.
ERBAKAN; İSTİFAYA ZORLANIYOR
28 Şubat 1997’de, kendilerini 70 milyonluk Türk milletinden üstün gören bir avuç paşa, Prof. Dr. Necmettin Erbakan önderliğinde kurulan 54. Hükümeti istifaya zorladı.
KARTEL MEDYA, DARBEYİ ALKIŞLADI
28 Şubat sürecinde kartel medyası, ordunun özellikle inanç hürriyetini askıya alan karar ve faaliyetlerine destek verdi, Erbakan'ın istifası için akıl almaz manşetlerle saldırdı.
BASKI VE ZULÜM
Bu dönem, başta muhafazakâr kesime karşı başörtüsü yasağı gibi ayrımcı uygulamalara ve insan hakları ihlallerine sahne oldu.Başörtülü öğrenciler okullardan atıldı, ikna odaları kurulup başlarını açmaları zorlandı ve çok sayıda kamu personeli işinden atıldı.
DEVLET ÜSTÜ BİR YAPI: “BATI ÇALIŞMA GRUBU”
"İrticayla mücadele eylem planı" ile anılan bu süreçte verilen kararların ve yaptırımların uygulanıp uygulanmadığı denetlemek için Çevik Bir öncülüğünde Batı Çalışma Grubu kuruldu.
MGK’NIN UYGULANAMAZ KARARLARI
28 Şubat'ta yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu vurguladı.
28 Şubat 1997'deki MGK kararları hükümete bildirildi. Kararda, "Laiklik için yasalar uygulanmalı, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı" deniyordu.
ERBAKAN DİRENİYOR
4 Mart'ta dönemin Türkiye Başbakanı Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve daha sonra da imzalamadı.
VE KAPATMA DAVASI..
21 Mayıs'ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, "Ülkeyi iç savaşa sürüklediği" suçlamasıyla, RP'nin kapatılması için dava açtı. 3 Haziran'da Susurluk Davası 7 ay aradan sonra DGM'de başladı. 7 Haziran'da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
ORDU’DAN "İRTİCA" BRİFİNGİ
10 Haziran'da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri ile köşe yazarları Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi. 18 Haziran'da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti.
DEMİREL’İN ASKER KORKUSU
Ertesi gün 19 Haziran'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller'e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. Demirel’in bu tavrı, kendisinin de askerlerin baskısından korktuğu, fiili darbe yapılırsa cumhurbaşkanlığı koltuğunun gidecek olması olarak yorumlandı.
ANASOL-D HÜKÜMETİ KURULUYOR
30 Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu.
GÜLEN, 28 ŞUBATÇILARIN SAFINDA
28 Şubat sürecinde dikkat çeken isimlerden biri de FETÖ oldu. 11 Ocak 1997’de Başbakan Necmettin Erbakan, Ramazan nedeniyle 51 tarikat ve cemaat liderini Başbakanlık Konutu'na iftara çağırdı, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen de çağrılanlar arasındaydı, ancak iftar yemeğine katılmadı.
Niyetini o zamanlardan belli eden FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, 29 Mart 1997'de Samanyolu TV'de katıldığı bir televizyon programında, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni siyasete müdahale etmek ve muhtıra vermekle eleştirenlere karşı, "Asker demokratik yollarla sorunların çözümünü istedi" dedi.
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, 28 Şubat sonrasında Necmettin Erbakan'ı eleştirenler arasında yer aldı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahalesini demokratik bulduğunu söyledi.
28 ŞUBAT'IN EKONOMİK FATURASI
Darbeden yıllar sonra, Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na bilgi veren eski Başbakanlardan Tansu Çiller şunları söylemişti: “Her darbede olduğu gibi asıl bedel de millete çıkmıştır. Tarih yanlış yazılmış, milletin yanlış karar vermesi sağlanmıştır. Bir yandan DYP milletvekilleri partiden birer birer koparılmış, korkuyla, şantajla koparılmıştır.
Bu darbenin ekonomik faturasının 251 milyar TL olduğu resmi kayıtlara geçmiştir. Bu rakam o günün milli gelirinin 1.5 katıdır. Ekonomik kriz ve banka boşaltmalar darbenin sonucudur. Ayrıca 2 milyon insanımız işsiz kalmıştır.”
TUNÇ: “ÜLKENİN ÜZERİNE KÂBUS GİBİ ÇÖKÜLDÜ”
Hakimiyet Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulunan ve 28 Şubat’ta iş başında olan 54. Hükümette Devlet Bakanlığı görevinde bulunan hemşehrimiz Ahmet Cemil Tunç, 28 Şubat’ın Türkiye’nin üzerine bir kabus gibi çöktüğünü ifade ederek şunları söyledi: “28 Şubat, adeta Türkiye’de sosyolojiyi değiştirdi. Daha önce yaşanan 27 Mayıs’tan çok daha büyük felaketlere sebep oldu. 28 Şubattan sonra Türkiye’de cereyan eden hadiseleri yeniden hatırlamaya çalıştığımız zaman Türkiye’nin neler kaybettiğini çok rahatlıkla görebiliyoruz. Ak Parti döneminde kurulan darbeleri araştırma komisyonunun ortaya çıkardığı bazı gerçekler var. 28 Şubattan sonra 350 milyar doların kaybolduğunu ortaya çıkardı bu komisyon. Bu sadece maddi anlamda meydana gelen zararlardan biri.”
“AMAÇ, ERBAKAN’I SİYASET DIŞINA İTMEKTİ”
28 Şubat’ı yapan iradenin tek amacı olduğunu dile getiren Tunç, “Bu sebep, Havuz sistemi, denk bütçe ve D-8’leri hayata geçiren ve bununla tüm rantiyeciler ile küresel güçlerin planlarını bozan Erbakan Hoca’yı siyasetin dışına atmaktı. Daha sonra 28 Şubat’ın arkasında olan karanlık çevreler de bunu açıkça ifade ve itiraf da etmişlerdir.” dedi.
“KAYNAKLAR, RANTİYEDEN ALINIP HALKA DÖNDÜ”
Erbakan Hükümetinin efsanevi icraatlarıyla adeta tarihin ve rant sarmalının değiştiğini dile getiren Tunç, “Türkiye’de ekonomik ve sosyolojik olarak müthiş iyileşmeler başlamıştı. İktidarın imkânları, daha önceki iktidar dönemlerinde olduğu gibi varlıklı kesime değil, bu memleketin gerçek sahipleri olan işçisine, köylüsüne, memuruna dönmüştü kaynaklar. Türkiye’nin kaynaklarından onlarda paylarını almışlardı. Türkiye’nin sahibi olduğunu söyleyenleri rahatsız etti ve mevcut iktidardan Türkiye’yi kurtarmanın yollarını aramaya başladılar. İşbirlikleri oluşturuldu, çeteler oluşturuldu, Silahlı Kuvvetler ele geçirildi. Erbakan Hoca’ya yasak getirilmesine, Refah Partisi’nin kapatılmasına, Türkiye’de adeta siyasetin yapılamamasına sebep oldular. Bunlara sebep olanların millete hesap verecekleri bir sebepleri yok. Türkiye hala şuan sıkıntılarından kurtulamadıysa 28 Şubat’ın bunda etkisi büyük. Hala zaman zaman bazı zihinlerde 28 Şubat anlayışının devam ettiğini görüyoruz, ama Türkiye bundan kurtuldu. Türkiye yeni bir yola, yeni bir rotaya girdi.”dedi.
ORMAN: “ELAZIĞ HALKI DARBEYE PRİM VERMEDİ”
28 Şubat’ta Türkiye gibi Elazığ’ın da olumsuz etkilendiğini ama darbecilere karşı çok sayıda eylem, yürüyüş ve miting yaptığını ifade eden 28 Şubat döneminde Elazığ Refah Partisi İl Başkanlığı görevinde bulunan Ziya Orman ise şunları dile getirdi: “O gün Refah-Yol iktidarı vardı. Koalisyon hükümetiydi. Bu iktidar çok başarılı oldu. Bir kısım insanlar bunu hazmedemedi. Refah-Yol’un önünü kesmek için darbe yaptılar. Bunda da başarılı oldular. O gün Erbakan Hoca Başbakan, Tansu Çiller Başbakan yardımcısı, Süleyman Demirel ise Cumhurbaşkanı oldu. Bu sıkıntının atlatılması için Tansu Çiller dedi ki ‘Başbakanlığı bana devret’. Erbakan Hoca’da, Demirel’in hükümeti vermeyeceğini söyledi. Kendi aralarında bir şekilde anlaştılar ve BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’da destek verdi. Erbakan Hoca istifasını sundu, hükümeti ortağımıza verirler düşüncesiyle. Demirel, ‘istifayı aldım ama hükümeti kime vereceğimi ben bilirim’ dedi. Tansu Çiller’e hükümeti vermedi ve başka oluşumlar içine girdiler.” dedi.
DYP’DEN MİLLETVEKİLİ İSTİFA ETTİRİLDİ
Bu süreçte bazı karanlık odakların devreye girerek Doğru Yol Partisi’nden çok sayıda milletvekilini istifaya zorladıklarını dile getiren Orman, “DYP’nin milletvekili sayısı düşünce Refah Partisi devre dışı bırakıldı. Bunun arka planında Demirel ve askeriye vardı.” dedi.
“TÜRKİYE’NİN GÜÇLENMESİNİN ÖNÜNE GEÇİLDİ”
Erbakan Hoca’nın ülkesini seven ve milli kaynaklarla büyümeyi hedef alan ve kısa süre içerisinde de bunu başaran bir hükümet kurduğunu dile getiren Orman, “Bugün Türkiye’de olan bazı şeylerin temelini Erbakan Hoca atmıştı, bunlara Aselsan’ı örnek gösterebiliriz. Sürekli ağır sanayi dedi ama dış güçler buna müsaade etmedi. Etmemelerini sebebi de faizin yüksek olması ve iş insanlarına ucuz kredi verilmesi. Faiz yüzde 150 ise onlara yüzde 30’dan kredi veriyorlardı ve bu krediyi alan sanayiciler tekrar yüzde 150 ile devlete satış yapıyorlardı. Böyle bir süreç yaşandı ve Türkiye çok geriye gitti.”dedi.
İL BAŞKANLARINA BİR YIL HAPİS CEZASI
28 Şubat’ta Refah Partisi’ne kapatma davası açıldığını dile getiren Orman, aralarında kendisinin de olduğu il başkanlarına bir yıl ceza verildiğini ifade ederek, “Amaç Refah Partisi’ni ortadan kaldırmaktı.” Düşüncesini dile getirdi.
“28 ŞUBATÇILAR CEZAEVİNDE”
2000’li yılların başında Ak partinin kurulduğunu ifade eden Ziya Orman, “Daha sonra Ak Parti çıktı. Planlarında bir nebze başarılı olunsa da beklenen gelişme olmadı. Normalde belediyeler, partilerini iktidardan düşürür ama Refah Partisi’nin belediyeleri Refah Partisi’ni iktidara getirdiler. Buna bir kısım güçler müsaade etmedi ama bu Erbakan Hoca öldükten sonra belli oldu.” dedi.
“ERBAKAN, ERGENEKON’UN KUMPAS OLDUĞUNU GÖRDÜ”
Balyoz Davası’nın ülkede milli orduya karşı kurulan bir oyun ve kumpas olduğunu Erbakan’ın gördüğünü dile getiren Orman, “Ancak bunu o gün ki hükümet göremedi. ‘28 Şubat bin yıl sürecek’ diyen insanlar şu an hapiste ve cezasını çekiyorlar. Kurulan hükümet aldığımız kararların tamamını uygulayacağız dediler ve uyguladılar ama onların sonu oldu. Refah-Yol’dan sonra ülkenin başına gelen partiler kendilerini bitirdiler. Bizim camiamız bile Refah Yol’un başarısını fark edemedi.” dedi.
ALYAMAÇ: “28 ŞUBAT, ORDU İÇİNDEKİ GAYRİMİLLİ ODAKLARIN ESERİYDİ”
İnsanların, 28 Şubat’ı ve o dönemi hatırlamak bile istemediğine dikkat çeken dönemin BBP İl Başkanı Recep Alyamaç, şunları söyledi: “Ben o tarihte Büyük Birlik Partisi İl Başkanıydım. O dönem bir televizyon programında ‘Kuran-ı Kerim seçmeli ders olsun’ dedim. Sonra beni savcılık çağırdı gittim. Savcı; ‘Neden buraya gelince inkâr ediyorsunuz?’ dedi. Ben de bu söylemi düzelterek ‘azınlıklara ve gayrimüslimlere lafım yok ama Kuran-ı Kerim Müslümanlar için zorunlu ders olması lazım’ dedim. ‘Biz seçimimizi Müslümanlıktan taraf yapmışız zaten’ dedim. O dönem Müslümanlıkla ilgili söylemde bulunan herkesi sorguya alıyorlardı. O zamanlar namaz kılan askerler ve polisler takip ediliyordu yani herkes baskı altındaydı. Namaz kılan herkesi düşman olarak gören bir zihniyet vardı. Sadece ordunun içine sızan ahlaksız insanlar vardı ve bu insanlar vatandaşlara ihanet ediyorlardı. Çok şükür ülke bunlardan kurtuldu ve şu an bu durum düzeldi.” dedi.