DEĞİŞEN ZAMAN MI?
Henüz ilkokul çağındaki bir çocuğun, kendisine vereceği çocuksu sıkıntıları göz ardı ederek, elinden tutup maçlara götürmenin inceliğini, yıllar sonr
Henüz ilkokul çağındaki bir çocuğun, kendisine vereceği çocuksu sıkıntıları göz ardı ederek, elinden tutup maçlara götürmenin inceliğini, yıllar sonra anlıyor insan… Özel bir konuğunu ağırlıyormuşçasına ihtimam göstermesi bir çocuğa… Evden alıp tekrar eve bırakana kadar geçen süre zarfında bu hassasiyetini devam ettirmesi bir çocuk karşısında… Hassas bir ruhun o güne dair ip uçlarıymış meğerse…
Futbola olan ilgim, özellikle de Elazığspor’a… Hasan (BALÇIK) abi, sayesinde başlar… Kendisi, Elazığspor’un ilk futbolcularındandır… Elazığ’da faaliyet gösteren üç futbol kulübünün, 1967 yılında birleşmesiyle kurulan Elazığspor’a, bu üç kulüpten biri olan Güvenspor’dan transfer olmuş… Böylelikle Elazığspor’un ilklerine adını yazdırmış Hasan Abi…
Elazığspor’a Hasan isimli yeni bir futbolcu transfer edildiğinde, karışıklık olmasın diye isminin önüne “Büyük” lakabı takılmış ve o günden sonra “Büyük Hasan” olarak çağrılmış, “Büyük Hasan” olarak da anılmış… Takımın abisi olmuş ve öyle de kalmış…
Sonraki yıllarda ağabeyliğine Elazığspor’da hocalık yaparak devam etmiş ve kısa bir dönem de başkanlığını üstlenmiş kulübün… Belki de Elazığspor tarihinde bir ilki daha gerçekleştirmiş bu hizmetleriyle…
Büyük Hasan, Nailbey mahdigeresinin güzel ve cilveli kızı Aysel’e kaptırınca gönlünü, bir anda mahdigerenin eniştesi olmuş… Enişteliğini pekiştirmiş, yerleşmiş mahdigereye…
Bizimkilerle iki nesil öncesine dayanan köklü komşuluk ilişkileri, bu güzel birliktelikle devam etmiş, kök salmış derinlere… Gelenekler süregelmiş, eskiye ait ne varsa… Aynı kaptan yemiş çocuklar, yere serilen döşeklerde koyun koyuna yatıp, büyümüşler… Ben de onlara dahil olmuşum…
Uzun boylu, atletik vücutlu yapısından öte oldukça şık giyimiyle hatırımdadır “Büyük Hasan”. Bir de şive kullanmayışıyla… İstanbul lehçesiyle konuşan bir Elâzığ beyefendisi, karizmatik bir centilmendi benim için…
Hafta sonları Şehir Stadyumu’na beni misafir edişi, palazlanıp yerimi arkamdan gelen kardeşime ve çocuklarına bırakıncaya kadar devam etti… Sonrasında mahdigereden arkadaşlarla devam etti maça gitmeler…
*****
O yıllar, stadyum şehrin merkezinde sayılırdı… Adının “Şehir Stadyumu” oluşu, belki bu yüzdendi… Yeni stadın yapılmasıyla, yıkılıp yerine Hükümet Konağı inşa edildi. Hükümet konağının da ömrü uzun sürmedi. Yıkıldı… Yenisi yapılıyor şimdilerde…
Şehir Stadı’nın saha zemini topraktı. Taş yapılı stadın, kuzey yakasında tek bir tribünü vardı. İki kademeli bu tribünün giriş katı odalardan oluşmaktaydı. İzleyici bölümü de onun üzerine inşa edildiğinden bayağı yüksek ve basamakları oldukça dikti… Ya da bana öyle görünüyordu… Güney yakasında ise doğal bir tribün vardı toprak tepecikten… Sıkıntılı ve meşakkatliydi oradan maçları izlemek… Ayakta izlenirdi çünkü… Sahanın kuzey doğu cephesinde ise birkaç yıl önce yıkılan spor salonu bulunuyordu… Takımlar seremoniye bu salondan geliyorlardı… Batı cephesi ise Karayolları Kurumu’nun duvarı ile bitişik durumdaydı… Güneydeki doğal tribüne geçmek için dar bir yol vardı o kadar…
*****
Yakın zamana kadar Elazığlı gençler oluşturuyordu Elazığspor’un tamamını… Doğup büyüdükleri şehirlerini gönülden gelen bir gayretle temsil etme düşüncesindeydiler…
Onları Gazi Caddesi’nde turlarken görebiliyordunuz ya da sanayide arabalarını tamir ettirirken… Veyahut fırında ekmek kuyruğunda… Terzide provada… Ne bileyim, düğünde, cenazede…
Şimdiki futbolcular ne yer ne içer? Bilemem…
Elazğspor’u temsiliyetleri ve teslimiyetleri hangi ölçüdedir? Adını bile söylemekte zorlandığım Lamjet Chehoudi’nın ataları Hırhırik’den mi gitmedir? Hamidou Traore’nin dedesi, Harput’da çikolata imalatçısı mıdır? Düşünürüm…
Asıl düşüncem, kendisine vereceği çocuksu sıkıntıları göz ardı ederek, mahdigeresinden bir çocuğun elinden tutup maçlara götürmenin inceliğini gösterecek “Büyük Hasan” gibi hassas ruhlu insanların, bir daha gelip gelmeyeceği… Hepsi bu.