Çürüme değil tefessüh!
Türkiye'de adaletin, hakkaniyetin, adam kayırmacılığın ve yandaşlığın kötü sonuçlarının topluma ödettirdiği bedellerden sıklıkla söz edilir.
Bunların hepsi de doğrudur aslında. Merhum Ecevit’in kamuya memur alımlarında getirdiği KPSS şartı sırf bu adaletsizliklerin önüne geçmek içindi ancak mülakat denen bir uygulama ile bunun da çok bir önemi kalmadı. Sınavda 95 alan genç atanamazken 65 puan alan torpilli insanlar kamuya atandılar ve hatta hiçbir ehliyet ve liyakatleri olmamasına rağmen önemli makamlara getirildiler.
Bu yanlışlık ne yazık ki devam ediyor. Ancak bunu dile getiren çevreler bu olumsuzluklara sebep olarak da Ak Parti hükümetlerini ve siyasileri suçluyorlar.
Tümüyle doğru ve bizlerin de katıldığı bu gerçek yanında farklı bir gerçek daha var ki bu konu hep gölgelenmeye ve yok sayılmaya çalışılıyor.
Bu ülkede üniversitelere intisap etmenin tek geçer akçe ideolojik duruş oldu yıllarca. Üniversitelere intisapta, 1970 yıllardan beri bir siyasi oluşumun arka bahçesi olan dernek ve oluşumların referansları baz alındı. Ya da o ideolojiden öne çıkan isimlerin tavassutu ile öğretim görevlisi olundu.
Bu durum ise eğitim ve bilimde herhangi bir atak ve gelişimin olmamasını getirdi. Torpille ve ideolojik saiklerle ve çoğu kez bilimsellik yerine sloganlarla kafası sulandırılmış isimlerin akademi camiasına girmesiyle bilim de araştırma da rafa kalktı.
Bunu nereden mi çıkartıyoruz? Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye, 30 bine yaklaşan profesör sayısı ile Avrupa’da en fazla profesör sayısına sahip ülke.
Profesör sayısı çok ama akademik kalitemiz, bilimsel başarımız yerlerde sürünüyor.
Uluslararası akademik düzeydeki başarımız yok denecek kadar az. Her ilde bir üniversite var ama kalite yok. Emeğiyle, bileğinin gücüyle ve yayınlarıyla bu unvanı hak etmiş akademisyenlerimiz elbette var. Ancak sayıları çok az. Görünen o ki bu ülkede diplomalı cahiller ordusu ve akademik ünvanlı hiçbir başarısı olmayan ancak devletten yüklü maaş alan 30 bin profesör ünvanlı faydasız insanlarla karşı karşıyayız.
Yukarıda da dedik ya bugünlerde yargıda, kamu atamalarında ve birçok alanda yaşanan tüm olumsuzlukların sebebi olarak Ak Parti gösteriliyor diye. Oysa bu olumsuzlukların yaşanmasında en büyük suç, kadrolaşmayı en büyük başarı sayan ve kamu kurumlarında örgütlenmeyi hedef edinen ve her hükümette hangi parti olursa olsun asıl ve gerçek iktidar olan CHP ve sosyalist zihniyet ile başta Fırat Üniversitesi olmak üzere birçok Anadolu üniversitesinde baskın olan ülkücü anlayıştır.
Söylememiz o ki çürüme ve yozlaşma, 1970’lerden başlamak üzere tam 50 yıldan beri üniversitelerimizde yaşanmakta. Bir ülkede 30 bin profesör varsa ve fakat hiçbir bilimsel başarı yoksa, bunun adı çürümeden de öte tefessühtür, iflastır…