Cinsel İstismarı Önlemek İçin Cezalar Kadar Eğitimde Önemli

Tamer ÖREN - Av. Rabia Sıla ERDEM Çocuk istismarlarında çözümü sadece hukuki olarak beklemenin doğru olmadığını belirterek 'Ne zaman bu toplumda yaşayan her birey kendini, çocuk hakları ve insan hakları konularında duyarlı ve sorumlu hisseder ve bu şekilde davranır o zaman yol almaya, yaşananları ve etkilerini azaltmaya başlayabiliriz.

Cinsel İstismarı Önlemek İçin Cezalar Kadar Eğitimde Önemli
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Cezalar ne kadar ağır olursa olsun istismarı önleme ve çocuğu istismarın etkilerinden koruma yetişkinlerin sorumluluğunda. Bilinçli yaklaşımla bu tür olayların büyük oranda önüne geçebiliriz” dedi.

Son yıllarda sıkça duymaya başladığımız ve son olarak Adana’da 3 yaşındaki bir kız çocuğunun komşusu tarafından cinsel istismara uğraması nedeniyle toplumda bir infiale yol açmış ve bu tür suça yönelik cezaların yeterli olup olmadığı tartışılmaya başlandı. 2016 yılında getirilen fakat daha sonra Türk Psikiyatri Derneği’nin başvurusu üzerine Danıştay, hadım işleminin ne şekilde yapılacağını düzenleyen maddeyi ‘telafisi güç ve imkânsız zararlara yol açabileceği’ gerekçesiyle geçen yıl yürütmeyi durdurduğu “Kimyasal hadım”  yeniden gündeme getirilirken vatandaşlar bunun yeterli olmadığını ve idam cezası getirilmesi konusunda imza kampanyaları düzenleyerek sosyal medyadan seslerini gür bir şekilde duyurmaya başladılar.

İlimizin genç avukatlarından Av. Rabia Sıla ERDEM ile çocuk istismarı ve bu tür suçları işleyen kişilere karşı verilen cezaları konuştuk.

Nedir Çocuk İstismarı?

Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını, “Bir yetişkin tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını fizik gelişimini, psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışlar” olarak tanımlamaktadır. Bu kapsamda değerlendirdiğimiz davranışlara çocukların maruz bırakılması ise ulusal ve uluslararası alanda suç teşkil etmektedir. Konuya ilişkin olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 41. maddesinde “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” hükmüyle bir çerçeve çizilmiştir.

Aslında çocuğun istismarı çok geniş bir alan. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 103. Maddede yer alan bu suçun sarkıntılıktan cinsel saldırıya kadar farklı düzenlemeleri mevcut. Cinsel istismar suçunda Türk Ceza Kanununun ilgili hükmünü özetleyecek olursak fiilin niteliğine göre 3 yıl ile 15 yıl arasında değişebilir. Failin, çocuğun üst soyu, üçüncü dereceye kadar kan hısmı, üvey babası ya da öğretici, eğitici, sağlık hizmeti veren, koruma ve gözetim yükümlülüğü olan kişilerden olması durumu ile kanunda sayılı diğer koşulların varlığı halinde, bu cezalar yarı oranında artırılabilir. Cezalar bu yoğunlukta iken, çocuğa karşı suç işleyen kişilerin cezalarının infazı sırasında, diğer suçları işleyen kişilerden farklı bir uygulamaya tabi tutulmadıklarını görüyoruz.

Cinsel İstismar vakalarının hepsi adli sürece yansıyor mu ?

Çocuklara karşı işlenen suçlarda, özellikle de cinsel istismar suçunda, ‘çocukların bunu fark edebilmesi, fark ettiğinde dile getirebilmesi, dile getirdiğinde de, bir yetişkinin kendisine inanarak destek olması’ sonucunda olayın adli sürece yansıtılmasının gerçekten zor bir durum olması nedeniyle bugün yargıya intikal eden ve basına yansıyan olaylar yaşananların çokça altında bir orandadır. Vakaların bütünüyle ortaya çıkarılması, çocukların istismara uğramasını önlemek için çalışmalar yapılması, adli süreçte haklarının korunacağı güvencesini verilmesi gerekmektedir. Bunlar bir bütün olarak uygulanmadan salt ceza artırımına dair yapılacak düzenleme tabii ki çocukların mağduriyetlerinin giderilmesi için yeterli olmayacaktır.

01.08.2017 tarihinde yayınlanan 2016 TUİK Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuklar Verilerine göre, Güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı 2016 yılında, 2015 yılına göre %10 oranında artarak 333 bin 435 oldu. Çocukların %54,8’inin 15-17 yaş grubunda, %23,2’sinin 12-14 yaş grubunda, %21,9’unun ise 11 yaş ve altındaki çocuklar olduğu görüldü. Güvenlik birimine 2016 yılında gelen veya getirilen çocukların %65,4’ü erkek, %34,6’sı ise kız çocuğu oldu.

Çocuklar güvenlik birimlerine en çok mağdur olarak geldi. Güvenlik birimlerine 2016 yılında gelen veya getirilen 333 bin 435 çocuğun %47,5’i mağdur olarak, %32,6’sı kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla (suça sürüklenme), %12,3’ü bilgisine başvurma amacıyla, %3,5’i kayıp (hakkında kayıp müracaatı yapılıp daha sonra bulunan) ve %4,1’i ise bu nedenlerin dışındaki nedenlerden dolayı geldi ya da getirildi.

Çocuklarının cinsel istismara uğradığını düşünen kişiler nasıl bir yol izlemeli?

Mağdur çocukların güvenlik birimlerine getirilme nedenleri arasında yaralama ilk sırada yer alır iken cinsel saldırı ve istismar ise ikinci sırada yer almıştır. Ancak bunlar sadece bilinen rakamlar. Bu verilerin kat be kat fazlası yaşanmaktadır ve ortaya çıkmadığı için kayıt altına alınamamaktadır.

Ancak bu durum bilinçli birey ve ebeveynler olarak farkındalığımızın azalmasına sebep olmamalıdır. Önce devletten başlayarak suçun faili ve mağduruna düzenli ve tavizsiz bir rehabilitasyon hizmeti verilmeli, suç şüphesine rastlandığında çocuğun veli ya da vasisinin şikayeti beklenmeden, kamu düzeninin sağlanabilmesi adına gerekli girişimlere başlanmalı, mutlak suretle verilmesi gereken rehabilite hizmeti için de ebeveyn rızası aranmamalıdır. Hatta ihtiyaç görülürse velilerin de bu rehabilitasyon süreçlerine iştirakleri zorunlu hale getirilmelidir.

Ceza Kanunu’nda; çocuğun cinsel istismarı suçunu içerir fiillerin açıkça tanımlanması gerekmektedir. Yeni yapılması planlanan düzenlemede, 18 yaşından küçük her birey bu suçun mağduru kabul edilmeli, ensest bağımsız bir suç olarak düzenlenmeli, çocuğun cinsel sömürüsü ve evlendirilen çocuklar için açık hükümler olmalıdır.

Şunu da belirtelim ki çocuğa karşı bir suç işlendiğini gören herkesin bunu savcılığa bildirme hakkı ve sorumluluğu bulunmaktadır. Çocuğun korunma ihtiyacı olduğu düşünülüyorsa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na da bildirimde bulunulabilir. Savcılık soruşturması sonucu, suçun işlendiği kanaatine varılırsa, iddianame düzenlenerek çocuğa karşı suç işleyenler hakkında dava açılır. Çocuk bu süreçte mutlaka baro tarafından atanan bir avukat ile temsil edilir, bu hizmet ücretsizdir ve yasal zorunluluktur.  Ayrıca, çocuk, adli sistemde görev yapan sosyal çalışmacı tarafından da, adli süreçten olumsuz etkilenmesini önlemek için desteklenir.

 

 Bu tür suçlarda  sadece adli ceza yeterli mi ?

Çözümü sadece hukuktan beklemek de doğru değildir. Ne zaman bu toplumda yaşayan her birey kendini, çocuk hakları ve insan hakları konularında duyarlı ve sorumlu hisseder ve bu şekilde davranır; o zaman yol almaya, yaşananları ve etkilerini azaltmaya başlayabiliriz. Çocuk istismarı ile sadece ceza kanunları ile mücadele edilemez. Öncelikle önleme çalışmaları için sistemli bir politika geliştirilmesi gerekir. Kamuoyuna yönelik bilinçlendirme çalışmalarından, çocuğun kendini nasıl koruyacağına yönelik eğitimlere, çocuklarla çalışan meslek elemanlarının seçimine kadar sürecin planlanması gerekir. Yine ailelerin de çocuğuna susmaması gerektiğini aşılaması gerekir. Çocuk kendisini değerli hissetmeli, bir yetişkin gibi söylediklerinin ve fikirlerinin önemli olduğunu bilmelidir. Bu konuda ailelere de büyük sorumluluk düşmektedir.

 

 Geçen yıl yürütmesi durdurulan  “Kimyasal Hadım” cezasının yeniden yürürlüğe girmesi  gündemde  kimsayal hadım nedir, bunu uygulayan  ülkeler var mı ?

Çocuklara yönelik cinsel suçlardan mahkum olanlara bazı ülkelerde zorunlu olarak; Almanya, İngiltere ve Fransa gibi bazı Avrupa ülkelerinde ise gönüllülere uygulanıyor. Türkiye’de ise 26 Temmuz 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanan Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi Hakkında Yönetmelik’te kimyasal hadıma “tıbbi tedaviye tabi tutulmak” başlığı altında yer verilerek gündeme gelmişti. Ve günümüzde artan elim ve vahşice haberler üzerine yeniden bir düzenleme gündemde.

Dünya çapında insan hakları örgütleri, kimyasal hadımın bir ceza yöntemi olarak suçlunun rızası olmadan zorla uygulanmasına karşı çıkıyor ve bunun işkence ile insanlık dışı uygulamalar kapsamına girdiğini belirtiyor. Bazı sağlık uzmanları cinsel suçların cinsellikle ilgili değil şiddet ve otoriteyle ilgili olduğu ve bu tür uygulamaların yararlılığı konusunda yeterli veri olmadığı gerekçeleriyle uygulamaya karşı çıkıyor. Yönteme maliyetli olması nedeniyle de çekinceyle yaklaşanlar var. Ancak bence söz konusu düzenleme yapılması planlanan uygulamayı mağdurlar açısından değerlendirmek ve çocuklarımızı ya da cinsel saldırıya maruz kalabilecek olan herkesi düşünerek yorumlamak daha doğru olacaktır.

Bunun ‘uygulanacak bir tedavi’ olarak isimlendirilmesi cinsel saldırı suçlarının bir şiddet eylemi olarak değil bir hastalık olarak görünmesine sebep olabilir ki bunun bir yanılgı olacağını düşünmekteyim. Temel almamız gereken nokta saldırganın cinsel güdülerinin kimyasal hadımla yok edilmesi değil, saldırganlık potansiyelinin düşürülmesi ve hatta yok edilmesi olmalıdır. Ayrıca çocuğa karşı cinsel saldırı, istismar suçunu gerçekleştirenlerin cinsel amaç güttüğünü söylemek tek başına yetersiz kalacaktır. Çünkü bu eğilim cinsel güdü değil vahşettir. Bu canilik de zihinden gelir. Dolayısıyla tek başına uygulanacak kimyasal hadım uygulamasının bu suçların işlenme oranın azalması yönünden yetersiz kalacağını düşünmekteyim. Elbette ki Türk Ceza Kanununda düzenlenmiş ve artırılacak cezai yaptırımlara ek olarak kimyasal hadım uygulamasının bir caydırıcılığı olacaktır. Neticede verilen ceza artırılıyor. Fakat tek başına kimyasal hadım uygulaması az önce açıklamaya çalıştığım sebeplerden ötürü yetersiz kalacaktır.

 

Bu tür suçlar için Türkiye’de yaşayan milyonlarca insan  idam cezası istiyor. Bunun içinde sosyal medyada birçok imza kampanyası düzenliyorlar. İdam cezası uygulanabilir mi ? İdam cezası gelse bile geçmişte işlenmiş suçları kapsar mı?

Suç ve cezanın geçmişe dönük uygulanamayacağının bilinmesi gerekmektedir. Muhtemel bir idam cezasının getirilmesine ilişkin yasa değişikliği olduğunu varsaydığımızda değişiklik öncesinde işlenen suçlar açısından uygulanması mümkün değildir. Yasa değişikliği olsa, bundan sonra işlenecek suçlar açısından idam cezası verilebilecek olsa bile bu durumu hukuki açıdan ele alacak olursak; idam cezası anayasal düzenlemelere ve evrensel insan haklarına ilişkin hukuk normlarına aykırılık teşkil edecektir. Kamuoyunun vicdanı rahatsız, son olaylardan sonra da öfkesi çok yüksek ve bu suçların failleri en ağır şekilde cezalandırılsın istiyorlar buna hak vermemek mümkün değil. Ancak objektif davranıp hukuki açıdan düşünecek olursak da idam cezası verilebilmenin bir insan eline verilmesi durumu oldukça tehlikeli bir durumdur. Ülkemizde idam cezasının getirilmesi imkansız değildir fakat uygulamasının hukuki açıdan ileride çok tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini öngörmek mümkün.