ÇANAKKALE RÜYASI - V -
ÇANAKKALE'YE geleceğimiz o gece eline bir balon verilmiş çocuklar gibi sevinçli ve heyecanlı idik
ÇANAKKALE’YE geleceğimiz o gece eline bir balon verilmiş çocuklar gibi sevinçli ve heyecanlı idik. Çanakkale’deki son gecemizde ise tam aksine elinde balonu alınmış çocuklar gibi üzgün ve hüzünlüydük.
Çünkü yarın sabah bu mukaddes topraklardan ayrılacağız, yarın sabah Çanakkaleli dostlarımızla vedalaşacağız.
Bu ayrılığa “Yolcu yolunda gerek” diyerek teselli bulacağız.
***
Bir dem olur hüzünle sevinci bir arada yaşarsınız ya bizde burada üç gün boyunca hem hüznü, hem sevinci, hem mutluluğu bir arada yaşadık.
Bir rüya gördük rüyalar şehri Çanakkale’de…
Bir bölümünde sevdalaşan, bir bölümünde destanlaşan bir rüya…
Bu rüyanın içerisinde sevgi ve sevda vardı.
Bu sevdanın ortak adı da vatan sevgisiydi.
*
Ah bu vatan sevgisi
Sevgilerin en yücesi,
Can içinde can
Önce Vatan, önce Vatan… (M.Ş. Baş)
*
Her sevgiden üstün, her sevgiden yüce bir sevdaydı o sevda;
Gezildiğinde, görüldüğünde, dinlenildiğinde insanın gönül tellerini titreten, gözlerini nemlendiren bir sevda...
Damarlarda kan olup dolaşan, destanlaşan, romanlaşan, şiirleşen bir sevda.
İşte biz böyle bir sevdaya şahit olduk Çanakkale’de…
Sevginin, sevdanın rüyasını gördük…
Kınalı kuzuların başlara yaktıkları kınayı,
Lise öğrenimi bırakarak anasını, babasını, kardeşini yavuklusunu terk edip Çanakkale’ye giden, cennete koşar gibi ölüme koşan Kınalı Kuzuların gönlünde yanan sevdayı, ölümsüz bir vatan aşkını gördük.
İşte bunun adı “Vatan aşkıydı”
Sevgi, sevda ve hasret vardı bu aşkın içinde.
Allah bizi böyle bir aşktan mahrum etmesin.
***
Sevdiklerimizi gördük Çanakkale’de...
Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün ayak izlerini, dehasını, devlet adamlığını, engin fikirlerini gördük. Onun kurtuluşa varan gözlerindeki sönmeyen ateşi gördük.
Seyit Onbaşı’yı gördük sırtındaki 215 kiloluk topun altında yıkılmadığını, basamakları birer birer çıkarak sırtındaki o ağır yükle, zafere ulaştığını ve tarihlere yön verdiğini gördük,
Ezineli Yahya Çavuş’un anıtlaştığını gördük,
Bedenin nerede olduğu bilinmeyen sadece mübarek başının defnedildiği bir mübarek kabirde o meçhul askeri gördük,
Şehitliklerde daha 17–18 yaşlarında iken şahadet şerbetini iştahla için kahramanların nurla dolu kabirlerini gördük,
Özetleyecek olursak:
Biz Çanakkale’de vatanın nasıl vatan olduğunu, cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, ÇANAKKALE’NİN NASIL GEÇİLEMEDİĞİNİ gördük.
Ve Asım’ın nesline veda edebilmek için uyandık o derin rüyadan.
*
Asım’ın nesli… Diyordum ya… Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar.
*
Şartlar ne olursa olsun.
İster üç övün yemeği sadece şekersiz üzüm hoşafı, isterse, elinde top tüfek
yerine kazma küreği olsun hiçbir güç karşısında boyun eğmeyen sadece rükûya gitmek için boyun eğen bir yüce milletin ferdi olmak ne kadar hoş ve gurur verici bir bir duygudur Yarabbi…
BURSA
Bindiğimiz araç Bursa’ya doğru yol alırken gönlümüzde ve ruhumuzda derin bir iz bırakıyordu hayra yorduğumuz ÇANAKKALE RÜYASI…
Yazımızın başında her Müslüman’ın ömründe kere de olsa Kâbe’yi, her Türk’ünde Çanakkale’yi görmesi gerekir demiştik.
Bu gereklilik karşısında devletimiz Türk Milliyetçiliğini ön plana çıkarmak bir Çanakkale ruhunu her gönüle yerleştirmek zorunda kalmalıdır.
Çanakkale ruhunu yüreğinde taşıyan bir insanın bu ülkenin bir çakıl taşına ihanet edeceği ihtimali milyonda birdir.
Çünkü Çanakkale ruhunda Atatürk’ü sevmek, 250 bin kınalı kuzuyu, gönderdeki bayrağı, kışladaki sancağı sevmek, helali, haramı bilmek, devlet malını sahiplenmektir.
Çanakkale ruhu gönüllerde var olması gereken bir imandır.
Çanakkale ruhu Gazi Mustafa Kemal Atatürk demek, hürriyet demek, istiklal demektir.
Çanakkale ruhu Seyit Onbaşı demek, Yahya Çavuş demek, Mehmet Akif ve kınalı kuzular demektir.
Çanakkale ruhu Edirne’den Kars’a kadar sathı vatanı sevmektir.
Bu sevgi kutsal, bu ruh aziz, bu ruh mübarektir.
***
Gidiyoruz Çanakkale’den yüreğimizin bir bölümünü Kilitbahir’da, bir bölümünü Sebdülbahir’de, bir bölümünü Mecidiye tabyasında bırakarak gidiyoruz.
Giderken de Ulu Önder Atatürk’ün “Ben size ölmeyi emrediyorum” dediği kınalı kuzularımızın aziz ve mübarek hatıralarının önünde tazimle eğilerek gidiyoruz.
Gidiyoruz ama imkânını bulduğumuz anda bir kere daha geleceğiz, biz gelmesek torunlarımızı göndereceğiz… Mübarek şehitlerimizin aziz ve mübarek ruhlarını Fatihasız bırakmayacağız.
Onları rahmetle yâd edip, saygıyla anacağız.
Mekânları cennet, ruhları şad olsun.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…