ÇANAKKALE RÜYASI - III -

Çanakkale'de üçüncü günümüz

ÇANAKKALE RÜYASI - III -
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Çanakkale’de üçüncü günümüz.

         İnsanın gönül tellerini titreten bir sabah ezanı ile uyandık. Namazımızı kıldık şehitlerimize Fatiha’lar gönderdik. Kahvaltı, çay ve muhabbet derken… 

         Saat 08.30…

          Ev sahibimiz Mustafa Berçin kardeşimin aracı ile Araba vapurundayız.  

Kaptanımız Çanakkale’yi ve Çanakkale tarihini çok iyi bilen çok değerli bir eğitimcimiz, tarihçimiz, kardeşimiz Metin Güven...

         Vapurumuz suları yara yara “Allah’ın yeryüzündeki cenneti” dediğimiz bir manzarayı seyretmekten öte Cennetmekân Mehmet Akif Ersoy’un;

“Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

 Boşanır sırtlara vadilere, sağnak sağnak.”dediği o ufacık karaya yani Gelibolu yarımadasına doğru yol alıyordu.

Karşımızda elinde tüfeği ile bir Mehmetçik sülüieti…

Heyecanımız artıkça artıyor. Yaklaşıyoruz KİLİTBAYIR denilen o tarihi yere Necmettin Halil Onan’a ait Bu mübarek toprakların kutsiyetini özetleyen “Bir Yolcuya” başlığını taşıyan o muhteşem şiirini görüyoruz.    

                             *
         Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
         Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
         Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
         Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
                                  *
         Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
         Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
         İstiklal uğrunda, namus yolunda,
         Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
                                  *
         Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
         Son vatan parçası geçerken ele,
         Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
         Mübarek kanını kattığı yerdir.
                                  *
         Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
         Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
         Bir harbin sonunda, bütün milletin,
         Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

                                  *

         Allah’a şükür işte biz bu gün hürriyetin zevkini tattığımız yerdeyiz. Rabbim bizi istiklal ve hürriyetimizden etmesin.

         Bayrağımızı indirtmesin, ezanımızı dindirtmesin.

Vapurumuz KİLİTBAYIR İskelesi’ne demir attığına “Bismillah” diyerek

ayak bastık bu mübarek topraklara, bu mübarek beldeye. Mehmet Akif Ersoy buraları için:

          **

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-

         Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya…  

         **

Dediği o ufacık kara parçası işte burasıdır.

Bu kara parçasındaki ilahi güç Çanakkale’yi geçilmez kılmıştır.

Burada şahadet şerbetini içen yaşları 17–18 olan Mustafa Kemal’in kınalı kuzularının göğüslerindeki iman dolu siperleri Fatih Sultan Mehmet’in buraya yaptırdığı kale ile Kanunu Sultan Süleyman’ın yaptırdığı kule kadar güçlü ve kuvvetlidir. İşte sözünü ettiğimiz kale ve kulede buradadır.

          Burası Çanakkale Boğazı’nın en dar yeridir.

         Burada resmettik dağın yamaçlarına yaslanan Mehmetçiğimizin resmini,

         Kayıt ettik zihnimize…

         **

DÜŞÜN Kİ, HAŞROLAN KAN, KEMİK, ETİN

YAPTIĞI BU TÜMSEK, AMANSIZ, ÇETİN…

BİR HARBİN SONUNDA BÜTÜN MİLLETİN

HÜRRİYET ZEVKİNİ TATTIĞI YERDİR.

**

Sözlerini… Bize bu zevki tattıranlara, bize bu kutsal vatanı, vatan olarak bırakanlara, okuduğu lisede öğrenimini bırakarak Çanakkale’ye koşan kınalı kuzulara rahmet olsun, mekânları cennet ruhları şad olsun.

                                                     ***

         İlk durağımız Çanakkale Savaşının en yoğun olduğu on binlerce Mehmet’imizin şehit olduğu MECİDİYE TABYASI oldu. Burada Akif’in “GEL SENİ TARİHE GÖMEYİM DESEM SIĞMAZSIN” dediği Seyit Onbaşı’nın kahramanlığını dinledik… Savaşın en kızgın anı Çanakkale Boğazı geçti geçilecek. Elde avuçta ne top var, ne gülle. Seyit Onbaşı elde kalan son güllelerden birini “Ya Allah ya Bismillah” diyerek arkalıyor yanındaki üç beş Mehmetçiğin şaşkın bakışları arasında 215 kiloluk gülleyi 4–5 basamakla yukarı çıkıp topun namlusuna sürüyor. Yine “Ya Allah Bismillah” diyerek topu ateşliyor. İşte o atış, işte o son gülle, işte o iman kuvveti yedi düvele “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” dedirtiyor Fransızların en büyük, en modern “batırılamaz” dedikleri savaş gemisini Marmara’nın mavi sularına gömüyor.

Bütün bunları dinlerken gönül tellerimiz titredi, gözlerimiz nemlendi. Ellerimizi semaya açıp Yüce Mevla’mızdan mağfiretler diledik. Bu tablo karşısında o mübarek insanın aziz hatırası önünde saygıyla eğildik. Türklüğümüzden, Müslümanlığımızdan, insanlığımızdan iftihar ettik. Ne mutlu bizlere ki böylesine muhterem ve mübarek bir neslin torunlarıyız dedik.

                                           ***

         Oradan bir başka adrese düşmanın mort edildiği MORTO KOYU’nda ŞEHİTLER ABİDESİNİ ziyaret ettik. Mehmetçiğin savaşta bile düşmanını kolladığını, kucakladığını gördük. Akabinde Soğan dere, Kereviz dere, Domuz Deresini sonrasında sahra hastanesinin kurulduğu Karanlık dereyi gördük. Şahin dere’de kurulan hastanede binlerce yaralının tedavi edildiği ağır hastaların Çanakkale’ye gönderildiği ve burada üç bin şehit verdiğimizi öğrendik.

         25 Nisan günü düşmanın karaya çıktığı ilk gün öldürülen İngilizlerin Mezarlığı da buradadır.

         Burada on yıl öncesine kadar sürülen tarlalarda insan kemiklerinin çıktığı söylenmektedir.         

         Yarın MEÇHUL ASKER anıtına gideceğiz. Yarını bekleyiniz.