ÇANAKKALE RÜYASI - II -
Çanakkale'de bu mübarek beldede ikinci günümüz
Çanakkale’de bu mübarek beldede ikinci günümüz.
Bir mübarek Cuma günü…
Saat 09…
Bindiğimiz araba hareket ediyor merak ettiğimiz yönlere doğru. Kaptan köşkünde iş adamı ve şair Mim. Kemal Ertuğrul var. “Ya Bismillah” deyip yola çıkıyoruz.
125 Km’lik bir yolculuktan sonra ASSOS Antik Kent’e gelebildik. Sayın Ertuğrul burasının yurdumuzun en son batı noktası olduğunu söyledi. Assos harabelerini gezdikten sonra yolumuza devam ediyoruz. Yolumuzun üzerindeki Aleksandır Truva denilen yere geliyoruz. Oradan hareketle İNTEPE’de rüzgâr tribünlerini seyretmekten kendimizi alamıyoruz.
TURGUT REİS bataryasını gördüğümüzde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar büyük bir lider, ne kadar ileri görüşlü bir kahraman oluğuna bir kez daha şahit oluyoruz. Mustafa Kemal Atatürk Turgut Reis Bataryasının 2.Dünya harbine girmemiz halinde savunmamız için Almanya’dan satın alıyor. Denizi gören iki önemli noktada bunları konuşlandırıyor. Ancak akıl dolu siyasi girişimleriyle pek çok savaşlardan yılgın ve bitik çıkan bu yorgun milleti savaşa sokmama başarısını gösteriyor ve bu toplar hala orada Çanakkale boğazını seyrediyor.
Dardanos’ta bulunan HASAN MEVSUF ŞEHİTLİĞİNİ gözyaşlarıyla inceliyoruz. Çanakkale’nin nasıl geçilmez kılındığını net bir şekilde burada görüyoruz.
Devam ediyor yolculuğumuz.
Bu kez TRUVA ATININ olduğu yerdeyiz.
Truva atının içerisine girip resimler çektiriyoruz…
***
Mihmandarımız Mim Kemal Ertuğrul asıl savaşın karşı tarafta yani Avrupa yakasında olduğunu söylüyor ve Çanakkale hakkında bizlere bilgiler veriyor. Sözün bir yerinde Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının Türk’ün yeniden var oluşunun destanını yazdırdıklarını söylüyor. Aklıma cennetmekân Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” adlı o muhteşem şiiri geliyor. Bu muhteşem şiiri sayfama taşımadan Çanakkale’yi anlatabilmem mümkün değil. Onun için bu muhteşem şiiri yerimizin darlığı sebebiyle birkaç mısrasıyla sayfamıza alarak cennetmekân Mehmet Akif Ersoy’u da rahmetle yâd etmiş olalım.
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Asım'ın nesli... Diyordum ya... Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Salâhaddin'i,
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber
***
İşte Cennetmekân Mehmet Akif Ersoy böyle anlatıyor Çanakkale
Savaşını… “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? // Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.” Diyor.
Bizde bu seri yazımıza yarın devam edeceğimizi söylüyor başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şühedalarımızı minnet ve şükranla yâd ediyor, mekânları cennet, ruhları şad olsun diyoruz.
Yazımız devam edecek, yarını bekleyiniz.