BENİM GÜZEL TÜRKİYEM

Eskilerde bildiğim kadarıyla bir tek Türkiye vardı, insanları insanlarını seven, insanları birbirine öylesine güvenen

BENİM GÜZEL TÜRKİYEM
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Eskilerde bildiğim kadarıyla bir tek Türkiye vardı, insanları insanlarını seven, insanları birbirine öylesine güvenen. Bir gönülle biribirine koşan, bir gönülle coşup taşan.

Ne “eski Türkiye” der ondan uzaklaşmaya çalışırdık; ne de “yeni Türkiye” der bir anlaşmazlık yaratırdık.

Bildiğimiz bu tek Türkiye güzeldi. Anadolu’suyla güzeldi, Trakya’sıyla güzeldi.

Daha ilkokul sıralarındayken sık sık dile getirdiğimiz, bir güzellikle okumaya çalıştığımız Anadolu adlı şiirimiz vardı.

“Sen, ne güzel bulursun, gezsen Anadolu’nu 

Dertlerden kurtulursun, gezsen Anadolu’nu

Billur ırmakları var, buzdan kaynakları var

Ne hoş toprakları var, gezsen Anadolu’nu

Orda bahar başkadır, yazlar kışlar başkadır

Ah bu diyar ne başkadır, gezsen Anadolu’nu” der o anda hem Anadolu hem de Trakya’yı bütününü gezmiş, görmüş, bunlarla bütünleşmiş gibi olurduk.

Türkiye yedi bölgesiyle bir başka coğrafya olarak gözümüzün önüne çıkar; bir başka gözümüzün önünde canlanırdı. Dört mevsimin birlikte yaşandığı bu topraklarda birbirini seven, birbiriyle bütünleşen ne güzel insanlarımız vardı.

Bir ağaç sevgisi, orman sevgisi her şeyden öncede vatan sevgisi sürer giderdi içimizde. Dağların yollara bakan yüzlerinde çok uzaklardan baktığınızda bile gördüğünüz (ÖNCE VATAN) sözcüğü yazılıydı. Çocukluğumuzda yaşadığımız o toprakların çatısız evlerin damlarında daha uykuya dalmadan gökteki yıldızları sayar, samanyolundan bizlerde gidip gelmeye çalışırdık. Herkes korkusuz, herkes o tür tatlı anlar geçirmeye çalışırdı. Ayrıca bir ağaç sevgisi, orman sevgisi daha da ötede insan sevgisi vardı.  ağaçlara ağaçların oluşturduğu o ormanlara canımız gibi bakar, canımız gibi korurduk.

Fatih Sultan Mehmet “ormanımdan dal kesenin kellesini keserim” diye buyurmuşlardı. Koca İstanbul bu yüzden yeşili bol bir boğaz kenti haline gelmişti. Bir yerde bunların tümü sevdamız olmuştu.

Birde bugünlere bakalım..

Başta güzel İstanbul olmak üzere, yurdun birçok yerlerinde çeşitli nedenlerle ormanlar kesiliyor, yeşil alanlar bir bir yok ediliyor.

Nerede o “Sakın Kesme” diye bir şiir yazan ve bize öylesine seslenen şair Mehmet Emin Yurdakul. Bakın ne diyordu, daha şiirinin başında..

“Ey hemşeri! Sakın kesme, yaş ağaca balta vuran el onmaz

Bu kütükler, nice yıldır hiç birine kervan gelmez kuş konmaz

Sakın kesme, her dalından bir güzel kuş ses versin

Sakın kesme, gölgesinde şu yorgun çiftçi dinlensin”

Evet, dünkü Türkiye’de bu güzellikler, bu gönülden seslenişler vardı.

Ne yazık ki her geçen günde süregelen değer yargılarımızı bir bir kaybediyor, içeride ve dışarıda birbirimizle kavgalı duruma düşüyoruz.