BATIYI ANLAMADAN BATI İLE MÜCADELE EDEMEYİZ
Batı dünyası bir ülkenin rejimiyle çok fazla ilgilenmez
Batı dünyası bir ülkenin rejimiyle çok fazla ilgilenmez. Çıkarı var mı, yok mu ona bakar. Ülkelerin durumuna göre pozisyonlar alır. Gerekiyorsa yönetimlerini değiştirir. Türkiye’nin demokrasi ile yönetilmesi çıkarına olduğu için de rejimin bu şekilde kalması için çalışır. Şayet içinde radikalizmi barındıran bir Türkiye olmuş olsa kendi sınırında terör sarmalına düşen bir Türkiye olacak ve böylesi bir durumda da Batının güvenliği için var olan bir tampon bölge ortadan kalkmış olacak. Bu yüzden güvenli bir Türkiye onların da güvende olması anlamını taşır. Ancak Türkiye’nin doğusunu bu değerlendirmenin dışında tutarlar. Bir diğer ifadeyle PKK, FETÖ ve diğer yasadışı örgütlerle terörü beslemek Batı için önemlidir. Yani Türkiye’den koparılmış bir coğrafya onların güvenliğini tehdit etmez. Aksine bu onlar için Ortadoğu’da İsrail gibi ikinci bir müttefik hem de kapana kısılmış bir Türkiye demektir. Ortadoğu’da mezhep çatışmaları ile bir kaos ortamı oluşturmak ne kadar kolaysa Türkiye’de de etnik temele dayalı bir çatışma ortamı çıkarmak da o kadar kolaydır onlar için. Ama bugüne kadar milletimizin sağduyusu ile bunu başaramadılar.
Ancak Batı, bugüne kadar Ortadoğu ülkelerinde bu tip politikalar hayata geçirmeyi başardı. Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Ürdün gibi onlarca ülke hep Batı projesi ile bugün ortaya çıkmış devletlerdir. Krdigerarın olmadığı yerde darbeci generdigerer vardır onların emrinde. Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta olduğu gibi. Ancak son yıllarda ABD ve Batı Ortadoğu’da yeni bir politika geliştirdi. Bu politika değişikliği Barak Obama döneminden itibaren başladı denebilir.
Şöyle ki; ABD’nin Barak Obama döneminde Ortadoğu’da etkinliği azalmıştır. Aslında bunun çok somut örnekleri de var. Bu dönemde Afganistan ve Irak’tan askerlerini çekmesi, Suriye’de Rusya’nın müdahalesi ile pasif durumda kalması, İran’a onlarca yıldır uyguladığı ambargolardan vazgeçerek İran’ın Ortadoğu’da etkisini artırmasına göz yumması, Türkiye’ye sırtını dönmesi gibi.
Oysaki mesele derinlemesine analiz edildiği zaman durumun çok farklı olduğu ve ABD ile Batı’nın aslında bütçelerine çok fazla dokunmadan Ortadoğu’da yeni bir politikayla orta ve uzak vadedeki planlarını uygulamaya koyduğu anlaşılabilir. Hem geliştirdiği silahları satacak hem de küresel şirketleriyle bu bölgenin bütün kaynaklarını kullanma hakkı elde edecekler. Petrol, doğalgaz gibi.
Biraz hafızalarımızı yokladığımızda 1990 yılında ABD’nin Irak’ta Saddam Hüseyin’i devirmek için başlattığı Körfez Savaşı sonrasında Kuzey Irak bölgesinden binlerce Kürt ve Arap ABD’ye götürülmüştü. İşte bugün ABD Ortadoğu’dan askerini çekmişse ve buna rağmen hala bu coğrafyada kaos kargaşa ve savaş varsa bunun arka planını Batıya götürülen bu göçmenlerde aramak lazım. Mezhep savaşları ile boğuşan Ortadoğu’nun bugünkü halinin, ABD’de ve Batıda eğitilip yeniden bu coğrafyaya ajan olarak gönderilen bu insanların faaliyetlerinde gizli olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Bugün bu insanların yeniden Ortadoğu’ya bir amaç için yeniden döndüğünü ihtimdigerer dışında tutamayız. Yani Batı ve ABD artık kendi silahı ve askeriyle yaptığını bugün bu insanlarla yapıyor. Geliştirdiği bu yeni strateji ile kendi insanımızla içimize nifak tohumları serpiştirerek bizi bölüp parçalayacak yeni bir oyunu sahnelemeye başladı. Plan, İslam dünyasında bir mezhep çatışması meydana getirmektir. Şii-sünni çatışması. Başarılı olur mu bilinmez. Ama şu çok açık ki planın fitili ateşlenmiş ve roller dağıtılmış. Tek sorun; Müslümanlar bu tuzağa düşer mi? Zaman gösterecek. Bu biraz da Müslüman liderlerin ve Müslümanlar’ın ferasetine bağlı. Tabii ki planı gerçek müminin feraseti bozacak. Başka bir yolu yok çünkü.
Peki, Batı niçin bunu yapıyor?
Hem çıkarlarının ömrünü uzatmak hem de yine yeniden yeni bir Müslüman egemenliği altında yaşamamak için. Yani bu sendrom Batı’nın bilinç altında saklı zaten. Endülüs’ün ve Osmanlı’nın zihinlerinde yarattığı sarsıntı Batı dünyasını Müslümanlara karşı sürekli uyanık kalmaları gerektiğini öğretmişe benziyor. Sömürgecilik zihniyetinden kalan Batı dünyasının yöntemleri hala modern çağda kendilerinden olmayanlara karşı başka bir şekilde kullanılmaya devam ediyor.
Batı ile kuvvet kullanarak mücadele etme düşüncesinden uzak olmak kaydıyla sadece onlarla yarışan bir toplum olmayı başarmamız gerekiyor. Çatışma kültürü içinde olmaktan ziyade daha çok insani değerler üzerinden sosyal, ekonomik ve kültürel değişim ve dönüşümler meydana getirecek yeni gelişmeler kaydetmek bireyin, toplumun ve devletin temel görevi olmalıdır. Arzu edilen yaşam standartlarına kavuşmak için kirli düşüncelerle hareket eden bir toplum ve devlet olmaktan uzak, sadece bütün insanlığa hizmet edecek temel ve kalıcı politikalar üretmeye ihtiyaç var.
Her şeyden önemlisi bilim ve teknolojiyi gençlerimizin odağı haline getirmemiz gerekiyor. Müslüman birey ve toplum, kısır ideolojik çekişmeler ve inanç bağlamında arkası gelmez taassupçu düşünceler sarmalından vakit kaybetmeden kurtulmalıdır. Devlet, eğitim politikalarını belirlerken buna uygun politikalar üretmelidir. Bireyi ve toplumu ideolojik ve teolojik tartışmalara hapseden politikalar terk edilmediği sürece bu kutuplaşmalar devam edecektir hem de Batının istediği şekilde. Politize olmuş birey ve toplumun yüzleştiği tek şey kaos olur. Bunlarla yüzleşmemek için Batıyı anlamak zorundayız. Onların niyetlerini, amaçlarını ve stratejilerini anlamadan onlarla mücadele edemeyiz. Onun için düşünce üretmekten başka seçeneğimiz yok. Bilgi, birey ve toplum için en değerli hazinedir. Tabi ki doğru zamanda, doğru kişilerin elinde olduğu sürece.
Kalın sağlıcakla.