AŞI OLALIM MI?
Son zamanlarda hem TV ekranlarında hem de sosyal medyada en çok tartışılan konu koronavirüs aşısı.
PCR testlerindeki pozitiflik oranı neredeyse yüzde 20’lere yaklaştı. Günlük vaka sayıları 40 binlere merdiven dayamış. Ağır hasta sayımız ise sadece son bir ayda iki katına ulaştı. Ne kadar üzülsek, söylemeye açıklamaya ne kadar korkarsak korkalım, yoğun bakımlarda doluluk oranlarımız da alarm veriyor.
Bu felaket tablosu karşısında biz ne yapıyoruz? koronavirüs aşısını yaptıralım mı, yaptırmayalım mı?”
Hatta aşının içine yerleştirilen bir cip ile takip edileceğimiz, genlerimizle oynanarak ırki özelliklerimizden uzaklaştırılacağımız konuşuluyor.
Bir kesim, aşı karşıtlığını saçmalık ve bilim dışı görürken, aşı karşıtları ise karşı tarafı saflık ve aptallıkla suçluyorlar.
Aslında iki tarafında haklı gerekçeleri ve argümanları var. Tüm dünyada olduğu gibi ilimizde de bir aşı karşıtlığı var. Ancak bu karşıtlık körü körüne bir karşıtlık ve tıbbı inkâr anlamında bir karşıtlık değil.
Tarih boyunca benzer uygulamamanı oluşturduğu olumsuzluklar, insanların son yüz yılda duçar oldukları hastalıklar ve daha birçok gerekçe ile karşı çıkılan aşıyı ısrarla savunanların da gerekçeleri de bilimsel.
Gerçek şu ki, tartışmaları yabana atmamak ve izlemek lazım. Küresel güçler ve dünyaya nizamat verme hastalığını genlerine zerk eden çevreler, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmaz. Bu tür yaklaşımları komplo teorisi diyerek bir kenara bırakmak da doğru değil.
Aşının faydasını tartışmak elbette abesle iştigal olur. İcat edilen aşı kısa sürede etkisini olumlu olarak gösterip tedavide önemli bir başarı sağlanabilir.
Bizler de aşımızı olacağız elbet ve şifayı Rabbimizden bekleyeceğiz. Ancak aşının uzun süreli etkilerini şimdiden tespit etmemiz zor ve hatta imkânsız. Bu tip etkiler belki 40-50 yıl sonra görülecektir.
Dememiz o ki aşı taraftarları gibi aşı karşıtlarını da dinleyelim. Hiçbir görüşü yabana atmayalım..