ANKARA'DAKİ PATLAMAYA GÜLMÜŞTÜM

Pazar günleri pek nadir çıkarım dışarıya

ANKARA'DAKİ PATLAMAYA GÜLMÜŞTÜM
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Pazar günleri pek nadir çıkarım dışarıya.

Evimde oturur bulabildiğim klasik filmleri maç varsa maçları seyrederim.

13 Mart 2016 pazar günüde televizyonun karşısına geçmiş maç izliyordum.

Ben maçları izlerken hanımda televizyonda normal programları izliyordu ki birden bağrışmasını duydum odasına girdiğimde “Ne oluyor” sorusunu soramadan “Ankara’da yine patlama olmuş” dedi.

Duyarsız bir insan değilim hiç kimsenin gözyaşına, acısına, feryadına dayanamam ama bu haberi duyunca gülümsedim.

Neden gülümsediğimi bilmiyordum. Ama gülümsedim.

Çünkü ağlanacak halimize gülmeye alışmıştık.

Aklıma Aziz Nesin’in “Gülümsemek adaleti olmayan bir düzende sessizce edilmiş bir küfürdür” sözü geldi.

Bu kez suratım asıldı ağlamaklı bir hal aldım.

 

 ANKARANIN GÖBEYİNDE PATLAYAN BOMBALAR 

 

 07 Haziren 2015 tarihinde yapılan seçimlerde AKP tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu sağlayamadı. Bu sonucu beğenmeyen cumhurbaşkanımız “Dört yüz yerli ve milli milletvekili” hevesiyle ülkeyi ikinci bir seçime götürme kararı aldırdı.

Bu arada yandaş basın “AKP’ye dört yüz yerli ve milli milletvekili verin istikrar bozulması”  manşetini atarken bir başka havuz medyası “Ya istikrar ya kaos” manşetleri atmaktan çekinmedi.

Ve bu millet Ekim 2015 tarihinde yapılan ikinci seçimde istikrar ve güven ortamı umuduyla AKP’ye % 49 oy verdi. Ama ufukta istikrar gibi bir şey gözükmedi.

                                            ***

Bu seçim sonucu AKP’nin aldığı oy hükümeti tek başına kurmaya yetiyor ancak haydigererindeki başkanlık sistemine geçmeye yeterli olmuyordu.

Yani istikrarsızlık devam ediyordu.

Şehitsiz günümüz yoktu.

İstisnasız her gün ikişer, üçer bazen dörder, beşer şehit veriyorduk.

Terör zirve yapmış bazı yerlerde “Hendek Savaşları”  başlamış durumdaydı.

Her yerde bombalar patlıyor başbakanımız Davutoğlu “Bizden habersiz bu coğrafyada yaprak kımıldamaz” diyordu.

Haklıydı…

Sayın Başbakandan habersiz bu bölgede yaprak kımıldamıyor ama bombalar birer birer patlıyordu.

İsterseniz doğuya, güneydoğuya değil, Türkiye’nin başkentine gidelim.

                                            ***

Tarih 10 Ekim 2015 yer Ankara Gar hain ellerin düzenlediği bir bombalı saldırıda 102 ölü… 246 yaralı… 

Dört ay sonra tarih 17 Şubat 2016 yine Ankara… Yer bu kez Merasim Sokak yine haince bir patlama 29 ölü… 61 yaralı.

Aradan bir ay bile geçmiyor yine Ankara’nın kalbi yani Kızılay… Tarih 13 Mart 2016 saat 18.45 yine kdigereş bir eylem, yine kanlı bir bomba… 37 ölü…125 yaralı…

 

                                           ***

Aynı günün akşamı başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş televizyon ekranlarında bu ülkede hiçbir şey olmamış bombalar patlamamış gibi  “İyi çalışırsak 330’zu buluruz” diyor.

Yani bu ülkenin tek derdi, tek sorunu 330 milletvekilini bulmak.

Başka sorun yok…

                 

                                            ***

Türkiye’nin başkenti, Ankara’nın göbeğinde altı ayda üç bombalı saldırı oluyor ve bu saldırılarda 168 vatandaşımız can verirken yüzlerce yaralımız oluyor.
          Bu son saldırıdan 45 dakika sonra başbakanlık RTÜK kararıyla yayın yasağı getiriyor.

Bu ülkenin İçişler Bakanı ise bu hadisede bakanlığını aklamak için “Dünyanın her yerinde terör yüzde yüz engellenebilen bir olay değildir.” Diyor.

Yani mealende olsa “Biz bu terörü % 100 önleyemeyiz” diyebiliyor. 

                                            ***                                          

Yandaş basının heyecanlı yazarı Abdulkadir Selvi televizyon ekranlarında insanlarımızın gözüne baka baka “Terörle iç içe yaşamalıyız” diyor.

Yetmiyor… Yargıtay Başkanı "Maalesef bu terörle ülkemiz yaşamak durumunda" diyebilme gafletini gösterebiliyor.

O zaman bu ülkenin vatandaşları teröre, teröristlere, hırsızlıklara, yolsuzluklara da alışsın. Bunlarla da iç içe yaşasın böylelikle yargıya, Yargıtay’ da ihtiyaç kalmaz.

                                            ***

Peki, vatandaşımız ne diyor?

Vatandaşımızda diyor ki “Bu bölgede bizden habersiz yaprak kımıldayamaz” diyen Sayın Başbakanın bu saldırıları önlemek için MİT denilen bir kurumu, bu kurumun başında bir müsteşarı, emniyetimizin istihbarat ağı yok mu?..

Varsa bu kurumların işlevi nedir.

Neden işlevini yapmıyorlar?

Neden kuvvetli bir istihbarat ağları yok?

İstikrardan vaz geçtik, istikrarı sormuyoruz. Neden bu ülkede istifa denilen bir müessese yok?..

Onu merak ediyoruz.