Yığınki'deki Tarihi Değirmenlere sahip çıkalım
Eğitimci Ali Canpolat, Harput'tan sonra tarihi geçmişiyle Aksaray Mahallesi'nin ön plana çıktığını bu nedenle mahallede tarihi yapılara sahip çıkılması gerektiğini söyledi.
Eğitimci Ali Canpolat, Aksaray (Yığınki) Mahallesi konulu bir makale kaleme alarak Yığınki'de bulunan tarihi değirmenlere sahip çıkılması gerektiğini söyledi. Canpolat makalesinde “Aksaray Mahallesi, Coğrafi olarak şehir merkezine 1.5 km mesafede, eski adı Yığınki (Iğıki) olan ve 1834 yılına kadar Harput'a bağlı bir köydü. Köyde bulunan bol su kaynakları (Şorşor Deresi, Dipsiz Göl, Kırk Gözeler, Çatal Çeşme, Yamağ Pınarı, Soğuk Su, Ağa Gölü gibi), bu bölgeyi önemli bir yerleşim alanı durumuna getirmiş'' (1).
‘'Aksaray Mahallesi'nin tarihsel geçmişi M.Ö. 2000'lere kadar uzanıyor. Yerleşime elverişli toprakları Altınova''nın önemli bir parçasını oluşturuyor. Zengin su kaynakları ve verimli tarım alanlarıyla tarihsel geçmişte bu bölge insanlar tarafından tercih edilen önemli bir yerleşim yeri haline getirilmiş. Şehir Harput'tan Mezireye (Altınova) inince 1956 yılında bu köye, mahalle statüsü kazandırılmasıyla birlikte bu yerleşim yerine göç hareketleri hız kazanmış ve kentleşme hızlanmış. Özellikle Devlet Demir Yolları ve Çimento Fabrikası gibi tesislerin kurulmasıyla çevresindeki arazilerin rant değeri artmış ve mahalle gelişmeye başlamış. Fakat bu cazibe zamanla çimento fabrikasının yarattığı çevresel kirlilik nedeniyle tersine dönmüş. Şimdilerde mahallede yaşanan ekonomik ve çevresel sorunlar dikkat çekiyor. Tarım alanlarının azalması, su kaynaklarının kirlenmesi ve çimento fabrikasının olumsuz etkileri, mahalle sakinlerinin karşılaştığı başlıca sorunlar arasında” dedi.
Aksaray mahallesinin tarihsel geçmişinde değirmenlerin önemli bir yer tuttuğuna dikkat çekerek “Şehrimizin Harput'tan sonra aslında sahip çıkılması gereken bir diğer tarihsel geçmişi de bu mahallede yer alıyor. Tarihi konaklardan eser kalmadı ancak su değirmenlerinin harabeleri kısmen de olsa duruyor. Su değirmelerinin tarihi ne kadar eskiye dayanıyor konusunda bilgi sahip değilim. Ancak Yığinki'nin değirmenlerinin bazılarının tarihi ilk su değirmenlerinin tarihine yakındır. Metal oluk olmadığı dönemlerde el işçiliği ile taş oyularak yapılan değirmen ambarları (olukları) bu tarihin kanıtıdır. Değirmenler elektriğin olmadığı dönemlerin un fabrikalarıdır. İşte Harput şehrinin sanayi öncesi nerede ise tüm un ihtiyacının karşılandığı değirmenlerin bu köyde yer aldığı bilgisine ulaşıyoruz. Kırkgözeler ve Azgın Çay deresinden akan suyun güzergâhında 7 değirmenin faaliyet gösterdiğini Jeolog İsmet Ülker'in Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Dergisinin 55. Sayısında yer alan yazısından öğreniyoruz. Çocukluğumdan beri bu mahallede yaşamış biri olarak 15 yaşlarında iken aynı zamanda çulluk avlağı olan Şorşor Deresi boyunca gezdiğim zamanlarda kalıntılarını gördüğüm bu değirmelerin geçmişten günümüze bilgilerine hep ulaşmak istemişimdir. İşte yaptığım araştırma ile sonunda bu bilgilere ulaşıyorum. Sayın İsmet Ülker'e bu hafıza kaydını bizlere aktarmış olmasından dolayı teşekkür ediyorum. Sayın Ülker Iğıki'deki bu değirmenleri yer krokisi çizerek isimleriyle birlikte şöyle anlatıyor:
GEÇMİŞTE KALAN HAYAT PARÇALARI (2)
‘‘YEDİ DEĞİRMENLİ AKSARAY MAHALLESİ, DEĞİRMEN YAPILARI VE DEĞİRMEN HAYATI ÜZERİNE BİR YOLCULUK.
‘‘Yığıki ile Sürsürü köyleri arasında, bol su çıkışlı ‘‘Kırkgöze'' kaynaklarından beslenen Değirmen Deresi (Harkı) üzerinde kurulu olan bu değirmenlerin yerleri ve isimleri kroki üzerinde gösterilmiştir. Her biri ayrı bir işletme olan bu yapılar, sahipleri ya da işletmecilerinin adları ile anılır ya da tanınırdı. İlk sırada yer alan Başdeğirmen'in mülkiyeti ve işletmesi Canpolat Ailesi'nden, Yemen Seferlerine de katılmış olan ‘‘İbraham Çavuş''a, ikincisi Arakeroğlu Ailesine, üçüncüsü Çöteli Faik Bey'e, dördüncüsü ‘‘Miran'' isimli Ermeni yurttaşa, beşincisi ‘‘Dudak Bekir''namlı Bekir Sakallıoğlu'na, altıncı değirmen ise hem değirmencilik hem unculuk yapan ‘‘Değirmenci Şükri''ye, yedinci ve son değirmenin sahibi ise pek bilinmezdi.
DEĞİRMEN YAPILARI
Değirmenlerin kendine mahsus yapısal özellikleri ve dış görünümleri vardı. Çift kapılı, yüklü hayvan girecek büyüklükte, önünde duvara yaslı eski değirmen taşları olan bu yapılar, su basmanı taş, duvarları kerpiç örme, genellikle 20x10x5 m. boyutlu, toprak damlı olarak inşa edilirdi. Değirmenlerin içi yaz mevsiminde pek serin olurdu. Girişte sol tarafta, en altta değirmen harkı, üzerinde özel bir sistemle oturtulmuş değirmen taşları, en üstte ise buğday ambarı ve değirmen ‘‘şak şakısı'' bulunurdu. Girişte sağ tarafta değirmen avlusu, ön duvarlara bitişik olarak değirmenci odası, yanında ise tandır işlevi de gören bir ocak bulunurdu. Mayasız undan yapılan ekmeğe ‘‘pağaç'' (parğaç) denirdi. Aç olunca tadına doyulmazdı. Değirmenlerin önemli bölümlerinden birini de ‘‘değirmen ambarları'' oluştururdu. Genellikle yüksek bir duvar üzerinde son bulan değirmen harkı ile değirmen arka duvarı arasında yaklaşık 3 metre çapınca, 7-8 metre derinlik gösteren, (aşağı doğru çapı daralan ve taş örme yapılar olan) değirmen ambarları bulunurdu. Tabanda ise 1-1.5 metre yükseklik gösteren ve değirmen çarkına doğru daralan bir dehliz, ucunda ise basınçlı su veren, çelik sacdan bir boru bulunurdu. Bu borudan basınçlı çıkış yapan su değirmen çarkını, değirmen çarkı da değirmen taşını çevirirdi. 5-6 yıl çalıştırılan değirmen taşları eskiyince, yerinden alınır değirmen önünde uygun bir yere bırakılırdı. Bu durumda değirmen çalışmaz değirmen ‘‘çılgıdır'' değirmen taşı ise ‘‘taşkıran olmuş'' derlerdi. Özellikle, değirmenler çalışırken çıkan ve duyulan farklı tonlardaki ritmik sesler, bitmez tükenmez doğaçlamalara dönüşür aslında uyumlu bir orkestrayı çağrıştıran bu sesler, bir nevi ‘‘değirmen senfonileri'' olarak hem değirmen içinde hem değirmen çevresinde yankılanıp dururdu” ifadelerine yer verdi.