YERELE TAKILMAYALIM
Geçmiş yazılarımıza şöyle bir göz gezdirdiğimde yerel gündem ve kısır tartışmaların içinde boğulduğumu htim
Geçmiş yazılarımıza şöyle bir göz gezdirdiğimde yerel gündem ve kısır tartışmaların içinde boğulduğumu htim.
Yerel bir gazete olduğumuz doğru. Yerel bir gazetede yerel konuların ve olayların yer bulması da belki doğal. Belki bu teselli cümleleri kendime gücenikliğimi biraz hafifletir ama yerelin girdabında kendimi heba etmenin de çok doğru olmadığını gördüm.
Yereli ve yerel gündemi küçümsediğimi ve basite aldığımı zannetmeyin. Yereli görmeyen, yerelden güç almayan hiçbir gayret başarıya ulaşmaz. Benim ifade etmek istediğim şehir gündeminin sığ, banal ve kendini tekrardan öteye geçmeyen gündemine laf yetiştirmeye çalışmanın gereksizliği.
Oysa gazeteciliğin bin bir türlü sorumluluğu ve vecibesi var. Her fırsatta ifade ediyoruz ki bizlerin ulaştığı ya da bizlerin sesimizi duyurduğumuz her bir ferdin ve hemşerimizin bizden beklentileri var. Şehirle ilgili duyarlılıkla birlikte ülke ve dünya gündemiyle ilgili duymak istedikleri var. Yaşanan olayların ülkemize olumlu ve olumsuz yansımaları hakkında yorumları görmek gibi bir beklentileri var.
Yerel bir gazete olmamız beni bu satırları yazmama sebep oldu. Gördüm ki ülke ve dünya umurumda olmamış. Savaşın eşiğine geldiğimiz, bir çok cepheden ateş çemberi içinde oluşumuz bende pek de yankı bulmamış. Duyarsızlığım ve nemelazımcılığım beni fanatik bir yerel ağız ve kalem yapmış.
Yok dostlar yok… Ben bu değilim ve olmamalıyım. Şehre değmekle birlikte ülkemizin sorunları da bende karşılık bulmalıydı. Benim de Rusya kriziyle ilgili, Bayırbucak Türkmenleri, Irakla yaşanan Musul'daki asker meselesi, güneydoğuda sokağa çıkma yasağı ve camileri yakmaya varan alçaklıklar bu satırlarda kendine yer bulmalıydı.
Belki biraz geç oldu ama bunu telafi etme imknım halen elimde. Bugünden sonra tek kanatlı değil çift kanatlı olma sorumluluğunu daha bir üzerimde hissedecek ve ona göre adımlar atacağım.
Hazır Hakimiyet Gazetemiz artık daha çok kitlelere ulaşma imkanına kavuşmuşken, hazır yeni yazar kadrosu ile daha bir güçlenmiş ve bu haliyle genel kabul görmüşken bu imkanı daha etkin kullanmanın zamanı geldi diye düşünüyorum.
Ülkemizin geçtiği zor bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Çevremizdeki düşmanlarımız gün geçtikçe artıyor. Bunun sebebini çok düşündüm ve ortaya tek bir gerçek çıktı ki o da Türkiye'nin mazlumun yanında yer alma tercihi.
Türkiye, yanı başında cereyan eden Suriye meselesinde körler ve sağırları oynasaydı inanın hiçbir sorun olmayacaktı. Suriye'nin kendi halkına uyguladığı zulüm ve öldürmelere sessiz kalan bir Türkiye olsaydı belki maddi çıkarımız da olacaktı. Esat'la dostluğumuz bütün zulümlere rağmen devam etseydi her şey günlük gülistanlık olacaktı.
Türkiye'den bu tavrı bekleyenler ve bizim tepkisiz kalacağımız bekleyenler asımın nesli olduğumuzu unutmuşlardı belki de. Kanayan bir yara gördüğünde onu dindirmek için çifte yiyen, kamçı yiyen bir misyonun temsilcileri olduğumuzu nereden bileceklerdi ki?
Biz mazlumun yanında olan, şiddetten kaçarken denizde boğulup kıyıya vuran bir çocuğun cansız bedeni karşısında gözyaşı döken ve sorunun giderilmesi noktasında bedel ödeme pahasına adım atan bir yönetimimiz, başbakanımız ve cumhurbaşkanımız varsa ne kadar mutlu olsak azdır. Ya duyarsız olsalardı. Ya eskileri gibi tüm bu yaşananlara rağmen balolarda vals yapıp kadeh tokuştursalardı….
Yerel bir gazete olduğumuz doğru. Yerel bir gazetede yerel konuların ve olayların yer bulması da belki doğal. Belki bu teselli cümleleri kendime gücenikliğimi biraz hafifletir ama yerelin girdabında kendimi heba etmenin de çok doğru olmadığını gördüm.
Yereli ve yerel gündemi küçümsediğimi ve basite aldığımı zannetmeyin. Yereli görmeyen, yerelden güç almayan hiçbir gayret başarıya ulaşmaz. Benim ifade etmek istediğim şehir gündeminin sığ, banal ve kendini tekrardan öteye geçmeyen gündemine laf yetiştirmeye çalışmanın gereksizliği.
Oysa gazeteciliğin bin bir türlü sorumluluğu ve vecibesi var. Her fırsatta ifade ediyoruz ki bizlerin ulaştığı ya da bizlerin sesimizi duyurduğumuz her bir ferdin ve hemşerimizin bizden beklentileri var. Şehirle ilgili duyarlılıkla birlikte ülke ve dünya gündemiyle ilgili duymak istedikleri var. Yaşanan olayların ülkemize olumlu ve olumsuz yansımaları hakkında yorumları görmek gibi bir beklentileri var.
Yerel bir gazete olmamız beni bu satırları yazmama sebep oldu. Gördüm ki ülke ve dünya umurumda olmamış. Savaşın eşiğine geldiğimiz, bir çok cepheden ateş çemberi içinde oluşumuz bende pek de yankı bulmamış. Duyarsızlığım ve nemelazımcılığım beni fanatik bir yerel ağız ve kalem yapmış.
Yok dostlar yok… Ben bu değilim ve olmamalıyım. Şehre değmekle birlikte ülkemizin sorunları da bende karşılık bulmalıydı. Benim de Rusya kriziyle ilgili, Bayırbucak Türkmenleri, Irakla yaşanan Musul'daki asker meselesi, güneydoğuda sokağa çıkma yasağı ve camileri yakmaya varan alçaklıklar bu satırlarda kendine yer bulmalıydı.
Belki biraz geç oldu ama bunu telafi etme imknım halen elimde. Bugünden sonra tek kanatlı değil çift kanatlı olma sorumluluğunu daha bir üzerimde hissedecek ve ona göre adımlar atacağım.
Hazır Hakimiyet Gazetemiz artık daha çok kitlelere ulaşma imkanına kavuşmuşken, hazır yeni yazar kadrosu ile daha bir güçlenmiş ve bu haliyle genel kabul görmüşken bu imkanı daha etkin kullanmanın zamanı geldi diye düşünüyorum.
Ülkemizin geçtiği zor bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Çevremizdeki düşmanlarımız gün geçtikçe artıyor. Bunun sebebini çok düşündüm ve ortaya tek bir gerçek çıktı ki o da Türkiye'nin mazlumun yanında yer alma tercihi.
Türkiye, yanı başında cereyan eden Suriye meselesinde körler ve sağırları oynasaydı inanın hiçbir sorun olmayacaktı. Suriye'nin kendi halkına uyguladığı zulüm ve öldürmelere sessiz kalan bir Türkiye olsaydı belki maddi çıkarımız da olacaktı. Esat'la dostluğumuz bütün zulümlere rağmen devam etseydi her şey günlük gülistanlık olacaktı.
Türkiye'den bu tavrı bekleyenler ve bizim tepkisiz kalacağımız bekleyenler asımın nesli olduğumuzu unutmuşlardı belki de. Kanayan bir yara gördüğünde onu dindirmek için çifte yiyen, kamçı yiyen bir misyonun temsilcileri olduğumuzu nereden bileceklerdi ki?
Biz mazlumun yanında olan, şiddetten kaçarken denizde boğulup kıyıya vuran bir çocuğun cansız bedeni karşısında gözyaşı döken ve sorunun giderilmesi noktasında bedel ödeme pahasına adım atan bir yönetimimiz, başbakanımız ve cumhurbaşkanımız varsa ne kadar mutlu olsak azdır. Ya duyarsız olsalardı. Ya eskileri gibi tüm bu yaşananlara rağmen balolarda vals yapıp kadeh tokuştursalardı….