YAPILANLARI YOK SAYMAK KENDİNİ YOK SAYMAK ANLAMINA GELİR Mİ?
Algılar ve sanallıklar mı daha gerçektir ya da somut olanlar mı? Ya da tersinden sorarsak soruyu insanlar, yanlış da olsa rivayetlere ve dedikodulara mı daha çok meyleder ya da gerçeklere, görülen v
Algılar ve sandigerıklar mı daha gerçektir ya da somut olanlar mı?
Ya da tersinden sorarsak soruyu; insanlar, yanlış da olsa rivayetlere ve dedikodulara mı daha çok meyleder ya da gerçeklere, görülen ve hissedilen yaşanmışlıklara mı?
Sorularımıza devam edelim: Bir konu hakkında yanlış bilgiler mi insana daha caziptir ya da doğru bilgiler mi? Nefsimiz hangi bilgiyi daha arzular onunla tatmin olur? Hele bu tür bilgiler biraz kantarı kaçmış bir ölçüsüzlükle ifade edilmişse yandı gülüm keten helva… Bizim için mutlak hakikat odur, tek gerçek odur ve bu gerçek asla ve asla değiştirilemez.
Ahmet Haşim, insanların en zalim efendileri alışkanlıklarıdır der. Alışkanlıkları değiştirmek kadar yanlış bilgilerin ördüğü yanlış algı ve ön yargıları yıkmak daha zor.
Albert Einstein, 'önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur' cümlesin, belli ki uzun deneyim ve gözlemlerinden sonra ifade etmiş.
Bilindiği gibi 2014 yılında bir yerel seçim yapıldı.
Burada isimler üzerinden bir değerlendirme yapmak istemeyiz ama herkesin malumu olan gerçekleri ortaya koyamazsak bugünü de değerlendirmekte adil hükmetmemiş ve insafsızlık etmiş oluruz.
Seçimlerden önce şehirde oluşan ve hiç de hoş olmayan bir hava hkimdi.
Elzığ Belediyesi iyi yönetilmiyor, çalışanlar özellikle asgari ücretle çalışan gariban insanlar 8-9 ay maaş alamıyor, kurumsal ciddiyetini ve her şeyden önce de itibarını kaybetmiş bir Belediye resmi vardı ortada.
Parasını alamadığı için hiçbir esnaf belediyeye mal ve hizmet satmak istemediği gibi belediye personeline veresiye mal bile vermek istemiyorlardı.
Kurum, ilgili yasa ve mevzuatlara göre değil, yönetimsel zafiyetlerden dolayı şef ve daha alt düzey memurların koyduğu ilke ve tarifelerle yönetiliyordu. Şehrin geleceğine dair hiçbir proje, yaşanacak sorunlara ön alacak hiçbir hizmet öne çıkmıyor buna karşın bütçenin önemli oranda bir borç batağında olduğu dillendiriliyordu.
2014 yerel seçimlerinin ardından yepyeni bir kurumla karşılaştığımızı, kurumsal kimlik ile birlikte kamu disiplininin sağlandığını, personel rejimi konusunda azami hassasiyet gösterildiği, yıllarca işe gitmeyen çalışanların işine son verildiğine hepimiz şahit olduk.
Rotasından ve rayından çıkmış, freni boşalmış bir treni yeniden hem mali hem de personel disiplinine oturtmak ve rayına sokmak çok kolay olmadı belki ama kısa süre sonra Elazığ Belediyesi kaybettiği irtifayı dirayetli yönetim sayesinde kazanmış oldu.
Kendine gelen ve toparlanan bir kurum için artık hizmette yürümek ve hatta koşmak zamanıydı. 'Benimle çalışmak zordur ama zevklidir' diyen bir belediye başkanı vardı. Günün her saatinde ve hizmet düşünen, hizmetin başında olan bir başkan vardı artık. Sadece ilimizde değil Ankara'da Bakanlıkların zor koparılabilen birçok imknlarını, İstanbul ve Ankara Büyükşehirden iş makinası, kamyon ve toplu ulaşım araçlarını şehre kazandıran bir başkan vardı.
Sadece hibe yolu ile değil onlarca sıfır kilometre iş makinası, kamyon ve otobüs şehirle ve hizmetle tanışıyordu.
Hep konuşulmuş ama tek adım atılmamış sorunlar bir bir çözüme kavuşuyordu.
Üç hatta dört neslin gündeminde hep var olan Şorşor Deresi problemi için ciddi adımlar atılıyor, altyapı ile ilgili ciddi adımlar atılıyor, çevre katliamı olarak görülen çöplerimiz enerjiye dönüşüyor, sokak hayvanlarımız kendine müşfik bir bakımevi ve hastane buluyor, trafik sorunu için şehrin kördüğüm halini almış birçok noktasında katlı kavşaklar yapılıyor, sayısız parklar, 3+3 olmak üzere 6 şeritli bulvarlar, spor salonları, şehrimizin nezih mekanları Kültürpark ve Şehit Polis Fethi Sekin Mesire alanı, Cip Mesire alanı semt sahaları ve şehrin hangi noktasına giderseniz gidin sizi karşılayan şantiyeler ve takdir gören cenaze hizmetler kentle buluşuyordu.
Bilinen belediyecilik faaliyeti dışında her yaşa, her kesime; çocuğa, anneye, gence, yaşlıya, fakire, yoksula gönlünü ve yüreğini açan, milli ve manevi değerleri önceleyen programlara özel bir önem veren, gençleri meslek sahibi yapan, huzurlu toplum için aileyi önceleyen projeleri hayata geçiren bir belediye ile karşılaştık.
Tamam, tüm bunlar yapılıyor doğru.
Tüm bu hizmetleri insanlarımız bizzat ve şahsen yaşıyor doğru.
Toplumun her kesimine değen hizmetleri herkes anlatıyor ve takdir ediyor bu da doğru.
Ancak tüm bu hizmetlere rağmen bir kesim ki neye ve hangi akla hizmet ediyor bilinmez, hizmetleri yok sayıyor, görmezden geliyor, küçümsüyor ve burun kıvırıyor.
İşin ilginç olanı ise bu çalışmaları bir konsensüs halinde asimetrik ve simetrik olarak yapanlar farklı mahdigerenin ve farklı diyarların sakinleri de değil…
Bu kesimlerle ilgili değerlendirmelerimizi önümüzdeki günlerde çokça yaparız ama şunu söylemeden geçemeyeceğiz.
Aile olmanın, bir misyon içinde bulunmanın ve bu kervanda olmanın sizlere yüklediği sorumluluklar vardır.
Bir yerlere gelmenin yolu aynı yolda yürüdüğünüz insanın ayağına çelme takmakla değil ekip ruhuyla başarmanın hazzını birlikte ve göğsünüzü gere gere yaşamaktır.
Aynı gemide yol almak aynı sorumluluğu ve duyarlılığı taşımayı gerektiriyorsa ve birlikte batmak istenmiyorsa biraz değil epey dikkat etmek gerek.
Zira herkes gibi ilgili yerler de olayları hissi değil reel çok iyi takip ediyor ve izliyor.
Ya da tersinden sorarsak soruyu; insanlar, yanlış da olsa rivayetlere ve dedikodulara mı daha çok meyleder ya da gerçeklere, görülen ve hissedilen yaşanmışlıklara mı?
Sorularımıza devam edelim: Bir konu hakkında yanlış bilgiler mi insana daha caziptir ya da doğru bilgiler mi? Nefsimiz hangi bilgiyi daha arzular onunla tatmin olur? Hele bu tür bilgiler biraz kantarı kaçmış bir ölçüsüzlükle ifade edilmişse yandı gülüm keten helva… Bizim için mutlak hakikat odur, tek gerçek odur ve bu gerçek asla ve asla değiştirilemez.
Ahmet Haşim, insanların en zalim efendileri alışkanlıklarıdır der. Alışkanlıkları değiştirmek kadar yanlış bilgilerin ördüğü yanlış algı ve ön yargıları yıkmak daha zor.
Albert Einstein, 'önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur' cümlesin, belli ki uzun deneyim ve gözlemlerinden sonra ifade etmiş.
Bilindiği gibi 2014 yılında bir yerel seçim yapıldı.
Burada isimler üzerinden bir değerlendirme yapmak istemeyiz ama herkesin malumu olan gerçekleri ortaya koyamazsak bugünü de değerlendirmekte adil hükmetmemiş ve insafsızlık etmiş oluruz.
Seçimlerden önce şehirde oluşan ve hiç de hoş olmayan bir hava hkimdi.
Elzığ Belediyesi iyi yönetilmiyor, çalışanlar özellikle asgari ücretle çalışan gariban insanlar 8-9 ay maaş alamıyor, kurumsal ciddiyetini ve her şeyden önce de itibarını kaybetmiş bir Belediye resmi vardı ortada.
Parasını alamadığı için hiçbir esnaf belediyeye mal ve hizmet satmak istemediği gibi belediye personeline veresiye mal bile vermek istemiyorlardı.
Kurum, ilgili yasa ve mevzuatlara göre değil, yönetimsel zafiyetlerden dolayı şef ve daha alt düzey memurların koyduğu ilke ve tarifelerle yönetiliyordu. Şehrin geleceğine dair hiçbir proje, yaşanacak sorunlara ön alacak hiçbir hizmet öne çıkmıyor buna karşın bütçenin önemli oranda bir borç batağında olduğu dillendiriliyordu.
2014 yerel seçimlerinin ardından yepyeni bir kurumla karşılaştığımızı, kurumsal kimlik ile birlikte kamu disiplininin sağlandığını, personel rejimi konusunda azami hassasiyet gösterildiği, yıllarca işe gitmeyen çalışanların işine son verildiğine hepimiz şahit olduk.
Rotasından ve rayından çıkmış, freni boşalmış bir treni yeniden hem mali hem de personel disiplinine oturtmak ve rayına sokmak çok kolay olmadı belki ama kısa süre sonra Elazığ Belediyesi kaybettiği irtifayı dirayetli yönetim sayesinde kazanmış oldu.
Kendine gelen ve toparlanan bir kurum için artık hizmette yürümek ve hatta koşmak zamanıydı. 'Benimle çalışmak zordur ama zevklidir' diyen bir belediye başkanı vardı. Günün her saatinde ve hizmet düşünen, hizmetin başında olan bir başkan vardı artık. Sadece ilimizde değil Ankara'da Bakanlıkların zor koparılabilen birçok imknlarını, İstanbul ve Ankara Büyükşehirden iş makinası, kamyon ve toplu ulaşım araçlarını şehre kazandıran bir başkan vardı.
Sadece hibe yolu ile değil onlarca sıfır kilometre iş makinası, kamyon ve otobüs şehirle ve hizmetle tanışıyordu.
Hep konuşulmuş ama tek adım atılmamış sorunlar bir bir çözüme kavuşuyordu.
Üç hatta dört neslin gündeminde hep var olan Şorşor Deresi problemi için ciddi adımlar atılıyor, altyapı ile ilgili ciddi adımlar atılıyor, çevre katliamı olarak görülen çöplerimiz enerjiye dönüşüyor, sokak hayvanlarımız kendine müşfik bir bakımevi ve hastane buluyor, trafik sorunu için şehrin kördüğüm halini almış birçok noktasında katlı kavşaklar yapılıyor, sayısız parklar, 3+3 olmak üzere 6 şeritli bulvarlar, spor salonları, şehrimizin nezih mekanları Kültürpark ve Şehit Polis Fethi Sekin Mesire alanı, Cip Mesire alanı semt sahaları ve şehrin hangi noktasına giderseniz gidin sizi karşılayan şantiyeler ve takdir gören cenaze hizmetler kentle buluşuyordu.
Bilinen belediyecilik faaliyeti dışında her yaşa, her kesime; çocuğa, anneye, gence, yaşlıya, fakire, yoksula gönlünü ve yüreğini açan, milli ve manevi değerleri önceleyen programlara özel bir önem veren, gençleri meslek sahibi yapan, huzurlu toplum için aileyi önceleyen projeleri hayata geçiren bir belediye ile karşılaştık.
Tamam, tüm bunlar yapılıyor doğru.
Tüm bu hizmetleri insanlarımız bizzat ve şahsen yaşıyor doğru.
Toplumun her kesimine değen hizmetleri herkes anlatıyor ve takdir ediyor bu da doğru.
Ancak tüm bu hizmetlere rağmen bir kesim ki neye ve hangi akla hizmet ediyor bilinmez, hizmetleri yok sayıyor, görmezden geliyor, küçümsüyor ve burun kıvırıyor.
İşin ilginç olanı ise bu çalışmaları bir konsensüs halinde asimetrik ve simetrik olarak yapanlar farklı mahdigerenin ve farklı diyarların sakinleri de değil…
Bu kesimlerle ilgili değerlendirmelerimizi önümüzdeki günlerde çokça yaparız ama şunu söylemeden geçemeyeceğiz.
Aile olmanın, bir misyon içinde bulunmanın ve bu kervanda olmanın sizlere yüklediği sorumluluklar vardır.
Bir yerlere gelmenin yolu aynı yolda yürüdüğünüz insanın ayağına çelme takmakla değil ekip ruhuyla başarmanın hazzını birlikte ve göğsünüzü gere gere yaşamaktır.
Aynı gemide yol almak aynı sorumluluğu ve duyarlılığı taşımayı gerektiriyorsa ve birlikte batmak istenmiyorsa biraz değil epey dikkat etmek gerek.
Zira herkes gibi ilgili yerler de olayları hissi değil reel çok iyi takip ediyor ve izliyor.