VE BEKLENEN OLDU
Dokunulmazlıkların kalkmasıyla haklarında fezleke bulunan milletvekilleri birer birer ifadeye çağrıldı
Dokunulmazlıkların kalkmasıyla haklarında fezleke bulunan milletvekilleri birer birer ifadeye çağrıldı. Başta Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu ve Deniz Baykal olmak üzere birçok milletvekili savcılıklar tarafından yapılan davet üzerine ifade vermeye gittiler. Usulünce yapılan davete usulünce karşılık verip demokrasi adına örnek bir tablo ortaya koydular. Çünkü dokunulmazlıları kendileri kaldırmıştı. Yani dokunulmazlıkların kalkması da Mecliste kendilerinin aldığı bir karardı.
HDP'li vekiller ise ifade vermeye gitmeyeceklerini açıklayınca iş değişti. Ortam gerilmeye başladı. Devlet daha refleks göstermeden malum çevreler devleti suçlamaya ve 90'lı yıllara geri dönüldüğünden bahsetmeye başladılar. Selahattin Demirtaş, 'Hiçbir arkadaşımız ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürürlerse kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay olmayacak.' diye açıklama yaparak adeta devlete meydan okudu. Aradan aylar geçmesine rağmen hiçbir HDP'li vekil ifade vermeye gitmedi. Ortamın gerilmesi adına ellerinden geleni yaptılar. Dokunulmazlık zırhı ile başta Ferhat Encü ve Faysal Sarıyıldız olmak üzere çoğu vekilleri PKK üyelerine fiili himaye sağladılar, araçlarıyla silah taşıdılar. Sırtımızı PYD'ye YPG'ye dayıyoruz dediler. 6-8 Ekim olaylarında Selahattin Demirtaş'ın çağrısı ile sokaklara çıkan PKK'lılar 50 den fazla Kürt insanımızı katletti. Devlet sabretmeye devam etti. Ama halkın Meclis'e bir şans vererek gönderdiği bu vekiller halka hizmet adına hiçbir şey yapmadılar. Hep dışarıdan talimat aldılar. ABD'nin ve Avrupa ülkelerinin taşeronluğunu yaptılar. Kandil'in talimatları doğrultusunda hareket ettiler. Devletin sinir uçlarıyla oynamaya devam ettiler. Barış adına kardeşlik adına bir politika üretemediler. Silah resimleri altında barış bildirisi okuyarak bir yere varacaklarını zannettiler. Ne belediyeciliği becerebildiler ne de sivil siyasetle politika üretebilmeyi. Ürettikleri şey gerilim, kaos, terör, kan ve gözyaşı oldu. 7 Haziran'da halkın verdiği şansı kullanamadıkları için halk 1 Kasım'da bir uyarı vermişti bunlara. Bu uyarıyı da anlayamadılar. Çünkü bölge halkı kandan gözyaşında acıdan bıktı. Artık analar ağlamasın, terör bitsin istiyorlar. HDP'li vekiller artık bölgede itibar görmüyor. Tırşikçinin en önde gideni Hasip Kaplan'ı kimse kale almıyor. Kayyum atanan Diyarbakır Belediyesi hizmete başladı. Halk bunu normal karşılıyor. Tutuklanan milletvekillerinden dolayı bekledikleri kaos ortamı oluşmadı. Devlet sabretti. 90'lı yıllardaki devlet yok çünkü. Sadece güvenlikçi politika üreten, halkına yabancı devlet yok artık. Halkını sahiplenen, ekonomik yatırımları, eğitimi, toplumsal kalkınmayı ve sosyal hakları önemseyen bir devlet var.
Selahattin Demirtaş ve arkadaşları devleti buna mecbur bıraktı. Devletin sabrını sonuna kadar zorladılar. Ve sonunda beklenen oldu. Terörü ve şiddeti destekleyen vekiller tutuklandı. Maşalarını tutuklayınca ses sahiplerinden geldi. Almanya ve Belçika başta olmak üzere AB ülkeleri gelişmeleri yakından takip edip, endişeliyiz mesajları yayınlamaya başladılar. Bizde de endişeli modern çok. Siz de endişelenmeye devam edin. Bunları besleyen sizsiniz zaten. Artık sizi ciddiye alan, muteber gören bir Türkiye yok.
HDP'li vekiller ise ifade vermeye gitmeyeceklerini açıklayınca iş değişti. Ortam gerilmeye başladı. Devlet daha refleks göstermeden malum çevreler devleti suçlamaya ve 90'lı yıllara geri dönüldüğünden bahsetmeye başladılar. Selahattin Demirtaş, 'Hiçbir arkadaşımız ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürürlerse kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay olmayacak.' diye açıklama yaparak adeta devlete meydan okudu. Aradan aylar geçmesine rağmen hiçbir HDP'li vekil ifade vermeye gitmedi. Ortamın gerilmesi adına ellerinden geleni yaptılar. Dokunulmazlık zırhı ile başta Ferhat Encü ve Faysal Sarıyıldız olmak üzere çoğu vekilleri PKK üyelerine fiili himaye sağladılar, araçlarıyla silah taşıdılar. Sırtımızı PYD'ye YPG'ye dayıyoruz dediler. 6-8 Ekim olaylarında Selahattin Demirtaş'ın çağrısı ile sokaklara çıkan PKK'lılar 50 den fazla Kürt insanımızı katletti. Devlet sabretmeye devam etti. Ama halkın Meclis'e bir şans vererek gönderdiği bu vekiller halka hizmet adına hiçbir şey yapmadılar. Hep dışarıdan talimat aldılar. ABD'nin ve Avrupa ülkelerinin taşeronluğunu yaptılar. Kandil'in talimatları doğrultusunda hareket ettiler. Devletin sinir uçlarıyla oynamaya devam ettiler. Barış adına kardeşlik adına bir politika üretemediler. Silah resimleri altında barış bildirisi okuyarak bir yere varacaklarını zannettiler. Ne belediyeciliği becerebildiler ne de sivil siyasetle politika üretebilmeyi. Ürettikleri şey gerilim, kaos, terör, kan ve gözyaşı oldu. 7 Haziran'da halkın verdiği şansı kullanamadıkları için halk 1 Kasım'da bir uyarı vermişti bunlara. Bu uyarıyı da anlayamadılar. Çünkü bölge halkı kandan gözyaşında acıdan bıktı. Artık analar ağlamasın, terör bitsin istiyorlar. HDP'li vekiller artık bölgede itibar görmüyor. Tırşikçinin en önde gideni Hasip Kaplan'ı kimse kale almıyor. Kayyum atanan Diyarbakır Belediyesi hizmete başladı. Halk bunu normal karşılıyor. Tutuklanan milletvekillerinden dolayı bekledikleri kaos ortamı oluşmadı. Devlet sabretti. 90'lı yıllardaki devlet yok çünkü. Sadece güvenlikçi politika üreten, halkına yabancı devlet yok artık. Halkını sahiplenen, ekonomik yatırımları, eğitimi, toplumsal kalkınmayı ve sosyal hakları önemseyen bir devlet var.
Selahattin Demirtaş ve arkadaşları devleti buna mecbur bıraktı. Devletin sabrını sonuna kadar zorladılar. Ve sonunda beklenen oldu. Terörü ve şiddeti destekleyen vekiller tutuklandı. Maşalarını tutuklayınca ses sahiplerinden geldi. Almanya ve Belçika başta olmak üzere AB ülkeleri gelişmeleri yakından takip edip, endişeliyiz mesajları yayınlamaya başladılar. Bizde de endişeli modern çok. Siz de endişelenmeye devam edin. Bunları besleyen sizsiniz zaten. Artık sizi ciddiye alan, muteber gören bir Türkiye yok.