TARİHTE NELER DEĞİŞMEDİ

Değerli dostlar, Bugün sizlere bir kitaptan bahsetmek istiyorum

TAKİP ET
Değerli dostlar, Bugün sizlere bir kitaptan bahsetmek istiyorum. İngiliz komutan Albay Fred Burnaby'nin anılarını yazdığı 'At Sırtında Anadolu' isimli kitap hakkında sizlere bazı bilgiler vererek o günlerden bu günlere gelen tarihi süreçte nelerin DEĞİŞMEDİĞİNİ sizlere aktarmaya çalışacağım.

 

İsterseniz kitap hakkında kısa bir bilgi ile başlayalım;

 

Yıl 1876. Bir İngiliz subayı, yanında uşağı ile birlikte Anadolu'yu baştanbaşa dolaşır. O günün zor koşullarında yapılan bu maceralı yolculuğun tek bir amacı vardır: Osmanlı Devleti'nde azınlıkların durumunu yerinde görmek. O yıllarda Avrupa kamuoyunda Osmanlı'da azınlıklar meselesi ile ilgili pek çok haber yazılmakta, çizilmekte ve konuşulmaktadır. Pek çok seyahatnameye imza atan Albay Fred Burnaby'nin yerinde yaptığı tespitlerden sonra kaleme aldığı bu kitap Batı'da çok büyük bir ilgi görür ve adeta 'bestseller' olur. Oldukça ilginç gözlemlerin yer aldığı 'At Sırtında Anadolu', bir 'Garplı'nın gözünden 'Şark'ın, dinden kültüre, müzikten btıl inançlara kadar uzanan zengin ve renkli bir panoramasını çıkartıyor. 

 

Fred Burnaby, Anadolu'yu beş ayda gezmiş, yaklaşık 3200 kilometre yol kat etmiştir. Gezinin zamanlamasının 1877 Osmanlı-Rus Harbi öncesine denk gelmiş olması, Burnaby'e çıkacak savaş hakkında pek çok görüşmede bulunmasını sağlamış ve halkın, komutanların, yabancıların bu konuda düşüncelerini aktarma şansı bulmuştur. Ayrıca, yazar, 1876 Kanuni Esasi'nin ilan edildiği günlerde de Anadolu'dadır.


Yazar, Anadolu'ya gitmesinin nedenleri olarak, Avrupa'da Türkler hakkında söylenenlerin, medyada yazılan haberlerin ve bilhassa İngiliz medyasında yer alan Bulgaristan katliamının aslını öğrenmek, Anadolu'yu yerinde keşfetmek olarak belirtmiştir.

 

 

Yazar, Ermeni'lerle ve diğer yabancılarla her muhatap olduğunda, Türkler aleyhinde abartılmış katliam, işkence ve cezaevi söylentilerine muhatap olmuş, doğruluk derecesini anlama isteği, yazarın söylentilerin geçtiği yörelere gitmesinde ateşleyici faktör olmuştur. Her defasında söylentilerin yalan ve abartılmış olduğunu, bu nedenle Ermenilere bu türlü konularda inancını yitirdiğinden bahsetmektedir.

Yazar dönemin dünya siyasetine de değinmiş ve Osmanlı-Rus savaşının ateşlendiği o günlerde Rusya'nın yanında yer alan en önemli ülkenin İran olduğunu ve Anadolu içerisinde Rusya taraftarı olan Kürt ve Ermeni grupların iş birliği yaparak dağda eşkıyalık yaptıklarını, bunların azgın çetelere dönüştüklerini söylemektedir. Hatta bu çetelerin bölgede yaşayan Türk-Ermeni, Çerkez ve Kürt vatandaşları çok ciddi şekilde zarara uğrattıklarını hatta ve hatta isteklerini karşılamayan köylere baskınlar yaparak insanları katlettiklerini ifade ediyor.

 

Zaten sonrasında gelişen tarihsel süreç ve yaşananları çok iyi biliyoruz.

 

Bugün dünyada ve ülkemizde yaşanan olaylara bakınca aklıma bu kitap geldi. O günden bu güne değişen çok da bir şeyin olmadığını görmekteyiz. Yine Türk-Rus gerginliği ve ortada Rusya ile iş tutan nikahlı hayat arkadaşı İran'ın ülkemizde oynadıkları oyunlar.

 

Bu oyunun kuklaları da yine Ermeni güdümlü, Kürt görünümlü çeteler.

 

Ama gelin görün ki, artık vatandaşlarımız oynanan oyunu tüm çıplaklığı ile göre biliyor.

 

Geçtiğimiz gün HDP Milletvekilleri Sur'da yaşayan ve terör örgütünün baskı ve zulümleri karşısında evlerini terk etmek zorunda kalan vatandaşlarımıza evlerinize geri dönün çağrısında bulundular. Ama vatandaşlarımız ne yaptı, bu çağrıya sert bir dille karşılık vererek 'ALIN PİSLİKLERİNİZİ DE GİDİN'' dediler.

 

Aslında bu söz yaşanan olayın özetidir. ''Alın pislikleriniz de gidin''

 

Evet Kürt kardeşlerimiz terörün o çirkin yüzünden ve terörün KÜRT kimliği ile anılmasından yoruldu, usandı…

 

Tarih boyunca yalan ve iftiralarla bu necip milletin üstüne kan sıçratan terör devletleri artık bu milletin evlatları tarafından sert bir dille uyarılıyor.

 

Sur'da, Cizre'de Kürt vatandaşlarımızı ateşe atmak isteyen maşalar, Kürt kardeşlerimizin tepkisi ile karşılaşınca çok ağır kayıplar vermeye başladılar.

 

Et ile tırnak gibi yıllardır bir arada kardeşçe yaşayan bu millet, Peygamber Efendimizin Veda Hutbesi'nde tüm insanlığa miras olarak bıraktığı ''KİMSENİN KİMSEDEN ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR, ASIL ÜSTÜNLÜK TAKVADADIR'  hadisi gibi ne Türk'ün ne de Kürt'ün bir birinden üstünlüğünden bahsetmek mümkün değildir.

 

Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin geleceği için adım atan farklı ırk, din ve dilden oluşan topluluklar da bizi biz yapan ANADOLU ruhunu taşımıyor mu?

 

 

Bakmadan Geçme