Suriye'de Türkiye'yi neler bekliyor?
Suriye'de 13 yıldır Esad Rejimi tarafından çeşitli zulüm ve katliamlara uğrayan muhalifler güç birliği yaparak kısa sürede önce Halep'i daha sonra ise Hama, Humus, Şam ve Münbiç'i ele geçirerek bir özgürlük devrimine imza attı. Yaşanan bu gelişmeleri ve Suriye'de yükselişe geçen HTŞ'nin kullandığı yeni söylem ve iletişim yöntemini uzmanlara sorduk.
Suriye'nin güneyindeki Dera'da bir grup öğrencinin 15 Mart 2011'de başlattığı halk hareketi sonrasında, Esad'ın kendi ülkesinde kadın çocuk demeden yaptığı zulüm ve katliamlar, topraklarını terk etmek zorunda kalan milyonlarca Suriyeli, güç birliği yaparak rejim ordusuna saldırı başlattı.
İdlip'ten başlayan operasyonlar kısa sürede Halep'in özgürleştirilmesi, Hama ve Humus derken Şam'a kadar ulaşması sonucunda Baas Partisinin 61 yıllık kanlı iktidarı sona erdi. Suriye'de yaşanan bu yeni gelişmeleri, Türkiye'ye yansımalarının neler olacağını ve operasyonlarda en dikkat çeken grup olan Türkiye'de de bazı kesimler tarafından eleştirilen Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) ve onun lideri Ebu Muhammed el-Colani'nin yeni söylemleri ile iletişim yöntemini uzmanlara sorduk.
Fırat Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Melih Aşan Suriye'deki güncel durumu, Türkiye'ye yansımalarının neler olacağını ise Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Doğan Hakimiyet Haber okuyucu ve takipçileri için yorumladı.
ESAD, DİKTA YÖNETİMİNİ BENİMSEDİ
Esad'ın zulmünü ve hatalarını değerlendiren Dr. Ahmet Melih Aşan: “Bir diktatörlüğün devrilmesi diyorsak; Esad'ın nerede hata yaptığı gayet görünür olmalı. Suriye coğrafyası ve komşuları için, Halep ve ardından nihayet Şam'ın düşmesi bir dönüm noktası oluşturdu. 2000 yılında babasının ölümüyle tahta geçen Esad, tıpkı babası gibi ülkeyi dikta rejimiyle (BAAS) yönetmekteydi. Esad, 2011'de BAAS dikta rejimine karşı barışçıl protestoları -Arap Baharı- şiddetle bastıran ve iç savaşı ülkeye kendi elleriyle getiren adam olarak hatırlanmaya mahkûm” dedi.
ESAD, RUSYA VE İRAN'IN DESTEĞİYLE ÖZGÜRLÜK HAREKETİNE DİRENDİ
Esad'ın Rusya ve İran desteğiyle isyan hareketine karşı gücü elinde tutabilmeyi başardığını ifade eden Aşan, “Tarih unutmaz. İran'ın Suriye'ye askeri danışmanlar göndermesi, Hizbullah'ın milislerini konuşlandırması ve Rusya'nın hava gücüyle desteklemesi; dış destek ile korunabilir bir iktidarı daha da görünür hale getirmişti. BAAS rejimi başa geçerken nasılsa, sürecin son dönemi de öyledir ve dış müdahaleyle anılmalıdır. BAAS iktidarının, doğası ve mayası budur.” şeklinde konuştu.
“MEZHEPÇİLİK KÜRESEL GÜÇLER İÇİN ELVERİŞLİ BİR APARAT”
BAAS Rejiminin miladını çoktan tamamladığını vurgulayan Dr. Ahmet Melih Aşan: “Müttefikleri, kendi öncelikli gündemleriyle meşgulken Esad'ı iktidarda tutacak desteği sağla(ya)madılar. Önce, ülkenin ikinci büyük şehri olan Halep'i geçen hafta neredeyse hiç direnç göstermeden bıraktı. Sonra Hama, birkaç gün sonra da Şam yolunda Humus… Birkaç saat içinde, Esad'ın gücünün merkezi olan başkent Şam'a girdiler. Ortadoğu uzmanları konuyla ilgili derinlemesine detayları irdelemekteler ve bizde onların ürettiği nitelikli bilgi akışıyla gündemi takip ediyoruz. Yüzyılı aşkın süredir, Ortadoğu'da küresel aktörler için elverişli bir aparat olagelen mezhepçiliğin -mezhep sorunu- artık işe yaramaz hale getirildiği bir fikri aydınlanmayla sürecin devam etmesini dileyerek sorunuza cevap vermiş olayım. 17. Yüzyılın ilk yarısı biterken- İspanya ile Hollanda arasındaki Seksen Yıl Savaşları'nı ve Almanya'da Otuz Yıl Savaşları'nı sona erdiren Westphalia Barış'ı, Avrupa'da çatışma ortamından yeni bir devletler sistemine geçişin tohumlarını sağlamıştı. Gündüz, geceye muhtaç. Yaz, kışa… Zorbalıkla hemhal ve dış desteklerle iktidarını sürdürebilen, insan eksenli politikalar üretme kabiliyetini kuruluşundan beri taşımayan BAAS rejimi, vadesini aslında hayli uzun zamandır tamamlamıştır.” şeklinde konuştu.
REJİM SONRASI SÜREÇTE TÜRKİYE'Yİ NELER BEKLİYOR?
Suriye'deki son gelişmelerin Türkiye'ye olan yansımasını değerlendiren Dr. Aşan son olarak şunları söyledi: “Bizden başlayalım. Türkiye'nin Suriye Politikası iki ilke üzerine inşa edilmiş durumdadır. Birincisi, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasıdır. İkincisi ise, “Güneyimiz”'de bir Terör devleti kurulmamasıdır. Yüzyılın en önemli sorunlarından biri olan düzensiz göç sorunu ise başlı başına bir konu. 2011 yılından itibaren Suriye coğrafyasından göç alıyoruz. Yeni göçlerin oluşmaması ve Türkiye'de yaşayan Suriyeli sığınmacıların ülkelerine güven içinde dönebilecekleri bir ortamın sağlanması, önümüzdeki süreçte Türk hariciyesinin dikkatle üzerinde duracağı konular olacaktır.” dedi.
“BÖLGEDE KÜRT DEVLETİ KURULMASINI İSTEYEN AKTÖRLER VAR”
Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını isteyen uluslararası aktörler olduğunu İfade eden Dr. Aşan, “İsrail ve ABD politikalarının Suriye özelindeki stratejik aklı tercihini bu yönde kullanmaya devam ediyordu. Trump'ın aktif olarak ABD sisteminin başına geçmesini ve alacağı tutumu da yakında göreceğiz. İran'ın vekil güçleri'nin Lübnan'a kayması, Şam'daki BAAS rejiminin düşmesine yol açan olaylar zincirinde önemli bir parametre oldu. Rusya'nın Doğu Akdeniz'e ulaşmasını sağlayan Esad'ı ayakta tutma süreci bitmiş görünüyor. Fakat “Esadsız” dönemde Rusya'nın Suriye'deki edinimlerini bırakmak istemeyeceği aşikâr. İran'ın ve Rusya'nın Suriye'deki etkinliği, onlar açısından orta vadede yorgunluğa dönüşme potansiyeli taşıyor. Geçiş süreçleri doğası gereği zorluklar taşıyacak, Suriye halkı içerisinde farklı yönelimlerin birbirlerine üstünlük kurma ve etki alanı genişletme çabaları daha görünür hale gelecektir, sanırım… Suriye halkını tabii ki kolay günler beklemiyor, fakat BAAS diktatörlüğünden kurtulmak halk için başlı başına büyük bir zafer. Yeni bir yaşam, yeni bir toplum sözleşmesi bir günde olmayacak…”
PROF.DR. ADEM DOĞAN:“MUHALİFLER, KAMU DİPLOMASİSİ VE HALKLA İLETİŞİMDE ÖZENLİ DAVRANIYORLAR”
Suriye'de yıllarca her türlü zulme uğramış halkın kendi iradesiyle ülkesini baskıcı ve otoriter bir rejimden kurtulmasının bölgemiz açısından büyük önem taşıdığını ifade eden Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Doğan, “SMO ve diğer Suriyeli muhaliflerin bu süreçte hem askeri etkinliği hem de kamu diplomasisi ve halkla ilişkiler boyutundaki özenleri dikkat çekicidir. Özgürlüğe kavuşturulan şehirlerde halkla yakın iletişim kurmaya çalışarak güven tesis etmeye yönelik yaklaşımları hem ülke içine hem de uluslararası topluma yönelik olduğunu düşünüyorum. Şehirlerde halkın kutlamalar yapması da toplumun yeni yapıyı benimsenmesi açısından son derece önemlidir.” dedi.
“BUNDAN SONRA UYGULAYACAKLARI DİPLOMATİK YÖNTEM VE İLETİŞİM DİLİ ÖNEMLİ”
Muhalif liderlerin geleneksel medya ve sosyal medya aracılığıyla verdikleri mesajların, uluslararası topluma kendilerini tanıtma ve ifade etme çabalarının bir parçası olarak değerlendirildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Doğan; “Tüm bu gelişmeler, muhaliflerin hem uluslararası ilişkilerde hem de halkıyla iletişimde bilinçli bir yaklaşım sergilediğini ortaya koymaktadır. Ancak daha net değerlendirmeler yapmak için biraz daha zamana ihtiyaç olduğu da açıktır. Bundan sonraki sürecin nasıl yönetileceği ise çok daha büyük bir önem taşımaktadır. Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, “Suriye, tüm etnik, mezhebî ve dinî unsurlarıyla Suriyelilerindir. Kendi ülkesinin geleceğine karar verecek olan da Suriye halkıdır.” Eğer Suriye'de, toplumun tüm kesimlerinin huzur içinde bir arada yaşayabileceği demokratik bir yönetim oluşturulabilirse, bu yalnızca ülkenin değil, aynı zamanda bölgenin de hayrına olacaktır.” dedi.