Savaş Oyunları
İnsanların hayatlarını alt üst eden, aile hayatı yanında geleceklerini bitiren ve toplumda itibarsız kılan en önemli problemlerin başında 'bağımlılık' düzeyinde hayatımıza giren alışkanlıklarımızdır.
Geçmişte sadece sigara, alkol, uyuşturucu madde, kumar, şans oyunları, at yarışları olarak karşımıza çıkan bağımlıklar, şimdilerde teknolojinin de desteği ile dijital gelişmenin de etkisi ile farklı boyutlara evrilmiş gibi görünüyor.
Dijital oyun bağımlılığının Dünya Sağlık Örgütü WHO tarafından Uluslararası Hastalıkları Sınıflandırma Birimi (ICD) bünyesinde "hastalık" olarak literatüre geçmesi yakın zamana dayanıyor.
Dünya genelinde görülen vakalarda oyun bağımlılarının uyku, yeme, iş, okul, kişisel temizlik hatta tuvalete gitme gibi rutinlerinden feragat edip günde 20 saati bulan, bıkıp usanılmadan oyun oynadıkları görülüyor, duyuluyor, biliniyor...
Bir yıldır salgına teslim olmuş hayatımızın en büyük handikaplarından biri olan teknoloji bağımlılığının ulaştığı seviye asıl normalleşme ile kendini gösterecek. Eve hapsolmuş çocukların zaman zaman veya geçici kısa süreli olan dijital oyun davranışı endişe yaratmıyor fakat şu yaşanan bir yıllık süreyi oyuna mahkûm geçiren çocuk ve gençlerde durum hastalık seviyesine ulaşmış olabilir.
Özellikle de "savaş oyunları" bu platformda hem en popüler hem de en çok tercih edilen oyunlar arasında. Hele de çocuklar arasında çığ gibi büyüyen savaş oyunu oynama isteği asıl risk unsuru.
Çocuklarda karşı konulamaz bir hal alan ve yaşam kalitesini bozan, çocukların neredeyse tüm zamanlarını alan ve de yaşamda tek keyif alanları haline gelen bu davranış büsbütün yaşam dengesini alt üst ediyor.
Bu nedenle de ebeveynlerin tehlikeyi görmezden gelmeyip önleyici davranışlar sergilemeleri çok önemli. Fakat bazı ebeveynler bu gerçeği, ancak yüz yüze eğitim başlayıp çocuklar ders çalışmaya karşı koyunca bir problem olduğunu anlayabiliyorlar. Oysaki bir yıldır çocuklar gözleri önündeydi ama fark edemediler!..
Çocukların oynadıkları savaş oyunlarının onu yönetmeye başlaması bağımlılık halini gösteren sürecin iyi yönetilememesinin aslında daha zor bir merhalede olduğunun da göstergesidir.
Çocuklarda depresyon, anksiyete, OKB, bipolar gibi ruhsal bozuklukların yanı sıra obezite, sara nöbeti riski ve iskelet yapısı bozukluklarına yönelik birçok hastalığa da sebep olabileceği ise çoktan bilinen gerçekler arasında.
Hele de çocukların, ergenlik dönemi içerisinde kişiliklerini oluşturmaya başladıkları dönemde oynadıkları bilhassa bu "savaş oyunları" yaşantısal kalıntıları daha derinlere nüfuz ettiriyor.
Çocuk oynadığı oyundaki karakterlerin kişiliğine bürünmeye başlıyor zamanla... Bu da sanalda kalacak zannedilen duyguların gerçek hayatta zuhur etmesine sebep oluyor. Sonrası ise fecaat!..
Öyle ki oyun bağımlılığının maddi zararı da yalnızca internet ve elektrik faturası bedeli değil artık... Çocukların oynadıkları birçok oyun yeni güncel hallerinde satın alınan ve de ebeveynlerin telefon faturalarına "bin liraya" varan ciddi yansımalarını da görebiliyoruz artık.
Kontrolü normalleşmenin başladığı bugünlerde ne yapsam diye düşünen RAM, YEDAM, Yeşilay, Uluslarası İpek Yolu Gençlik Merkezi ve Elazığ Belediyesi'nin hayata geçireceği Kent-Köy projesi ile çocukların "savaş oyunu" bağımlılıklarının ortadan kaldırılması, iyileştirilmesi ya da ön alınması için "kolektif icraatlar" ile meseleyi kökünden kazımaya yönelik projeleri hayata geçirmeleri ehem derecesinde bir zaruret haline gelmiştir. Bilinsin ki çocuklarımızı bu cendereden kurtarmanın zamanı gelmiştir.
Bir neslin, bir yıllık salgının getirdiği kapalı kalma konumunun ardından ihtiyaç duyduğu şeyler apaçık ortada durmaktadır. Bu süreçte edinilen alışkanlıklar çocuklarımızın maddi ve manevi çöküşüne basamak olmasın. Bu alışkanlığın getirdiği zafiyeti oyun üreten teknoloji endüstrisi görüyor ve parasına para katıyorken bizler bu tehlikeli “oyunu” görmeli ve önlemler almalıyız.
Çünkü bu durum yalnız ebeveynlerin tutum ve davranışlarıyla normalize edilebilecek boyutları çoktan aştı...
Ahmet Haşim “İnsanların en zalim efendisi kötü alışkanlıklarıdır” derken, bilgisayar icat edilmemiş, çocuklarımız ekranlara saatlerce kapanmamıştı.