REKTÖRLÜK SEÇİMLERİ
Bilindiği gibi bu yıl birçok üniversitede rektörlük seçimi var
Bilindiği gibi bu yıl birçok üniversitede rektörlük seçimi var. Bu yıl seçim yapılacak üniversitelerden biri de ilimizdeki Fırat Üniversitesi. Daha önce atama yoluyla üniversitelere yönetici yapılan rektörler, 1992' den beri öğretim üyelerinin seçimiyle yönetici yapılmaktadırlar.
Üniversitelerde seçim yapılması ve buna göre rektör atanması ile ilgili yetkililerin sözleri önce kulağa hoş geldi. Fakat uygulamalar gösterdi ki seçimle rektör olmak üniversitelerde ciddi problemleri beraberinde getirdi. Zira rektörlük seçimleri neredeyse siyasi atmosferi aratmayacak bir hal aldı. Öğretim üyeleri oy veren ve vermeyen olarak kategorize edilmeye başlandı. Bu yüzden kırgınlıklar, kızgınlıklar hatta hakaretler ve istenmeyen nahoş olaylar meydana geldi. Konu daha iyi anlaşılsın diye birebir şahit olduğum bir anekdotu aktarayım. Fırat üniversitesinin rektörlerinden biri kendisini desteklemeyen bir öğretim üyesinin kadro talebine 'ben sana kadro vermem sen git desteklediğin kişiden kadro iste' demiştir. (Aslında bu ifade o kadar yumuşak bir ifade değildi, içinde burada ifade edemeyeceğim bir hakaret ifadesi vardı) Eğitimin en üst kademesi olan üniversitelerde bu tür hadiselerin olması hem akademik yapıyı hem de bilimselliği ciddi oranda negatif etkiledi. Üstüne bir de liyakat ve ehliyet sahibi olmadan rektör olanlar eklenince iş iyice çığırından çıktı.
Tabi burada rektörlük seçiminden sonrasını da dikkatlere sunmak gerekir. O da şu: Üniversitelerde rektörlük seçimi yapılıyor yapılmasına da peki birinci olan rektör olarak atanıyor mu? Hayır atanmıyor. Yani seçimde en fazla oyu almak için oda oda gezerek öğretim üyelerini ziyaret eden aday, cumhurbaşkanının takdirine göre atanıyor veya atanmıyor. Hatırlayanlarınız olacaktır geçmişte eski cumhurbaşkanlarından biri sadece kendine oy veren yani bir oy alan kişiyi rektör olarak atamıştı. İşin bu tarafı olmakla birlikte diğer tarafı da üniversitelerdeki tek tip akademik yapılanmalardır. Üniversitelerdeki akademik yapılanma büyük oranda ya ideolojik ya akrabalık ilişkileri ya da ahbap çavuş ilişkilerine bağlıdır. Bilimsel liyakat ya da başarı neredeyse yok gibidir. Bunu test etmek isteyen okurlarımız üniversitelerdeki telefon rehberlerini kontrol ettiklerinde kaç kişinin aynı soyadını taşıdığını, kaç kişinin siyasi görüşünden dolayı kollandığını göreceklerdir. Dolayısıyla şimdi düşünün otuz yıl bir üniversiteye hakim olmuş bir ideolojik anlayış, tek tip ve tek zihniyete dayalı akademisyen alıyorsa, akademisyenlerin bir kısmı kendi yakınlarını üniversitede akademisyen yapıyorsa, o üniversitede farklı sesler, farklı anlayışlar olmayacaktır ya da çok az olacak ve bu durumda da kendilerini hiçbir platformda temsil edemeyeceklerdir. Yani bir üniversiteye hangi ideoloji hakimse daha uzun yıllar o üniversiteyi aynı zihniyetteki insanlar yönetecek demektir. Böylece rektörlük seçimlerinde hep aynı anlayış en çok oyu alacaktır. Ülkemizdeki üniversitelere bakıldığında bu çok açık görülecektir.
Bu genel girişten sonra gelelim üniversitemizdeki rektörlük seçimlerine. Yukarıdaki bağlamda değerlendirecek olursak ilimizdeki üniversitede de yıllarca belli bir anlayış hakim oldu ve farklı düşünenler dışlandı. Akademik kadrolaşma hep belli bir anlayışın tekelinde oldu. Akademik ahlaka, akademik yeterliliğe, bilimselliğe önem verilmedi. Öyle ki farklı birilerinin üniversiteye gelmemesi için elli yıllık üniversite ' az olsun bizim olsun 'mantığıyla hareket edilerek küçük bırakıldı. Üniversite ne yazık ki büyüyemedi ve gelişemedi. Şehre ne ekonomik ne de bilimsel olarak yeterince yansıyamadı.
Şimdi önümüzde bir rektörlük seçimi var. İnşdigerah bu seçimde oy kullanacak olan öğretim üyeleri sağduyuyla hareket eder ve layık olan bir rektör adayını, hiçbir baskı altında kalmadan, ideolojik ve dini bağnazlıktan uzak, üniversitemize katkı sağlayacak, vizyonu olan, ufku geniş, akademik çalışmalarıyla takdir toplayan, her kesimi kucaklayacak bir rektör adayını seçerler de üniversitemiz hak ettiği yere bir an önce gelir.
Üniversitelerde seçim yapılması ve buna göre rektör atanması ile ilgili yetkililerin sözleri önce kulağa hoş geldi. Fakat uygulamalar gösterdi ki seçimle rektör olmak üniversitelerde ciddi problemleri beraberinde getirdi. Zira rektörlük seçimleri neredeyse siyasi atmosferi aratmayacak bir hal aldı. Öğretim üyeleri oy veren ve vermeyen olarak kategorize edilmeye başlandı. Bu yüzden kırgınlıklar, kızgınlıklar hatta hakaretler ve istenmeyen nahoş olaylar meydana geldi. Konu daha iyi anlaşılsın diye birebir şahit olduğum bir anekdotu aktarayım. Fırat üniversitesinin rektörlerinden biri kendisini desteklemeyen bir öğretim üyesinin kadro talebine 'ben sana kadro vermem sen git desteklediğin kişiden kadro iste' demiştir. (Aslında bu ifade o kadar yumuşak bir ifade değildi, içinde burada ifade edemeyeceğim bir hakaret ifadesi vardı) Eğitimin en üst kademesi olan üniversitelerde bu tür hadiselerin olması hem akademik yapıyı hem de bilimselliği ciddi oranda negatif etkiledi. Üstüne bir de liyakat ve ehliyet sahibi olmadan rektör olanlar eklenince iş iyice çığırından çıktı.
Tabi burada rektörlük seçiminden sonrasını da dikkatlere sunmak gerekir. O da şu: Üniversitelerde rektörlük seçimi yapılıyor yapılmasına da peki birinci olan rektör olarak atanıyor mu? Hayır atanmıyor. Yani seçimde en fazla oyu almak için oda oda gezerek öğretim üyelerini ziyaret eden aday, cumhurbaşkanının takdirine göre atanıyor veya atanmıyor. Hatırlayanlarınız olacaktır geçmişte eski cumhurbaşkanlarından biri sadece kendine oy veren yani bir oy alan kişiyi rektör olarak atamıştı. İşin bu tarafı olmakla birlikte diğer tarafı da üniversitelerdeki tek tip akademik yapılanmalardır. Üniversitelerdeki akademik yapılanma büyük oranda ya ideolojik ya akrabalık ilişkileri ya da ahbap çavuş ilişkilerine bağlıdır. Bilimsel liyakat ya da başarı neredeyse yok gibidir. Bunu test etmek isteyen okurlarımız üniversitelerdeki telefon rehberlerini kontrol ettiklerinde kaç kişinin aynı soyadını taşıdığını, kaç kişinin siyasi görüşünden dolayı kollandığını göreceklerdir. Dolayısıyla şimdi düşünün otuz yıl bir üniversiteye hakim olmuş bir ideolojik anlayış, tek tip ve tek zihniyete dayalı akademisyen alıyorsa, akademisyenlerin bir kısmı kendi yakınlarını üniversitede akademisyen yapıyorsa, o üniversitede farklı sesler, farklı anlayışlar olmayacaktır ya da çok az olacak ve bu durumda da kendilerini hiçbir platformda temsil edemeyeceklerdir. Yani bir üniversiteye hangi ideoloji hakimse daha uzun yıllar o üniversiteyi aynı zihniyetteki insanlar yönetecek demektir. Böylece rektörlük seçimlerinde hep aynı anlayış en çok oyu alacaktır. Ülkemizdeki üniversitelere bakıldığında bu çok açık görülecektir.
Bu genel girişten sonra gelelim üniversitemizdeki rektörlük seçimlerine. Yukarıdaki bağlamda değerlendirecek olursak ilimizdeki üniversitede de yıllarca belli bir anlayış hakim oldu ve farklı düşünenler dışlandı. Akademik kadrolaşma hep belli bir anlayışın tekelinde oldu. Akademik ahlaka, akademik yeterliliğe, bilimselliğe önem verilmedi. Öyle ki farklı birilerinin üniversiteye gelmemesi için elli yıllık üniversite ' az olsun bizim olsun 'mantığıyla hareket edilerek küçük bırakıldı. Üniversite ne yazık ki büyüyemedi ve gelişemedi. Şehre ne ekonomik ne de bilimsel olarak yeterince yansıyamadı.
Şimdi önümüzde bir rektörlük seçimi var. İnşdigerah bu seçimde oy kullanacak olan öğretim üyeleri sağduyuyla hareket eder ve layık olan bir rektör adayını, hiçbir baskı altında kalmadan, ideolojik ve dini bağnazlıktan uzak, üniversitemize katkı sağlayacak, vizyonu olan, ufku geniş, akademik çalışmalarıyla takdir toplayan, her kesimi kucaklayacak bir rektör adayını seçerler de üniversitemiz hak ettiği yere bir an önce gelir.