NEREYE KOŞUYORUZ?
İslam leminin tanınmış ailesinden, Bitlis Norşin Nakşibendi meşyihinden ve Şeyh Muhammed Diyauddin'in torunlarından, lim ve fazıl insan, ilim, edep ve adaptan başka hiçbir gayesi olmayan ve bugüne kadar binlerce talebe yetiştiren Şeyh Abdülkerim Çevik, medresesinde talebelerine ders verirken vahşice şehit edilmiş.
İki aile arasındaki arazi anlaşmazlığı üzerine hakem olması istenen Şeyh Muhammed, iki taraflı dinleyerek İslami esaslara göre konu hakkında bildiklerini söylüyor ve 'Allah'ın hükmü budur' diyor. Ancak verilen hükmü beğenmeyen şahıs, böylesine lim bir zatı şehit ediyor.
Yine hafta sonu Doğukent Mahallesi'nde bir üvey kardeş, kendisinden büyük ağabeyini evinde ziyaret ediyor ve nedendir bilinmez çıkan tartışma sonucu pompalı tüfekle ağabeyini öldürülebiliyor.
Ve yine hafta sonu haberlerine düşen onlarca cinayet, şiddet ve ölüm haberleri…
Nereye gidiyoruz, nerede duracağız, ya da duracak mıyız? bilinmez ama bu gidişat, gidişat değil.
Şiddet ve cinayet olayları bu ülkede ne kadar çok konuşuluyorsa o kadar artıyor. Ekranların ve haberlerin ana malzemesi haline gelen bu tür olaylar ne yazık ki ne yasal düzenlemeler, ne artırılan cezalar ne de eğitimle engellenebiliyor.
Birileri de çıkıp, 'bu tür haberlerin yayınlanmasına kısıtlama getirilmeli, toplum benzer suçları işlemeye azmettirilmemeli' demiyor.
Kaldı ki eğitim kelimesi de yeterli gelmiyor bu tür olayların çözümünde. Zaman zaman eğitimli insanların da benzer olayların faali ya da mağduru olduğunu görüyoruz.
Buradan yetkililere ve özellikle siyasilere çağrımız şudur ki şiddet, cinayet ve diğer kötü örnek teşkil edecek olayların televizyon gazete ve haber sitelerinde birer tefrika romanı gibi kurgulanıp, mizansen edilir tarzda verilmemesi hatta hiç verilmemesi konusunda bir yasal düzenleme yapılmasıdır.
Medya mensupları önce , haber alma ve verme özgürlüğü diye tepki gösterecekler belki ama inanın sonucu herkes için güzel olacaktır.
İki aile arasındaki arazi anlaşmazlığı üzerine hakem olması istenen Şeyh Muhammed, iki taraflı dinleyerek İslami esaslara göre konu hakkında bildiklerini söylüyor ve 'Allah'ın hükmü budur' diyor. Ancak verilen hükmü beğenmeyen şahıs, böylesine lim bir zatı şehit ediyor.
Yine hafta sonu Doğukent Mahallesi'nde bir üvey kardeş, kendisinden büyük ağabeyini evinde ziyaret ediyor ve nedendir bilinmez çıkan tartışma sonucu pompalı tüfekle ağabeyini öldürülebiliyor.
Ve yine hafta sonu haberlerine düşen onlarca cinayet, şiddet ve ölüm haberleri…
Nereye gidiyoruz, nerede duracağız, ya da duracak mıyız? bilinmez ama bu gidişat, gidişat değil.
Şiddet ve cinayet olayları bu ülkede ne kadar çok konuşuluyorsa o kadar artıyor. Ekranların ve haberlerin ana malzemesi haline gelen bu tür olaylar ne yazık ki ne yasal düzenlemeler, ne artırılan cezalar ne de eğitimle engellenebiliyor.
Birileri de çıkıp, 'bu tür haberlerin yayınlanmasına kısıtlama getirilmeli, toplum benzer suçları işlemeye azmettirilmemeli' demiyor.
Kaldı ki eğitim kelimesi de yeterli gelmiyor bu tür olayların çözümünde. Zaman zaman eğitimli insanların da benzer olayların faali ya da mağduru olduğunu görüyoruz.
Buradan yetkililere ve özellikle siyasilere çağrımız şudur ki şiddet, cinayet ve diğer kötü örnek teşkil edecek olayların televizyon gazete ve haber sitelerinde birer tefrika romanı gibi kurgulanıp, mizansen edilir tarzda verilmemesi hatta hiç verilmemesi konusunda bir yasal düzenleme yapılmasıdır.
Medya mensupları önce , haber alma ve verme özgürlüğü diye tepki gösterecekler belki ama inanın sonucu herkes için güzel olacaktır.