MS HASTALIĞI ÖLÜMCÜL DEĞİL
Hakimiyet Gazetesi'nin sorularını yanıtlayan Fırat Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç
Hakimiyet Gazetesi'nin sorularını yanıtlayan Fırat Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Caner Feyzi Demir, MS hastalığının ölümcül olmadığını ancak stres ve üzüntünün yaşam kalitesini düşürdüğünü ifade etti.
MS hatalığında en sık görülen yakınmaların görme problemleri, güçsüzlük, duysal şikayetler, his kusurları, ağrılar, idrar problemleri olduğunu belirten Doç. Dr. Demir, her hastanın farklı belirtilerle karşılaşabileceğini kaydetti.
Doç. Dr. Demir, hastalığın genç yaş grubu kadınlarda görülme sıklığının yüksek olduğuna dikkat çekerek, 'Daha çok doğurganlık çağında 15-45 yaş arası ortaya çıkabiliyor ama genelde her yaş döneminde görülebiliyor. Bizim 12 yaşında da hastamız var, 65 yaşında da hastamız var. 15 ile 45 yaş aralığı yoğunlaştığı yaş aralığıdır. Cinsiyet dağılımını sadece hormonal farklılıkla ilişkilendirilemedi. Ama genç yaş grubu kadın cinsiyet eğilimi var' dedi.
Doç. Dr. Demir, hastalığın kesin tedavisinin henüz olmadığını ancak yürütülen çalışmaların umut vaat ettiğini söyledi.
MS hastasının normal yaşamına devam etmesine engel bir durum söz konusu olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Demir, ancak ne yazık ki toplumda olumsuz bir bakış açısı bulunduğunu belirtti.
- Multiple Skleroz (MS) hastalığı nedir? Tanımını yapar mısınız?
Kısaca MS dediğimiz Multiple Skleroz, çoklu lekelenme şeklinde patolojik bir durum. Zaten çoklu olması bizim için tanıda önemli bir durum. Çünkü gördüğümüz tek bir lekede MS tanısını koymuyoruz. MS, kendi bağışıklık sistemimizin kendimize zarar vermesiyle ortaya çıkan bir durum. Vücudun kendi bağışıklık sisteminin dokularını yabancı olarak algılaması ve kendi dokularına hasar vermeye başlamasıyla ortaya çıkıyor. Yineleyici, tekrarlayan nitelikte bir hastalık. Yeni ortaya çıkan belirti, bulgular veya tekrarlayan kötüleşmelere atak diyoruz. Genç erişkinlerde özürlülüğün, engelliliğin travmadan sonraki en sık ikinci nedeni MS. Yaşamın en verimli çağlarında ortaya çıkan ve hastaların gelecekle ilgili kaygılarının çok yoğun yaşanmasına neden olan bir hastalık. Ama her MS hastasında hastalık kötü seyretmiyor. Tekerlekli sandalyeye veya yatağa mahkûm olmuyor. Maalesef böyle bir algı var toplumda. Her MS hastasının hastalığı kendine özgüdür. Birçoğu iyi seyreder. Ancak sosyal medyayı kullanan hastalarımızda doğru olmayan bilgilenmelere şahit oluyoruz. İnternette doğru bilgiler olduğu kadar yanlış bilgiler de var. MS denince hastanın bütün dünyası yıkılıyor ve ailedeki herkes bir anda farklı hesaplar, planlar yapmaya başlıyor. Oysa MS normal yaşamı sürdürmek için engel teşkil etmiyor. Yeni geliştirilen ve kullanılmaya başlanan ilaçlar hastalığın seyrini oldukça iyi yönde değiştiriyor. Hastalar edindikleri bilgilerini mutlaka doktorlarıyla paylaşmaları gerekir. Bazen, 'Yeni ilaçlar bulundu, yurtdışından şu ilacı getirttik' gibi doğrulanmayan ilaçlar kullanılıyor. Hatta bazen deneme aşamasında olan tedavi yöntemlerini deniyorlar ve hayal kırıklığı yaşıyorlar. Her kronik hastalıkta olduğu gibi MS hastalığı da umut istismarı için uygun bir hastalık.
- Bu hastalığın belirtileri nelerdir?
Sadece hareket sistemimiz değil görme, işitme, yutkunma, his ile ilgili fonksiyonlarımızın beyinde anlamlandırıldığı bölgeler vardır. Multiple Skleroz hastalığında da leke dediğimiz kısım hangi sahada ortaya çıkmışsa o bölgeyle ilgili belirtiler ortaya çıkar. Mesela göz fonksiyonlarını etkilemişse görme ile ilgili belirtiler görülür. Sağ tarafınızın hissi ile ilgili saha etkilenmişse sağ tarafın hissi ile ilgili bulgular ortaya çıkar. Veya omurilikte sadece sağ bacağınızı etkileyen bir kısımda ortaya çıkmışsa leke sağ bacağınızda güçsüzlük, uyuşma veya ağrı gibi bulgular ortaya çıkar. İdrar yapamama veya idrar tutamama gibi bulgular ortaya çıkabilir. Hasta çok farklı belirtiler ve bulgularla karşılaşabilir. Ama en sık gördüğümüz yakınmalar görme problemleri, güçsüzlük, duysal şikayetler, his kusurları, ağrılar, idrar problemleridir.
- Peki bu hastalıkta tanı nasıl konuluyor?
Tanı esasen klinik bulgular varlığında laboratuvar destekli konuyor. Radyolojik olarak sadece leke varsa veya raporunda Multiple Skleroz lehine değerlendirildi diye bir ifade varsa kişiler hemen büyük bir panikle geliyor. Hiçbir ilgisi yok. Radyolojik sonuca bakarak tanı koysak polikliniğimize başvuranların yüzde 20'si MS tanısı alabilirdi. Tamamen klinik temelli tanı koyuyoruz. Bunda da şuna dikkat ediyoruz. Mutlaka zaman içinde yayılım var mı? Zaten tanı kriterlerinden en önemlisi budur. Hasta bir atakla geldiğinde, beyinde bir leke varsa biz hemen buna MS demiyoruz. Sabırsızlıkla hastalığının adını konmasını isteyen hastalarımız var ama biz mutlaka kliniğini takip ediyoruz, radyolojik görüntüleme desteği alıyoruz ve beyin omurilik sıvısı dediğimiz ve bel kısmından aldığımız bel suyundan inceleme yaptırıyoruz. Bunlarla desteklendiği zaman beynin değişik yerlerinde ortaya çıkan lezyonları bir araya getirip kriterleri doldurduğunda MS tanısını kesinleştiriyoruz.
- Bu hastalığın ortaya çıkma nedeni nedir? Yani hangi etkenler MS'e yol açar?
Çok güzel bir soru. Hastalar en çokta bunu merak ediyor. Ailesel bir kümelenme görüyoruz ama bir ailede var diye diğer aile bireylerinde de MS olacak diye bir durum söz konusu değil. Çift yumurta ikizlerinde bile aynı kardeşlerde görülme oranı yüzde 25. Bu nedenle aile geçmişinde olması korkulacak bir durum değil. Ama ailede olması elbette bir risk faktörü olarak bilinmelidir.
Bir diğer husus dünyada gösterdiği coğrafik dağılım. Özellikle İskandinav bölgesinde çok yoğun görüyoruz. Tüm dünyada MS haritasına baktığımız zaman ekvatordan uzaklaştıkça kuzeye doğru bir yoğunlaşma görüyoruz. Türkiye de bu yoğun bölgeler arasında sayılabilir. Afrika'dan, Ortadoğu'dan, Rusya'dan çok daha sık görülüyor ülkemizde.
Bir diğeri cinsiyet ayrımı yapıyor, kadınlarda daha çok görülüyor. Kadın olmak zayıfta olsa bir risk faktörü, yani en azından kolaylaştırıcı bir faktör. Birçok çalışmalar var. En son katıldığım bir toplantıda immün sisteminin daha çok yabancı faktörle karşılaşması gerektiğini, immün sisteminin repertuarı ne kadar geniş olursa MS gibi özimmun sistem hastalıkların o kadar azalacağı konuşuldu ki çok mantıklıydı. Aslında bu zaten bilinen bir şeydi. Hijyene çok dikkat edilmeyen balıkçı bölgelerinde, balıkçılıkla geçimini sağlayan bölgelerde daha az sıklıkta görüldüğü, bunun nedeninin de toprakla, bitkiyle, börtü böcekle çok daha iç içe yaşamakla birlikte bu bölgelerde diyet faktörünün de rolü ayrıca önemlidir elbette. Biz çocukları yetiştirirken aman hijyenik olsun, deterjan kullanıldı mı, elini sabunladı mı diye kaygılanıyoruz. Önemli bulaşıcı hastalıkların olmadığı yerlerde hijyen açısından bu kadar endişeye gerek yok.
Bunu mutlaka belirtmeliyim diye düşünüyorum; hastalık ortaya çıktıktan sonra güneş ışınlarına uzun süre maruz kalmak kesinlikle yasak. Çünkü hem hastalığın seyrini kötüleştiriyor hem de atak dediğimiz yineleyici özelliğini kazanıyor. Ama ondan önce daha çok güneşe maruz kalma azaltıcı bir risk faktörü, MS hastalığını engelleyici bir faktör. Sadece güneş ışınları değil, düşük vitamin D düzeyinin olması da bir risk faktörü. Bir ara aşılar suçlandı ama onun üzerinde çok durulmadı çünkü aşıların antijenik yapıları eğer bozulmamışsa yani soğuk zincir kurdigerarıyla aşılama yapılan bölgelerde böyle bir artış görülmedi. Önemli risk faktörlerinden biri de sigara ve tuz tüketimidir. Özellikle sigara kullanan kadınlarda çok büyük bir risk var. Daha çok doğurganlık çağında 15-45 yaş arası ortaya çıkabiliyor ama genelde her yaş döneminde görülebiliyor. Bizim 12 yaşında da hastamız var, 65 yaşında da hastamız var. 15 ile 45 yaş aralığı yoğunlaştığı yaş aralığıdır. Cinsiyet dağılımını sadece hormonal farklılıkla ilişkilendirilemedi. Ama genç yaş grubu kadın cinsiyet eğilimi var.
- Hastalığın tedavisi nasıl yapılıyor? Nasıl yöntemler izleniyor?
Bu hastaların farklı bir profili var. Genelde entelektüel olan, sosyal yönü gelişmiş kişilerde daha çok görülüyor. Bu hastalar ortalamaya göre biraz daha bilinçli, biraz daha entelektüel kişiler. Sosyo-kültürel olarak daha iyi, daha yüksek insanlarda ortaya çıkma eğilimi gösteriyor.
Öncelikle tanı aşamasında hastanın ilk tepkileri inkr yönünde oluyor, sonrasında bir iki atak geçirince 'hakikaten yolunda gitmeyen bir şeyler var' diyor ve tekrar geliyorlar. İnternet aracılığıyla veya eş dosttan duydukları bitkisel yollara başvuruyorlar. Bölge halkı olarak doğal ürünlere ilgi duyuyoruz. Bütün insanlarda, Avrupa'da da bu durum çok farklı değil. İlaç daha sentetik gibi geliyor insanlara. Bitkisel yöntemleri daha doğal buluyorlar. Ancak adaçayı bile fazla tüketildiğinde baş ağrısı yapıyor. Yani bitkisel ilaçlar da sütten çıkmış ak kaşık değil. Hastalar bitkisel yöntemlerden de sonuç alamayınca artık önleyici tedaviye başlıyoruz. Tedaviyi 3 başlıkta ele alıyoruz. Bütün tedavi sürecini yönetirken de bunu hastayla paylaşıyoruz. Atak tedavisi dediğimiz kötüleşme döneminin tedavisini genellikle hastaların kendileri belirtileri htiği için hastaneye başvuruyor ve tedavi hastanede yapılıyor. Atak sırasında güç kaybı veya görme kaybıyla geldiği zaman o atağın etkisi ile birlikte hastanın panik hali kaygılı hali de giderilmeye çalışılmaktadır. Tedavi ile hastanın panik hali de geçmiş oluyor. Sonra atakları önleyici, ataklar arasını uzatmaya veya azaltmaya yönelik tedavi uyguluyoruz. Hastanın yaşam tarzını davranışsal olarak gözden geçirmesini istiyoruz. Sigara kullanıyorsa mutlaka bırakmasını, tuz tüketimini mümkün olduğunca azaltmasını, stresten uzak durmasını veya daha kolay başa çıkabilmesi için yakın çevresinden destek alması gerektiğini. İlaç tedavilerinde çok ciddi gelişmeler var. Her bir hastaya uygun şekilde, farklı yaklaşımlarda bulunuyoruz. Her hastaya her ilaç aynı etkiyi göstermeyebiliyor veya her hastada görülmeyen farklı yan etkileri ortaya çıkabiliyor. Gebelik planlayan ya da planlanmamış sürpriz gebelikler bizim için tedavi yönetim aşamasında önemli sorunlardan bazıları. Medikal olarak gebeliği sonlandırdığımız durumlar dahi olabiliyor.
- Atak konusunu özellikle vurguluyorsunuz hocam. Bu ataklar ne şekilde görülüyor?
Atakları hastalar kendisi hisseder. Hastanın bir tarafında uyuşma, karıncalanma, görme kaybı, dengesizlik vb. durumlar ortaya çıkar ve bu gün boyu devam eder. 10 dakika veya 1 saat devam eden bulgular atak açısından önemli değildir. En az 1 gün devam eden ağrı, uyuşma, halsizlik, güçsüzlük, baş dönmesi, görme kaybı, idrarla ilgili problemler yaşanır. Bunlar klinik olarak bir ataktır ve tedaviye başlarız. Atağı ne kadar iyi tedavi edebilirsek beyinde bırakacağı kalıcı hasar o kadar küçük çapta olacaktır. Atağın atlatılması da hastayı rahatlatıyor. Ataklar arasındaki süreyi, dönemi ne kadar uzatırsak ya da önleyici tedavilerle hastanın atak geçirmemesini sağlayabilirsek kişi hastalığın sınırlayıcılığından uzak bir şekilde normal yaşamını sürdürebilir.
- Peki, bu hastalığın kesin tedavisi var mı?
Kesin tedavisi yok ama yürütülen çalışmalar sonucu önümüzdeki dönemlerde kesin tedavisi bulunacak. Bazı hastalar kendi başlarına karar verip tedaviyi bırakıyor ya da bitkisel yöntemlere başvurabiliyor, ancak geri dönüşleri çok daha kötü sonuçlara yol açabiliyor.
-Türkiye'de ve Elazığ'da kaç tane kaç tane MS hastası var?
Böyle bir istatistiki çalışma sadece belli bölgelerde yapıldı. Elazığ'da henüz yapılmadı çünkü bu kapsamlı bir ekip çalışmasını gerektiriyor. Muş, Tunceli, Bingöl, Malatya, Diyarbakır'dan hastalarımızla birlikte 600 tane takipli hastamızın kaydı mevcuttur. 100 tane de kayıtlı olmayan hastalar olduğunu düşünürsek 700 kadar bir hasta grubumuz var.
-MS ölümcül sonuçlara yol açabiliyor mu?
Ölümcül bir hastalık değil ama stres ve üzüntü sonrası ataklar tetiklenebiliyor ve yaşam kalitesinde düşme meydana gelebiliyor. Yaşam süresinde değil ama yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkisi olabiliyor.
- Konuşmanızda değindiniz ama alternatif tıbbın yani bitkisel tedavilerin, doğal ürünlerin MS'e hiç faydası olmuyor mu?
Bir tane bile faydası olan varsa bilmiyorum. Özellikle kefir ve çuha çiçeği yağı çok yaygın kullanılıyor. Ama ben hastalarda herhangi bir fayda sağladığını fark etmedim, herkesin kullanmakta olduğu ürünler kullanılabilir, aşırıya kaçmamak şartıyla.
- Bu hastalığın tedavisi pahalı mı?
Sağlık uygulamaları açısından şanslı bir ülkeyiz ancak MS mali olarak külfetli bir hastalık. Birçok ülkede ilaç tedavileri sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılanmıyor. Ülkemizde ödeme sorunu büyük ölçüde çözülmüş ve yeni çıkan tedavilerin karşılanması için de önemli adımlar atılmaktadır.
- Toplumda MS'e bakış açısı nasıl? Ne kadar bilinçliyiz?
MS hastasının normal yaşamına devam etmesine engel bir durum söz konusu değil. Ama maalesef toplumda olumsuz bir bakış açısı söz konusu. Mesela MS'li hastaya iş verilmiyor. Ama MS hastası bir kişinin çalışma hayatında bulunması hiçbir sorun teşkil etmez. Maalesef bilinçli değiliz. Farkındalık oluşturmak için bu yönde çalışmalar yapıyoruz. Bu yıl iki kez hastalarla bir araya gelerek hasta okulu şeklinde bir program gerçekleştirdik, Dünya MS Günü'ne özel yine hastalarımızla üniversitemiz Sosyal
Merkezi'nde kahvaltı programı yaptık. Diğer projelerimizi gerçekleştirmek için başka kurumlarla birlikte hazırlık yapmaktayız.
- MS hastası kişilerin karşılaştığı sorunlar nelerdir? Onlara ne gibi önerilerde bulunacaksınız?
Bu hastalıkta günlük yaşam kalitesi zaman içerisinde düşebiliyor. Kişi eskiden bir alışveriş merkezinin tüm katlarını gezebilirken zamanla tek bir katını çıktıktan sonra yorgunluk hissedebiliyor. Bu zamanla engelliliğin arttığını gösteriyor. Engelliliğin ilerlememesi için mutlaka her konuyu danışmalarını istiyoruz. Birlikte çok daha iyi yönetebileceğimizi, üstesinden geleceğimizi düşünüyorum.
- Vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ben teşekkür ederim. MS, bağışıklık sisteminin yetmezliği ya da eksikliği, güçsüzlüğü ile ilgili bir hastalık değildir. Tam tersine bağışıklık sisteminin normal çalıştığı ama hedefi yanlış seçmiş bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. Hastalar bağışıklık sistemini güçlendirecek yöntemler peşinde koşmasınlar. İnternette yer alan bilgi kirliliğine çok fazla itibar etmesinler. Mutlaka bir uzmanla görüşüp, doktorlarına danışsınlar. Herkese sağlıklı günler diliyorum.
MS hatalığında en sık görülen yakınmaların görme problemleri, güçsüzlük, duysal şikayetler, his kusurları, ağrılar, idrar problemleri olduğunu belirten Doç. Dr. Demir, her hastanın farklı belirtilerle karşılaşabileceğini kaydetti.
Doç. Dr. Demir, hastalığın genç yaş grubu kadınlarda görülme sıklığının yüksek olduğuna dikkat çekerek, 'Daha çok doğurganlık çağında 15-45 yaş arası ortaya çıkabiliyor ama genelde her yaş döneminde görülebiliyor. Bizim 12 yaşında da hastamız var, 65 yaşında da hastamız var. 15 ile 45 yaş aralığı yoğunlaştığı yaş aralığıdır. Cinsiyet dağılımını sadece hormonal farklılıkla ilişkilendirilemedi. Ama genç yaş grubu kadın cinsiyet eğilimi var' dedi.
Doç. Dr. Demir, hastalığın kesin tedavisinin henüz olmadığını ancak yürütülen çalışmaların umut vaat ettiğini söyledi.
MS hastasının normal yaşamına devam etmesine engel bir durum söz konusu olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Demir, ancak ne yazık ki toplumda olumsuz bir bakış açısı bulunduğunu belirtti.
- Multiple Skleroz (MS) hastalığı nedir? Tanımını yapar mısınız?
Kısaca MS dediğimiz Multiple Skleroz, çoklu lekelenme şeklinde patolojik bir durum. Zaten çoklu olması bizim için tanıda önemli bir durum. Çünkü gördüğümüz tek bir lekede MS tanısını koymuyoruz. MS, kendi bağışıklık sistemimizin kendimize zarar vermesiyle ortaya çıkan bir durum. Vücudun kendi bağışıklık sisteminin dokularını yabancı olarak algılaması ve kendi dokularına hasar vermeye başlamasıyla ortaya çıkıyor. Yineleyici, tekrarlayan nitelikte bir hastalık. Yeni ortaya çıkan belirti, bulgular veya tekrarlayan kötüleşmelere atak diyoruz. Genç erişkinlerde özürlülüğün, engelliliğin travmadan sonraki en sık ikinci nedeni MS. Yaşamın en verimli çağlarında ortaya çıkan ve hastaların gelecekle ilgili kaygılarının çok yoğun yaşanmasına neden olan bir hastalık. Ama her MS hastasında hastalık kötü seyretmiyor. Tekerlekli sandalyeye veya yatağa mahkûm olmuyor. Maalesef böyle bir algı var toplumda. Her MS hastasının hastalığı kendine özgüdür. Birçoğu iyi seyreder. Ancak sosyal medyayı kullanan hastalarımızda doğru olmayan bilgilenmelere şahit oluyoruz. İnternette doğru bilgiler olduğu kadar yanlış bilgiler de var. MS denince hastanın bütün dünyası yıkılıyor ve ailedeki herkes bir anda farklı hesaplar, planlar yapmaya başlıyor. Oysa MS normal yaşamı sürdürmek için engel teşkil etmiyor. Yeni geliştirilen ve kullanılmaya başlanan ilaçlar hastalığın seyrini oldukça iyi yönde değiştiriyor. Hastalar edindikleri bilgilerini mutlaka doktorlarıyla paylaşmaları gerekir. Bazen, 'Yeni ilaçlar bulundu, yurtdışından şu ilacı getirttik' gibi doğrulanmayan ilaçlar kullanılıyor. Hatta bazen deneme aşamasında olan tedavi yöntemlerini deniyorlar ve hayal kırıklığı yaşıyorlar. Her kronik hastalıkta olduğu gibi MS hastalığı da umut istismarı için uygun bir hastalık.
- Bu hastalığın belirtileri nelerdir?
Sadece hareket sistemimiz değil görme, işitme, yutkunma, his ile ilgili fonksiyonlarımızın beyinde anlamlandırıldığı bölgeler vardır. Multiple Skleroz hastalığında da leke dediğimiz kısım hangi sahada ortaya çıkmışsa o bölgeyle ilgili belirtiler ortaya çıkar. Mesela göz fonksiyonlarını etkilemişse görme ile ilgili belirtiler görülür. Sağ tarafınızın hissi ile ilgili saha etkilenmişse sağ tarafın hissi ile ilgili bulgular ortaya çıkar. Veya omurilikte sadece sağ bacağınızı etkileyen bir kısımda ortaya çıkmışsa leke sağ bacağınızda güçsüzlük, uyuşma veya ağrı gibi bulgular ortaya çıkar. İdrar yapamama veya idrar tutamama gibi bulgular ortaya çıkabilir. Hasta çok farklı belirtiler ve bulgularla karşılaşabilir. Ama en sık gördüğümüz yakınmalar görme problemleri, güçsüzlük, duysal şikayetler, his kusurları, ağrılar, idrar problemleridir.
- Peki bu hastalıkta tanı nasıl konuluyor?
Tanı esasen klinik bulgular varlığında laboratuvar destekli konuyor. Radyolojik olarak sadece leke varsa veya raporunda Multiple Skleroz lehine değerlendirildi diye bir ifade varsa kişiler hemen büyük bir panikle geliyor. Hiçbir ilgisi yok. Radyolojik sonuca bakarak tanı koysak polikliniğimize başvuranların yüzde 20'si MS tanısı alabilirdi. Tamamen klinik temelli tanı koyuyoruz. Bunda da şuna dikkat ediyoruz. Mutlaka zaman içinde yayılım var mı? Zaten tanı kriterlerinden en önemlisi budur. Hasta bir atakla geldiğinde, beyinde bir leke varsa biz hemen buna MS demiyoruz. Sabırsızlıkla hastalığının adını konmasını isteyen hastalarımız var ama biz mutlaka kliniğini takip ediyoruz, radyolojik görüntüleme desteği alıyoruz ve beyin omurilik sıvısı dediğimiz ve bel kısmından aldığımız bel suyundan inceleme yaptırıyoruz. Bunlarla desteklendiği zaman beynin değişik yerlerinde ortaya çıkan lezyonları bir araya getirip kriterleri doldurduğunda MS tanısını kesinleştiriyoruz.
- Bu hastalığın ortaya çıkma nedeni nedir? Yani hangi etkenler MS'e yol açar?
Çok güzel bir soru. Hastalar en çokta bunu merak ediyor. Ailesel bir kümelenme görüyoruz ama bir ailede var diye diğer aile bireylerinde de MS olacak diye bir durum söz konusu değil. Çift yumurta ikizlerinde bile aynı kardeşlerde görülme oranı yüzde 25. Bu nedenle aile geçmişinde olması korkulacak bir durum değil. Ama ailede olması elbette bir risk faktörü olarak bilinmelidir.
Bir diğer husus dünyada gösterdiği coğrafik dağılım. Özellikle İskandinav bölgesinde çok yoğun görüyoruz. Tüm dünyada MS haritasına baktığımız zaman ekvatordan uzaklaştıkça kuzeye doğru bir yoğunlaşma görüyoruz. Türkiye de bu yoğun bölgeler arasında sayılabilir. Afrika'dan, Ortadoğu'dan, Rusya'dan çok daha sık görülüyor ülkemizde.
Bir diğeri cinsiyet ayrımı yapıyor, kadınlarda daha çok görülüyor. Kadın olmak zayıfta olsa bir risk faktörü, yani en azından kolaylaştırıcı bir faktör. Birçok çalışmalar var. En son katıldığım bir toplantıda immün sisteminin daha çok yabancı faktörle karşılaşması gerektiğini, immün sisteminin repertuarı ne kadar geniş olursa MS gibi özimmun sistem hastalıkların o kadar azalacağı konuşuldu ki çok mantıklıydı. Aslında bu zaten bilinen bir şeydi. Hijyene çok dikkat edilmeyen balıkçı bölgelerinde, balıkçılıkla geçimini sağlayan bölgelerde daha az sıklıkta görüldüğü, bunun nedeninin de toprakla, bitkiyle, börtü böcekle çok daha iç içe yaşamakla birlikte bu bölgelerde diyet faktörünün de rolü ayrıca önemlidir elbette. Biz çocukları yetiştirirken aman hijyenik olsun, deterjan kullanıldı mı, elini sabunladı mı diye kaygılanıyoruz. Önemli bulaşıcı hastalıkların olmadığı yerlerde hijyen açısından bu kadar endişeye gerek yok.
Bunu mutlaka belirtmeliyim diye düşünüyorum; hastalık ortaya çıktıktan sonra güneş ışınlarına uzun süre maruz kalmak kesinlikle yasak. Çünkü hem hastalığın seyrini kötüleştiriyor hem de atak dediğimiz yineleyici özelliğini kazanıyor. Ama ondan önce daha çok güneşe maruz kalma azaltıcı bir risk faktörü, MS hastalığını engelleyici bir faktör. Sadece güneş ışınları değil, düşük vitamin D düzeyinin olması da bir risk faktörü. Bir ara aşılar suçlandı ama onun üzerinde çok durulmadı çünkü aşıların antijenik yapıları eğer bozulmamışsa yani soğuk zincir kurdigerarıyla aşılama yapılan bölgelerde böyle bir artış görülmedi. Önemli risk faktörlerinden biri de sigara ve tuz tüketimidir. Özellikle sigara kullanan kadınlarda çok büyük bir risk var. Daha çok doğurganlık çağında 15-45 yaş arası ortaya çıkabiliyor ama genelde her yaş döneminde görülebiliyor. Bizim 12 yaşında da hastamız var, 65 yaşında da hastamız var. 15 ile 45 yaş aralığı yoğunlaştığı yaş aralığıdır. Cinsiyet dağılımını sadece hormonal farklılıkla ilişkilendirilemedi. Ama genç yaş grubu kadın cinsiyet eğilimi var.
- Hastalığın tedavisi nasıl yapılıyor? Nasıl yöntemler izleniyor?
Bu hastaların farklı bir profili var. Genelde entelektüel olan, sosyal yönü gelişmiş kişilerde daha çok görülüyor. Bu hastalar ortalamaya göre biraz daha bilinçli, biraz daha entelektüel kişiler. Sosyo-kültürel olarak daha iyi, daha yüksek insanlarda ortaya çıkma eğilimi gösteriyor.
Öncelikle tanı aşamasında hastanın ilk tepkileri inkr yönünde oluyor, sonrasında bir iki atak geçirince 'hakikaten yolunda gitmeyen bir şeyler var' diyor ve tekrar geliyorlar. İnternet aracılığıyla veya eş dosttan duydukları bitkisel yollara başvuruyorlar. Bölge halkı olarak doğal ürünlere ilgi duyuyoruz. Bütün insanlarda, Avrupa'da da bu durum çok farklı değil. İlaç daha sentetik gibi geliyor insanlara. Bitkisel yöntemleri daha doğal buluyorlar. Ancak adaçayı bile fazla tüketildiğinde baş ağrısı yapıyor. Yani bitkisel ilaçlar da sütten çıkmış ak kaşık değil. Hastalar bitkisel yöntemlerden de sonuç alamayınca artık önleyici tedaviye başlıyoruz. Tedaviyi 3 başlıkta ele alıyoruz. Bütün tedavi sürecini yönetirken de bunu hastayla paylaşıyoruz. Atak tedavisi dediğimiz kötüleşme döneminin tedavisini genellikle hastaların kendileri belirtileri htiği için hastaneye başvuruyor ve tedavi hastanede yapılıyor. Atak sırasında güç kaybı veya görme kaybıyla geldiği zaman o atağın etkisi ile birlikte hastanın panik hali kaygılı hali de giderilmeye çalışılmaktadır. Tedavi ile hastanın panik hali de geçmiş oluyor. Sonra atakları önleyici, ataklar arasını uzatmaya veya azaltmaya yönelik tedavi uyguluyoruz. Hastanın yaşam tarzını davranışsal olarak gözden geçirmesini istiyoruz. Sigara kullanıyorsa mutlaka bırakmasını, tuz tüketimini mümkün olduğunca azaltmasını, stresten uzak durmasını veya daha kolay başa çıkabilmesi için yakın çevresinden destek alması gerektiğini. İlaç tedavilerinde çok ciddi gelişmeler var. Her bir hastaya uygun şekilde, farklı yaklaşımlarda bulunuyoruz. Her hastaya her ilaç aynı etkiyi göstermeyebiliyor veya her hastada görülmeyen farklı yan etkileri ortaya çıkabiliyor. Gebelik planlayan ya da planlanmamış sürpriz gebelikler bizim için tedavi yönetim aşamasında önemli sorunlardan bazıları. Medikal olarak gebeliği sonlandırdığımız durumlar dahi olabiliyor.
- Atak konusunu özellikle vurguluyorsunuz hocam. Bu ataklar ne şekilde görülüyor?
Atakları hastalar kendisi hisseder. Hastanın bir tarafında uyuşma, karıncalanma, görme kaybı, dengesizlik vb. durumlar ortaya çıkar ve bu gün boyu devam eder. 10 dakika veya 1 saat devam eden bulgular atak açısından önemli değildir. En az 1 gün devam eden ağrı, uyuşma, halsizlik, güçsüzlük, baş dönmesi, görme kaybı, idrarla ilgili problemler yaşanır. Bunlar klinik olarak bir ataktır ve tedaviye başlarız. Atağı ne kadar iyi tedavi edebilirsek beyinde bırakacağı kalıcı hasar o kadar küçük çapta olacaktır. Atağın atlatılması da hastayı rahatlatıyor. Ataklar arasındaki süreyi, dönemi ne kadar uzatırsak ya da önleyici tedavilerle hastanın atak geçirmemesini sağlayabilirsek kişi hastalığın sınırlayıcılığından uzak bir şekilde normal yaşamını sürdürebilir.
- Peki, bu hastalığın kesin tedavisi var mı?
Kesin tedavisi yok ama yürütülen çalışmalar sonucu önümüzdeki dönemlerde kesin tedavisi bulunacak. Bazı hastalar kendi başlarına karar verip tedaviyi bırakıyor ya da bitkisel yöntemlere başvurabiliyor, ancak geri dönüşleri çok daha kötü sonuçlara yol açabiliyor.
-Türkiye'de ve Elazığ'da kaç tane kaç tane MS hastası var?
Böyle bir istatistiki çalışma sadece belli bölgelerde yapıldı. Elazığ'da henüz yapılmadı çünkü bu kapsamlı bir ekip çalışmasını gerektiriyor. Muş, Tunceli, Bingöl, Malatya, Diyarbakır'dan hastalarımızla birlikte 600 tane takipli hastamızın kaydı mevcuttur. 100 tane de kayıtlı olmayan hastalar olduğunu düşünürsek 700 kadar bir hasta grubumuz var.
-MS ölümcül sonuçlara yol açabiliyor mu?
Ölümcül bir hastalık değil ama stres ve üzüntü sonrası ataklar tetiklenebiliyor ve yaşam kalitesinde düşme meydana gelebiliyor. Yaşam süresinde değil ama yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkisi olabiliyor.
- Konuşmanızda değindiniz ama alternatif tıbbın yani bitkisel tedavilerin, doğal ürünlerin MS'e hiç faydası olmuyor mu?
Bir tane bile faydası olan varsa bilmiyorum. Özellikle kefir ve çuha çiçeği yağı çok yaygın kullanılıyor. Ama ben hastalarda herhangi bir fayda sağladığını fark etmedim, herkesin kullanmakta olduğu ürünler kullanılabilir, aşırıya kaçmamak şartıyla.
- Bu hastalığın tedavisi pahalı mı?
Sağlık uygulamaları açısından şanslı bir ülkeyiz ancak MS mali olarak külfetli bir hastalık. Birçok ülkede ilaç tedavileri sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılanmıyor. Ülkemizde ödeme sorunu büyük ölçüde çözülmüş ve yeni çıkan tedavilerin karşılanması için de önemli adımlar atılmaktadır.
- Toplumda MS'e bakış açısı nasıl? Ne kadar bilinçliyiz?
MS hastasının normal yaşamına devam etmesine engel bir durum söz konusu değil. Ama maalesef toplumda olumsuz bir bakış açısı söz konusu. Mesela MS'li hastaya iş verilmiyor. Ama MS hastası bir kişinin çalışma hayatında bulunması hiçbir sorun teşkil etmez. Maalesef bilinçli değiliz. Farkındalık oluşturmak için bu yönde çalışmalar yapıyoruz. Bu yıl iki kez hastalarla bir araya gelerek hasta okulu şeklinde bir program gerçekleştirdik, Dünya MS Günü'ne özel yine hastalarımızla üniversitemiz Sosyal
Merkezi'nde kahvaltı programı yaptık. Diğer projelerimizi gerçekleştirmek için başka kurumlarla birlikte hazırlık yapmaktayız.
- MS hastası kişilerin karşılaştığı sorunlar nelerdir? Onlara ne gibi önerilerde bulunacaksınız?
Bu hastalıkta günlük yaşam kalitesi zaman içerisinde düşebiliyor. Kişi eskiden bir alışveriş merkezinin tüm katlarını gezebilirken zamanla tek bir katını çıktıktan sonra yorgunluk hissedebiliyor. Bu zamanla engelliliğin arttığını gösteriyor. Engelliliğin ilerlememesi için mutlaka her konuyu danışmalarını istiyoruz. Birlikte çok daha iyi yönetebileceğimizi, üstesinden geleceğimizi düşünüyorum.
- Vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ben teşekkür ederim. MS, bağışıklık sisteminin yetmezliği ya da eksikliği, güçsüzlüğü ile ilgili bir hastalık değildir. Tam tersine bağışıklık sisteminin normal çalıştığı ama hedefi yanlış seçmiş bir bağışıklık sistemi hastalığıdır. Hastalar bağışıklık sistemini güçlendirecek yöntemler peşinde koşmasınlar. İnternette yer alan bilgi kirliliğine çok fazla itibar etmesinler. Mutlaka bir uzmanla görüşüp, doktorlarına danışsınlar. Herkese sağlıklı günler diliyorum.