Moğultay'ı unutmadık!
Siyaset, halka hizmetle birlikte bu hizmeti en kusursuz bir şekilde insanlara ulaştırma sanatıdır ve bu yönüyle kutsaldır. Politika ise hizmetten öte insanlara umut ve hayal dağıtan ikiyüzlülüktür.
Siyaset ile politika her ne kadar aynı anlamda kullanılıyor olsa da siyaseti, politikanın ikiyüzlülüğüne bulaşmadan yapan isimler de yok değil. Olayı biliyorsunuz. Ak Parti İl Başkanı Şerafettin Yıldırım, katıldığı televizyon programında ilçelerdeki kamu kurumlarının daha çok İŞKUR üzerinden ya da özel firmalara alınacak birkaç eleman konunda ilçe başkanlarına kendisinin müdahil olmadığını ifade etmiş ve bunun da doğal olduğunu büyük bir açık sözlülük ve samimiyetle ortaya koymuştu.
Başkan Yıldırım'ın maske kullanmadan, politik davranmadan, laf kalabalığına getirmeden, kendisinin bile inanmayacağı süslü-püslü ya da topu taca atan cümleler kurmadan durumu açık yüreklilikle dile getirmesi bazı mahfillerin üzerinde çok konuştuğu bir konu haline getirildi.
Mesele o kadar büyütüldü ve olaya vicdan boyutu katıldı ki zannedersiniz ki Başkan Yıldırım, binlerce kişinin hakkını yemiş ve haksızlık etmiş biri konuma getirildi. Türkiye'de yaşayanların aslında çok da yabancısı olmadığı ve tüm iktidarlar tarafından da uygulanan KPSS dışında bazı geçici işlerde çalıştırılmak üzere istihdam edilen elemanların alımlarında siyasetin gölgesi hep olur ve hep de olagelmiştir.
1991 seçimlerinin ardından kurulan DYP-SHP ve DYP-CHP Hükümetleri döneminde özellikle SHP-CHP'li bakanlar büyük bir kadrolaşma gerçekleştirdi. Bu hükümetlerde görev yapan Adalet Bakanları Seyfi Oktay ile Mehmet Moğultay'ın kadrolaşması ise Moğultay tarafından itiraf bile edildi.
Koalisyon hükümetleri döneminde Adalet Bakanları Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay hakim ve savcı kadrolarını parti sempatizanı isimlerle doldurdu. Oktay ve Moğultay döneminde 2 bin hakim ve savcı alınırken mülakat sınavında parti sempatizanı olmayan isimler elendi. Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay ise partisinin il kongresine yaptığı konuşmada kadrolaşmayı itiraf ederek, "Evet, hükümetten sınavlı beş bin kişilik kadro çıkarttım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de milliyetçilere mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde de iki bin hakim aldık. Bu aldığımız kadrolar, ileride yeşerecek demokrat insanlardır. Yaptığım suçsa işlemeye devam edeceğim. Ben yılmayacağım, bu makamı da terk etmeyeceğim" demişti.
Mehmet Moğultay'ın Adalet Bakanlığı döneminde yapılan hakimlik ve savcılık sınavlarında yazılı sınavda ilk 100'e giren isimlerden 57 kişi mülakatta elendi. Yapılan yazılı sınavda dereceye girmelerine rağmen CHP örgütünden 'referansı' olmadığı için bu isimlerin elendi.
Bu olayı çok iyi bildikleri halde bugünlerde safa yatan muhalif kanallar, başta Levent Gültekin olmak üzere muhalif yazarlar, ilçelerde üç-beş geçici işçi alınması üzerinden Ak Parti'ye ve onun şahsında Elazığ İl Başkanı Şerafettin Yıldırım'a yüklenmeleri, manipülasyondan öte bir tavır değildir.
Yapılan KPSS sınavı ya da yetenek sınavıyla alım yapılan bir müessese olsa haklılık payı olabilir. Ama bir ilçede hastane, okul ya da diğer kamu kurumlarında geçici görevlendirilecek olan personel için o ilçe başkanına inisiyatif verilmesi haksızlık yapıldığı anlamına da gelmez. İlçe başkanları bu tür durumlarda kendilerine müracaat edenlerin siyasi görüşüne bakmakla birlikte ihtiyaç ve mağduriyet derecesini de hesap edip kararlarını buna göre verecek bir vicdan ve merhamete de sahiptirler.
Olaya böyle bakıldığında Ak Parti İl Başkanı Şerafettin Yıldırım, son yıllarda siyaset sahnesinde çok da görülmeyen, özü sözü bir, maske takıp rol yapmayan dürüst ve ilkeli bir siyasetçidir. Farklı bir isim bu soruya çok da büyük bir ustalıkla cevap verip ve böyle olayların asla olmadığını da söyleyebilirdi. Ama bu göz göre yanlış ve halkı aldatmak olurdu.
Birilerine göre hata olsa da birkaç personelin alımında siyasetin etkisini inkâr etmek tam bir politikacı tavrı olurdu ki bu da Yıldırım'a çok da yakışmazdı.