KEŞKE MUHTARLAR YÖNETSEYDİ
Deprem sonrası tam bir keşmekeş haline gelen ve vatandaşın hiçbir derdine derman olamayan süreç içerisinde nihayet muhtarlar patladı ve 'artık yeter' diyerek isyanlarını ve tepkilerini dile getirdiler.
Muhtarların sert ama gerçekleri yalın bir dille ortaya koyan ültimatomunun ardından il yöneticileri muhtarlarımızı toplantıya adavet ederek sorunları dinlediler ve kendi yetki alanı ve sorumluluklarında olan konularda çözümler ortaya koydular.
Yaşanan bu olaydan çıkardığımız sonuç ve geldiğimiz nokta şudur ki, keşke depremin yaşandığı 24 Ocak tarihinden itibaren şehrin sözcüsü ve halkın tercümanı olarak mahalle muhtarlarını öne çıkarsaydık. Keşke ilk dakikadan itibaren süreci muhtarların öneri ve görüşleri ile taleplerini dikkate alarak yönetseydik.
Halkın sürekli yanında ve onların şikyet ve önerileriyle her dem iç içe olan muhtarlarımız, hem halkın vicdanı hem de onların birinci ağızdan sözcüsüdürler.
Muhtarlar, siyasilerin işareti, yöneticilerin atamasıyla iş başına gelen bir memur değil, tam tersi halkın oyları ile göreve gelen ve hiçbir kimseye diyet borcu olmayan en küçük yerel yönetim başkanlarıdır.
Hesap verecekleri tek makam ve merci halktır ve mahalle sakinleridir. Üzerlerinde herhangi bir siyasi vesayet ve yönetici dayatması olmadığı ve olamayacağı için özgürce ve cesurca temsil ettikleri halkın duygularını açık yüreklilikle dile getirmekten geri durmazlar.
Siyasilerin ve yerel yöneticilerin aslında teklif ettikleri ve gönüllerinden geçirdikleri konularda Bakan ya da Cumhurbaşkanına olan taleplerinde muhtarlar alabildiğince özgür ve halktan aldıkları güçle üst perdeden konuşabilir, medeni çerçevede isteklerini açıkça ve ısrar ederek talepte bulunabilirler.
Keşke diyorum keşke. Depremin daha ilk gününden itibaren muhtarları daha öne çıkarsaydık. Çıkarsaydık da TOKİ'nin yanlışlarına karşı çıkılsaydı. Abdullahpaşa gibi şehrin giriş ve vitrini olan bir mahalleyi bir köye çevirmelerine izin vermeselerdi. Keşke her bakan gelişinde yetkililerimizin söyleyemediği talepler ile şikyetlerini muhtarlar söyleselerdi ve taleplerinde daha ısrarcı olsalardı.
Sonuç bugünkünden çok daha farklı ve güzel olurdu. Ve bu sayede siyasiler de günah keçisi olmaktan kurtulurdu belki.
Bu olay da gösterdi ki muhtarlarımız sadece kendi mahalleleri için değil şehri için de inisiyatif almalı ve daha aktif olmalı. Bu duruş muhtarları halk nazarında daha da güçlü ve yıkılmaz kılar. Bu tablo karşısında kim yıkılır, kim zarar görür ya da kimlerin gereksiz olduğu ortaya çıkar bilinmez ama kazanan Elazığ olurdu.
Yaşanan bu olaydan çıkardığımız sonuç ve geldiğimiz nokta şudur ki, keşke depremin yaşandığı 24 Ocak tarihinden itibaren şehrin sözcüsü ve halkın tercümanı olarak mahalle muhtarlarını öne çıkarsaydık. Keşke ilk dakikadan itibaren süreci muhtarların öneri ve görüşleri ile taleplerini dikkate alarak yönetseydik.
Halkın sürekli yanında ve onların şikyet ve önerileriyle her dem iç içe olan muhtarlarımız, hem halkın vicdanı hem de onların birinci ağızdan sözcüsüdürler.
Muhtarlar, siyasilerin işareti, yöneticilerin atamasıyla iş başına gelen bir memur değil, tam tersi halkın oyları ile göreve gelen ve hiçbir kimseye diyet borcu olmayan en küçük yerel yönetim başkanlarıdır.
Hesap verecekleri tek makam ve merci halktır ve mahalle sakinleridir. Üzerlerinde herhangi bir siyasi vesayet ve yönetici dayatması olmadığı ve olamayacağı için özgürce ve cesurca temsil ettikleri halkın duygularını açık yüreklilikle dile getirmekten geri durmazlar.
Siyasilerin ve yerel yöneticilerin aslında teklif ettikleri ve gönüllerinden geçirdikleri konularda Bakan ya da Cumhurbaşkanına olan taleplerinde muhtarlar alabildiğince özgür ve halktan aldıkları güçle üst perdeden konuşabilir, medeni çerçevede isteklerini açıkça ve ısrar ederek talepte bulunabilirler.
Keşke diyorum keşke. Depremin daha ilk gününden itibaren muhtarları daha öne çıkarsaydık. Çıkarsaydık da TOKİ'nin yanlışlarına karşı çıkılsaydı. Abdullahpaşa gibi şehrin giriş ve vitrini olan bir mahalleyi bir köye çevirmelerine izin vermeselerdi. Keşke her bakan gelişinde yetkililerimizin söyleyemediği talepler ile şikyetlerini muhtarlar söyleselerdi ve taleplerinde daha ısrarcı olsalardı.
Sonuç bugünkünden çok daha farklı ve güzel olurdu. Ve bu sayede siyasiler de günah keçisi olmaktan kurtulurdu belki.
Bu olay da gösterdi ki muhtarlarımız sadece kendi mahalleleri için değil şehri için de inisiyatif almalı ve daha aktif olmalı. Bu duruş muhtarları halk nazarında daha da güçlü ve yıkılmaz kılar. Bu tablo karşısında kim yıkılır, kim zarar görür ya da kimlerin gereksiz olduğu ortaya çıkar bilinmez ama kazanan Elazığ olurdu.