Kerameti Kendinden Menkul Tipler
Yoğun çalışıyoruz. Hem zihnen hem de bedenen yorgunluğumuzu akşam saatlerinde sosyal medyada sörf yaparak geçiriyor, bir uzmandan bize yönelik bilgilendirici ya da giderli bir mesaj var mı diye merak ediyor ve sözde kafa dinlendiriyoruz. Ama yanlış yapıyormuşuz.
Uzmanlar, sırf zaman öldürmek ve kafa dinlemek adına sosyal medyada her konuda yayınlanmış doğru-yanlış videoları izlemenin uzun vadede daha büyük psikolojik sorunlara sebebiyet verip bizi daha büyük yalnızlık ve boşluğa itebileceğini dile getiriyorlar.
Bir dostumla bunu paylaştığımda kendisinin de önceleri sosyal medyada vakit geçirdiğini, uzmanların bu uyarısından sonra sosyal medyaya daha az süre ayırıp kitap okumayı tercih ettiğini bununla kendisini daha iyi, huzurlu ve mutlu hissettiğini söyledi.
Ben de bu tavsiyeye uymaya başladım iki gündür. Kendimi daha iyi ve daha mutlu hissediyorum. Gerçi bunda uzmanın biraz heyecan biraz da mutluluk yapmasında da payı var ama sonuç fena değil...
Gelelim asıl mevzuya. Sosyal medyada sörf yaparken arkadaş olarak eklediğimiz insanların paylaşımlarıyla zorunlu olarak da yüz yüze geliyoruz.
Geçmişini,ahlakını, çıkarcı tavrını, dostluklarını hep menfaat üzerine kuran ve maddiyata ne kadar önem verdiğini çok yakından bildiğimiz, sadece bizler değil bizimle birlikte tüm şehir insanının da böyle bildiği kişilerin paylaşımlarını görünce acı acı tebessüm etmekten kendimizi alamıyoruz.
Adamın ya da en yakınındakinin her cümlesi maşallah ilkeler manzumesi, dürüstlük abidesi, ahlak öğretisi, mazlumlara merhamet elçisi, çevre ve doğa gönüllüsü gibi. Kısaca adamların hem kerameti hem de reklamcısı kendinden menkul…
Kendilerini o kadar hayırsever, o kadar şehir sevdalısı ve bu konuda kafa yoran birileri olarak görüyorlar ki insanın gidip intisap edesi hatta biat edesi geliyor.
Ancak ve ne yazık ki bu şahıslar bu hallerine, hane halkı dışında pek de kimseyi inandıramıyorlar.
Zaman zaman etrafında bugüne kadar hiç bir işe yaramamış, etiketleri olsa da kamu yalakalığı dışında hayatlarında hiçbir başarı hikayesi olmayan, dost kazanamayan, herşeye atlayıp fakat her zaman hezimet yaşayan şahısları da görünce tencere-kapak demekten kendimizi alamıyor ve "nasıl da mıktatıs gibi aynı tiyniyetteki adamlar birbirini buluyor" diyoruz.
Ya beyler, bayanlar! Hadi siz aynaya bakmıyorsunuz, bu şehrin insanlarıyla da mı görüşmüyor ve istişare etmiyorsunuz. Kendileriyle kan bağı olanların bile farklı şekilde tasvir edip gerçek yüzlerini anlattığı hatta bazı ortamlarda bu kan bağını utancından saklama gereği duyduğunu bildiğimiz bu kişiler, mütevazilik edebiyatı yapma adına lüks yaşam alanlarını da zaman zaman paylaşıp buradan itibar devşirme ve sözde klik oluşturma gibi basitliklere de ne yazık ki düşüyorlar.
Siz siz olun, bir yola çıkmadan önce sofranız dışında sizinle kaç kişi yürür, kaç kişi size güvenir ve zorla ya da hatır gönülle değil kalben kaç kişi destek olur ona bir bakın. Bundan kalben ve vicdanen emin olduktan sonra özgüveninizle, karakteriniz ve etrafınızda oluşacak güven destekleriyle öne çıkın.
Bunu bir kez yapsanız ve meydana çıksanız diyeceğiz ama bu şehirde herkes kimin ne olduğunu, amacının ne olduğunu ve nereye varmak istediğini çok iyi biliyor. Boşuna zahmet edip etrafınızda olan birkaç kişiyi yormasanız mı acaba? Ama denemeye değer diyorsanız tüm risklerini de göze almışsınız demektir.