KARŞI MAHALLEYİ ANLAMAK LAZIM
Geçtiğimiz Perşembe günü, mezun olduğum Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinden çok sevdiğim bir hocam misafirim oldu
Geçtiğimiz Perşembe günü, mezun olduğum Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinden çok sevdiğim bir hocam misafirim oldu. Açık öğretim sınavları için gelen hocalarla birlikte Harput'a iftara gittik.
Çoğu hayatında ilk defa Elazığ'a geliyordu. Elazığ üzerine sohbet ettik, sonra ister istemez konu ülke meselelerine geldi.
Ulusal basını düzenli olarak takip ederim. Elimden geldiği kadar ülkenin batısıyla doğusunun ne düşündüğünü anlamaya çalışırım. Çok az sayıda ilimiz hariç görmediğim yer kalmadı.
Hocalarla sohbette fark ettim ki Türkiye'nin batısı tahminimden de fazla gergin…
İyi bir üniversitede hocalık yapan, kendisini birçok alanda yetiştirmiş insanlar konuşmaktan korkar hale gelmişse bu durumu düşünmekte fayda var. Bu insanlar neden korkuyor?
Her ne kadar kendilerine istediğim gibi düşüncelerimi yazdığımı söylesem de, o insanların üzerinde bir baskı olmadığı gerçeğini değiştiremedim. Çünkü ben, bizim mahdigerenin içinden birisi olarak eleştiriyorum…
Sonra fark ettim ki, küçük şehir olmanın dezavantajları olmakla birlikte, biz ulusal basına göre daha özgürüz. Kişilere olan yakınlıklarımız belki eleştiri dozumuzu etkiliyor ama birçok konuda iktidarı, iktidarın yerel temsilcilerini rahatlıkla tenkit edebiliyoruz.
En büyük tehlike insanların özgürlüğünün kısıtlandığını düşündüğü anda başlar. Cumhurbaşkanımız sürekli olarak yeni bir dönemden bahsediyor.
Galiba yeniliğe teşkilatlardan önce ülkenin diğer yarısını rahatlatmakla başlamak lazım…
ELEŞTİRİYORUZ AMA NEYİ?
Misafirim olan hocalarla sohbet ederken yerelde daha rahat olduğumuzu düşünüyordum ki, aklıma eleştiri kalitemiz geldi…
Geçenlerde birkaç arkadaş Facebook'ta bir şeyler paylaşmıştı. Belediye bir yerlerde yol yapıyormuş. Eleştirilerini görünce anlamakta zorluk çektim!
Diyorlardı ki; 'Belediye müteahhitleri zengin etmek için yol yapıyor, her tarafı kapatmışlar, evimize gidemiyoruz…'
Belediye çalışmayınca haklı olarak kızıyoruz, yolların durumundan, trafikten şikyetçi oluyoruz… Normal olan da bu zaten.
Sonra Belediye çalışınca birilerinin zengin edilmek istendiğini düşünüyoruz, yolların kapanmasından şikayetçi oluyoruz! İyi de adama demezler mi, peki aga nasıl yapsınlar?
Haşa yol, ol deyince olmuyor ki!
Sonra anladım ki, bizim eleştiri özgürlüğünden anladığımız, sevmediğimiz ne yaparsa yapsın bir kulp takmaktan ibaret!
Ara Not: Bildiğim kadarıyla Belediye yollara asfaltı kendisi döküyor, müteahhitlere vermiyor. (Gerçi verse ki ne olur? O da ayrı mesele. Her iş yapıldığında usulsüzlük yapılmıyor ya!)
GURUR DUYDUM!
TEOG-2 Sınavından tamı tamına 17 bin öğrencimiz birinci olmuş! Maşdigerah, maşdigerah, maşdigerah! Kaç bin kişi ikinci, kaç bin kişi üçüncü olmuş, varın siz düşünün!
Eğitim kalitesi bu seviyede devam ederse, korkarım adını yazmayı başaran her öğrenci sınavda birinci olacak! Böyle giderse gün gelecek dördüncü olan öğrencileri velileri eve almayacak!
*****
-Ekrem abe senin oğlan TAVUĞ sınavında kaçıncı oldu?
-Vdigera Selahattin bizim oğlan dördüncü oldu. Sanayiye gönderecem, olmi. Çocuğun kafası çalışmi. Bari bir mesleği olsun! Senin oğlan netti?
-Vdigera Ekrem abe, bizimki maşdigerah zehir gibi. Birinci oldu. Allah nasip ederse, hanımla deyik atom mühendisi olsun! Zar gendiye bi tüken neyim açarığ!
-İnşdigerah Selahattin, inşdigerah…
BİR DE BÖYLE DÜŞÜNELİM…
Şimdi bu TEOG-2 sınavında 17 bin öğrencimiz birinci olmuş ya… Böyle bir şey Nazi Almanya'sında yaşansaydı Hitler kesin o jenerasyonun annesi ve babası üzerinde bilimsel bir araştırma yapardı!
Nasıl yaptılar?
Ne yediler, ne içtiler?
O seneki yıldızların durumu etkili olmuş olabilir mi?
Buradan devlet babaya seslenmek istiyorum…
Bu konuyu araştırın. Milletin çok özeline girmeden tabii ki! Bakarsınız olumlu bir sonuç alınır.
Düşünsenize, bilim adamları meseleyi çözüyormuş… Sonra elini sdigerasan Einstein'e değiyormuş!
Çoğu hayatında ilk defa Elazığ'a geliyordu. Elazığ üzerine sohbet ettik, sonra ister istemez konu ülke meselelerine geldi.
Ulusal basını düzenli olarak takip ederim. Elimden geldiği kadar ülkenin batısıyla doğusunun ne düşündüğünü anlamaya çalışırım. Çok az sayıda ilimiz hariç görmediğim yer kalmadı.
Hocalarla sohbette fark ettim ki Türkiye'nin batısı tahminimden de fazla gergin…
İyi bir üniversitede hocalık yapan, kendisini birçok alanda yetiştirmiş insanlar konuşmaktan korkar hale gelmişse bu durumu düşünmekte fayda var. Bu insanlar neden korkuyor?
Her ne kadar kendilerine istediğim gibi düşüncelerimi yazdığımı söylesem de, o insanların üzerinde bir baskı olmadığı gerçeğini değiştiremedim. Çünkü ben, bizim mahdigerenin içinden birisi olarak eleştiriyorum…
Sonra fark ettim ki, küçük şehir olmanın dezavantajları olmakla birlikte, biz ulusal basına göre daha özgürüz. Kişilere olan yakınlıklarımız belki eleştiri dozumuzu etkiliyor ama birçok konuda iktidarı, iktidarın yerel temsilcilerini rahatlıkla tenkit edebiliyoruz.
En büyük tehlike insanların özgürlüğünün kısıtlandığını düşündüğü anda başlar. Cumhurbaşkanımız sürekli olarak yeni bir dönemden bahsediyor.
Galiba yeniliğe teşkilatlardan önce ülkenin diğer yarısını rahatlatmakla başlamak lazım…
ELEŞTİRİYORUZ AMA NEYİ?
Misafirim olan hocalarla sohbet ederken yerelde daha rahat olduğumuzu düşünüyordum ki, aklıma eleştiri kalitemiz geldi…
Geçenlerde birkaç arkadaş Facebook'ta bir şeyler paylaşmıştı. Belediye bir yerlerde yol yapıyormuş. Eleştirilerini görünce anlamakta zorluk çektim!
Diyorlardı ki; 'Belediye müteahhitleri zengin etmek için yol yapıyor, her tarafı kapatmışlar, evimize gidemiyoruz…'
Belediye çalışmayınca haklı olarak kızıyoruz, yolların durumundan, trafikten şikyetçi oluyoruz… Normal olan da bu zaten.
Sonra Belediye çalışınca birilerinin zengin edilmek istendiğini düşünüyoruz, yolların kapanmasından şikayetçi oluyoruz! İyi de adama demezler mi, peki aga nasıl yapsınlar?
Haşa yol, ol deyince olmuyor ki!
Sonra anladım ki, bizim eleştiri özgürlüğünden anladığımız, sevmediğimiz ne yaparsa yapsın bir kulp takmaktan ibaret!
Ara Not: Bildiğim kadarıyla Belediye yollara asfaltı kendisi döküyor, müteahhitlere vermiyor. (Gerçi verse ki ne olur? O da ayrı mesele. Her iş yapıldığında usulsüzlük yapılmıyor ya!)
GURUR DUYDUM!
TEOG-2 Sınavından tamı tamına 17 bin öğrencimiz birinci olmuş! Maşdigerah, maşdigerah, maşdigerah! Kaç bin kişi ikinci, kaç bin kişi üçüncü olmuş, varın siz düşünün!
Eğitim kalitesi bu seviyede devam ederse, korkarım adını yazmayı başaran her öğrenci sınavda birinci olacak! Böyle giderse gün gelecek dördüncü olan öğrencileri velileri eve almayacak!
*****
-Ekrem abe senin oğlan TAVUĞ sınavında kaçıncı oldu?
-Vdigera Selahattin bizim oğlan dördüncü oldu. Sanayiye gönderecem, olmi. Çocuğun kafası çalışmi. Bari bir mesleği olsun! Senin oğlan netti?
-Vdigera Ekrem abe, bizimki maşdigerah zehir gibi. Birinci oldu. Allah nasip ederse, hanımla deyik atom mühendisi olsun! Zar gendiye bi tüken neyim açarığ!
-İnşdigerah Selahattin, inşdigerah…
BİR DE BÖYLE DÜŞÜNELİM…
Şimdi bu TEOG-2 sınavında 17 bin öğrencimiz birinci olmuş ya… Böyle bir şey Nazi Almanya'sında yaşansaydı Hitler kesin o jenerasyonun annesi ve babası üzerinde bilimsel bir araştırma yapardı!
Nasıl yaptılar?
Ne yediler, ne içtiler?
O seneki yıldızların durumu etkili olmuş olabilir mi?
Buradan devlet babaya seslenmek istiyorum…
Bu konuyu araştırın. Milletin çok özeline girmeden tabii ki! Bakarsınız olumlu bir sonuç alınır.
Düşünsenize, bilim adamları meseleyi çözüyormuş… Sonra elini sdigerasan Einstein'e değiyormuş!