İSTANBUL SORUNU
İstanbul her birimiz için çok şey ifade ediyor. Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olan Fatih'in fethiyle beraber hep göz bebeğimiz olmuş, bilimin, sanatın, edebiyatın ve yönetimin her dönem başkenti ve gözdesi olmuş bir şehir.
1994 yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Büyükşehir Belediyesi'ni kazanmasıyla birlikte bir başka güneş doğmuş İstanbul'a.
İnsanlar bu şehrin güzelliğini ve doyumsuzluğunu bir başka yaşar olmuşlar.
Nedim'in;
'Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behdır
Bir sengine yek pre Acem mülkü fedadır'
mısraları daha bir anlam kazanmış bu tarihte.
Uzun süre Ak Partili belediye başkanlarının hizmetleriyle çöp dağlarının metan gazı birikmesiyle patlamasından, Haliç'in kötü kokuları ile musluklarından suların akmadığı bir İstanbul'dan, cennet köşesinden bir şehir oluvermiş.
İstanbul, Ak Parti ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan için çok şey ifade ediyor. Ancak gelin görün ki içerisinde İstanbul geçen bir sözleşme var ki bugünlerde hükümetin en çok başını ağrıtan bir metin ve sorun oluvermiş durumda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Sözleşmesi'ne yükselen eleştiri ve itirazlara karşı 'üzerinde çalışın' talimatına rağmen hükümet kanadından bir çalışma görünmedi bugüne kadar.
Cumhurbaşkanımızın oğlu Bilal Erdoğan'ın Türgev onursal başkanı sıfatıyla yürürlükten kaldırılıp çekilmesine, bir başka evladı olan Sümeyye Erdoğan'ın KADEM onursal başkanı olarak yürürlükte kalmasına dair görüş ve fikir belirttiği bu önemli konuda bir tıkanmışlık görülüyor gibi.
Ve yine görünen o ki sözleşmenin asıl kahramanlarından olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının da konunun üzerinde çalışacağı falan da yok.
Sayın Cumhurbaşkanımıza önerimiz şudur ki; güvenirliliğine ve bugüne kadar yaptıkları sosyal çalışma ve çalışmalarla kendini ispatlamış SETA ya da başka bir kurumun devreye alınarak konunun tüm taraflarının katılacağı ve eteklerindeki taşları dökeceği bilimsel bir sempozyum ya da çalıştay hazırlamalarına öncülük etmeleridir.
Yapılacak bu çalışmaya Sema Maraşlı ve Abdurrahman Dilipak da dhil tüm karşı görüşü savunanlar ile İstanbul sözleşmesinin gerekliliğe inanan KADEM ve diğer oluşumlar ile bilim adamlarının katılması. Bununla birlikte olaya objektif bakan Prof. Dr. Nevzat Tarhan gibi bilim adamlarının da sempozyuma davet edilmesi.
Sözleşmeye karşı olanların da kadın gibi, kadına şiddet gibi bir endişeleri var. Onların da zaman zaman psikopata bağlayan kocaların elinden çekmediği kalmamış kadınların bu zulümden kurtarmak diye bir derdi var. Bu kesim erkeğin her yaptığını mubah ve haklı görmüyor zaten. Ancak ortada bazı gerçekler ve artan rakamlara bürünmüş istatistikler de her gün gözümüze sokulurcasına yayınlanıyor.
Yapılacak bu çalıştay ile adı İstanbul Sözleşmesi olmasa da her kesimin görüşünün yansıyacağı, sonuçta kadınların her türlü şiddet ve yaşadıkları haksızlıklara kanuni çözümler manzumesi olarak çıkacak bir 'aile mutluluk sözleşmesi' çıkacaktır.
Bu çalıştayın yapılmasıyla görülecektir ki aslında her bir tarafın karşı tarafı yeterince dinlemediği ve anlamadığıdır.
Herkesin derdi ve amacı özelde kadını, genelde ise aileyi korumak ve kurtarmaksa eğer, neyi paylaşamıyor, neyin kavgasını veriyoruz.
İnsanlar bu şehrin güzelliğini ve doyumsuzluğunu bir başka yaşar olmuşlar.
Nedim'in;
'Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behdır
Bir sengine yek pre Acem mülkü fedadır'
mısraları daha bir anlam kazanmış bu tarihte.
Uzun süre Ak Partili belediye başkanlarının hizmetleriyle çöp dağlarının metan gazı birikmesiyle patlamasından, Haliç'in kötü kokuları ile musluklarından suların akmadığı bir İstanbul'dan, cennet köşesinden bir şehir oluvermiş.
İstanbul, Ak Parti ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan için çok şey ifade ediyor. Ancak gelin görün ki içerisinde İstanbul geçen bir sözleşme var ki bugünlerde hükümetin en çok başını ağrıtan bir metin ve sorun oluvermiş durumda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Sözleşmesi'ne yükselen eleştiri ve itirazlara karşı 'üzerinde çalışın' talimatına rağmen hükümet kanadından bir çalışma görünmedi bugüne kadar.
Cumhurbaşkanımızın oğlu Bilal Erdoğan'ın Türgev onursal başkanı sıfatıyla yürürlükten kaldırılıp çekilmesine, bir başka evladı olan Sümeyye Erdoğan'ın KADEM onursal başkanı olarak yürürlükte kalmasına dair görüş ve fikir belirttiği bu önemli konuda bir tıkanmışlık görülüyor gibi.
Ve yine görünen o ki sözleşmenin asıl kahramanlarından olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının da konunun üzerinde çalışacağı falan da yok.
Sayın Cumhurbaşkanımıza önerimiz şudur ki; güvenirliliğine ve bugüne kadar yaptıkları sosyal çalışma ve çalışmalarla kendini ispatlamış SETA ya da başka bir kurumun devreye alınarak konunun tüm taraflarının katılacağı ve eteklerindeki taşları dökeceği bilimsel bir sempozyum ya da çalıştay hazırlamalarına öncülük etmeleridir.
Yapılacak bu çalışmaya Sema Maraşlı ve Abdurrahman Dilipak da dhil tüm karşı görüşü savunanlar ile İstanbul sözleşmesinin gerekliliğe inanan KADEM ve diğer oluşumlar ile bilim adamlarının katılması. Bununla birlikte olaya objektif bakan Prof. Dr. Nevzat Tarhan gibi bilim adamlarının da sempozyuma davet edilmesi.
Sözleşmeye karşı olanların da kadın gibi, kadına şiddet gibi bir endişeleri var. Onların da zaman zaman psikopata bağlayan kocaların elinden çekmediği kalmamış kadınların bu zulümden kurtarmak diye bir derdi var. Bu kesim erkeğin her yaptığını mubah ve haklı görmüyor zaten. Ancak ortada bazı gerçekler ve artan rakamlara bürünmüş istatistikler de her gün gözümüze sokulurcasına yayınlanıyor.
Yapılacak bu çalıştay ile adı İstanbul Sözleşmesi olmasa da her kesimin görüşünün yansıyacağı, sonuçta kadınların her türlü şiddet ve yaşadıkları haksızlıklara kanuni çözümler manzumesi olarak çıkacak bir 'aile mutluluk sözleşmesi' çıkacaktır.
Bu çalıştayın yapılmasıyla görülecektir ki aslında her bir tarafın karşı tarafı yeterince dinlemediği ve anlamadığıdır.
Herkesin derdi ve amacı özelde kadını, genelde ise aileyi korumak ve kurtarmaksa eğer, neyi paylaşamıyor, neyin kavgasını veriyoruz.