İKİ DİZİ VE HALİMİZ

TAKİP ET
Pandemi süreciyle ara verilen, yaz sezonuyla da tatile giren dizi sektörü, hem bu alandan ekmek kazanan binlerce sanatçı ve emekçinin hayatlarını devam ettirme hem de izleyicilerin beklentilerine karşılık verme adına,  sürecin tüm sağlık risklerini göze alma pahasına televizyon kanalları yeni yayın dönemine yeni dizilerle adım attılar.

Birçoğu geçen sezonlarda yayınların dizilerin devamı olsa da iki dizi var ki bunlar yeni ve diğerlerinden oldukça farklı.

Bu dizilerden biri TV8 ekranlarında yayınlanan Kırmızı Oda, diğeri ise TRT1'de yayınlanan Masumlar Apartmanı.

Her ikisinin de ortak özellikleri var. Önce her ikisi de psikiyatrist olan Dr. Gülseren Budayıcıoğlu'nun kaleminden çıkmış romanlardan senaryolaştırılmış.

Ve yine her ikisi de gerçek hayatta yaşanmış olan  ve kahramanlardan esinlenilerek kaleme alınmış.

Ve yine her iki dizideki olaylar bizzat Dr. Gülseren Budayıcıoğlu'nun kliniğine başvuran danışan  şahısların hayatlarını yansıtan bir özelliğe sahip.

Her iki dizi de; anksiyete, panik atak, agorafobi, sosyal fobiler, travma sonrası stres bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, bipolar bozukluk, gelişim bozuklukları, kişilik bozuklukları, bağımlılıklar ve  takıntılar gibi psikolojik sorunlar örnek ve gerçek vakalarla anlatılıyor.

Her iki diziye kaynaklık eden kitapların yazarı Dr. Gülseren Budayıcıoğlu'nun mesleki tecrübesi ve birikimi yanında samimi anlatım üslubu diziye de yansımış ve seyircide karşılık bulmuş.

Kırmızı Oda'nın başrol oyuncusu Elazığ doğumlu Binnur Kaya ile Masumlar Apartmanı'nın başrol oyuncusu Ezgi Mola ve  diğer oyuncular, üslendikleri rollerin hakkını fazlasıyla ortaya koyan bir oyuncu performansı sergilemişler.

Daha ilk bölümde bu iki dizinin kabul görmesi ve reyting rekorları kırmasındaki başarısının önemli sebebi, hikayeler ve oyuncuların başarılı olmasıyla birlikte dizilerde herkesin bir şekilde kendini bulması ya da aynı sorunların çevresinde de yaşandığına şahitlik etmesi.

Her iki diziyi daha önde ve izlenir kılan gerçek ise ne yazık ki toplumsal olarak birçok sorunu yaşıyor ve bundan kaynaklı mutsuz oluşumuz.

Zengin-yoksul, ünlü-ünsüz, kariyer sahibi ya da çalışan fark etmiyor. Hepimiz hayatın bize bir şekilde yüklediği sorunları yaşıyor ve çoğunlukla da altında kalıyoruz.

Bu iki dizi de gösteriyor ki bu tür sorunlar gelecek yıllarda daha bir belirgin ve yaygın olarak yaşanacak.

Toplumu mutlu ve huzurlu kılmanın tek şartının maddiyat olmadığını, lüks gibi görünen nice hayatların aslında, içinde hüzün ve mutsuzluk barındırdığının bilinmesi gerekiyor.

Bilmek de yetmez, gelecekte en önemli problem olacak bu alanlara özel sektör kadar kamunun da eğilmesi, halka güven veren danışma merkezlerinin yaygınlaştırılması ve güçlendirilmesi gerekiyor.

Umarız bu diziler, seyirlik bir film olmaktan öte yöneticilerimiz açısından farklı anlamlar ve mesajlar içeren ve adım atılmasının zorunlu olduğunu gösteren bir uyarı olarak algılanır.

Bakmadan Geçme